Diyarbakır’dan doğan gelecek umudu
Her geçen gün daha fazla endişeye kapılmamıza neden olan bir dünya düzeninde, daha doğrusu düzensizliğinde yaşıyoruz. Covid-19’un sıkıntılı süreci her ne kadar son iki yılın baskın gündemi olsa da, çevre sorunları, iklim krizi, dünyamızın doğal kaynaklarının yok oluşu, sağlık endişeleri, insan hakları problemleri, kapsayıcılık sorunları gibi pek çok konu küresel anlamda alarm veriyor.
Ama bu tablo karşısında karalar bağlayıp oturmak elbette ki bizi daha iyi bir yere taşımayacak. Bu yüzden sormamız gereken soru, bu alarm veren sorunlardan sıyrılıp daha güzel bir dünyaya yelken açmanın yolu nedir sorusu?
“Çocuklarımızın bugünü ve geleceği için dünyayı daha iyi, daha yaşanabilir bir yer haline getirmenin yolu nedir” sorusuna verilebilecek pek çok yanıt var elbette ama listenin öne çıkan maddelerinden birinde bence sürdürülebilir kalkınma anaçlarından “nitelikli eğitim” var.
“Bu kadar çözüm içinde en önemli bulduğun çözüm bu mudur” diye bir şüpheye mi kapıldınız? O şüpheyi hemen bir kenara bırakın çünkü geleceğimizi inşa edecek ve şu anda deneyimlediğimiz bütün küresel sorunlara bizlerden daha akılcı ve vicdanlı çözümler üretebilecek nesiller yetiştirmemizin yegâne yolu bu! Çocukların ve gençlerin ufkunu açacak, onları bir dünya vatandaşı haline getirecek, çevreden iklime, adaletten sağlığa kadar her bir kalkınma amacını gerçek kılıp bilim yoluyla sürdürebilir bir sistem yaratabilecek nesiller yetiştirecek nitelikli eğitim, başarıya giden yolun en temel taşı!
O temel taşa sahip çıkmak da sisteme etkisi olan tüm aktörlerin boynunun borcu. İşe başlanması gereken nokta ise eğitim konusunda “söylemek ve yapmak” arasındaki boşluğu doldurmak, doldurabilmek!
Geçen hafta, Bahçeşehir Koleji Diyarbakır Hevsel Kampüsü Fen ve Teknoloji Lisesi öğrencisi Gül Karen Aça ve Avjin Aktop’un Harvard, Stanford, New York Üniversiteleri dâhil olmak üzere dünyanın prestijli okullarından kabul almasının ve bilimsel başarılarının haberlerini okurken söylemden eyleme dönmenin ne anlama geldiğine nasıl tanıklık ettiğimi hatırladım.
Bahçeşehir Koleji Fen ve Teknoloji liselerinin 2006 yılındaki kuruluş sürecini bizzat içinde yaşayarak deneyimledim. BUEK Başkanı Enver Yücel’in, “teknolojiyi ve bilimi tüketen değil üreten gençler yetiştirmeliyiz, bu amaç eğitim kurumları yolculuğumun ana odağı ve Fen ve Teknoloji Liseleri’nde bu topraklardan ülkemiz ve dünya için fayda yaratacak insanlar yetişecek. Bilimle yoğrulan, teknoloji üreten ama bunu yaparken sporla da sanatla da uğraşan, dünyayı ve sorunlarını anlayan, bunlara çözüm üretebilecek, sınav kazanmaktan daha büyük bir vizyonu olan nesillere ihtiyacımız var. Hocalarım mesela gidip sizin gidip iletişimin bu dünyadaki önemini, mühendislik hocalarının teknolojiyi anlatmasını hayal ediyorum bu gençlere” diye heyecanla anlatırken ben henüz genç bir öğretim görevlisiydim.
Heyecanını ve anlattıklarının önemini kavrıyor ama bunun nasıl mümkün olabileceğini çok net tasvir edemiyordum. Ve bu sürecin üzerinden tam 17 yıl geçti, Bahçeşehir Koleji Fen ve Teknoloji liselerinin sayısı 17’ye ulaştı. Ama sayıdan daha önemli olanı, bu okullarda okuyan gençler, ulusal ve uluslararası bilim olimpiyatlarında onlarca madalya aldı, havacılık, uzay ve teknoloji yarışmalarında ülkemizi temsil etti, fikirler geliştirdi, dünya sorunlarına çözümler bulmak için projeler üretti.
Proje temelli ve üretim odaklı eğitim anlayışının meyveleri sadece bunlar olmadı üstelik. Yıllar boyunca dünyanın en iyi üniversitelerinden kabul alıp gelecek umudumuz oldular.
İşte Karen ve Avjin, böylesi bir serüvenin gurur kaynağı oldu ülkemiz için. Her başarı kıymetli elbette ama bu başarıyı iki kız çocuğunun gerçekleştirmiş olması benim için ayrıca kıymetli. Hele ki röportajlarında Diyarbakır ve Türkiye için fayda yaratmak istiyoruz sözlerini duyunca o kıymet daha da artıyor.
Yolunuz açık olsun gençler; bilimin ışığından hiç ayrılmayın, vicdanınızı ve ruhunuzu da asla geride bırakmayın.