‘Diyarbakır’daki taziye çadırları ve finansallaşma’
Eski Hazine Müsteşar Yardımcısı Hakan Özyıldız, blogunda şahane değerlendirmeler yapmaya devam ediyor. Tam “güler misin, ağlar mısın” durumu yaşıyorsunuz bazı değerlendirmelerde; hele hele 17 Aralık tarihli “Diyarbakır’daki taziye çadırları ve finansallaşma” başlıklı değerlendirmede...
“Önce geçen hafta basında yer alan haberi hatırlatayım” diyor Özyıldız ve 13 Aralık tarihli gazetelerde yer alan bir haberle başlıyor:
"Borç batağına düşenler müftüye koştu. Güneydoğu Anadolu’da taziye çadırlarında, 3 gün öğle ve akşam yemeği veriliyor. Taziye yemekleri için kişi başı 7-15 TL fiyat çıkaran yemek fabrikaları bile açıldı. Ancak taziye evi maliyeti için kredi çeken acılı ailelerin artmasıyla halk çareyi müftülüğe koşmakta buldu.”
Vatandaşın müftülüklere koşma nedeni belli; cenaze sahipleri mahalle baskısı yüzünden yemek vermek zorunda hissediyor kendini, ama para yok, bu yüzden kredi kullanılıyorlar ve faiz söz konusu. Soru da şu tabii ki; kredi kullanmak ve faiz ödemekle günaha mı giriyoruz?
Devam edelim Özyıldız’ın değerlendirmesine:
“Okuyunca çarpıldım. Düşünsenize bankadan kredi çekeceksiniz, yemek fabrikasına yemek ısmarlayacaksınız. Günlerce misafir ağırlayacaksınız. Niye? Size başsağlığına gelenler aç kalmasın yemek yesin diye. Tahminim çevrede aileyi tanıyan tanımayan herkes taziye evine koşuyordur. Kabul edelim ki, bir öğlen bedava yemek, çoğu insan için hatırı sayılır bir ikramdır.
New York’tan, Londra’dan dövizle borç alan yerli banka, Diyarbakır’da, bir İslami gelenek olan taziye çadırı için faizli borç veriyor. Biri bana sorsa ‘neokapitalizm- finansallaşma nedir” diye. Bu kadar güzel anlatamazdım.”
Ya diğer örnekler...
Hakan Özyıldız, “Diğer örnekleri de vereyim sonra konuyu biraz daha açayım” diyerek şöyle devam ediyor:
“İkinci örnek taşıt kredileriyle ilgili. Borçla araba almak isteyen vatandaşlar, taşıt kredilerindeki düşük limitler yüzünden tüketici kredisine yöneliyormuş. BDDK da bunu görmüş, vatandaşa hizmet olsun diye taşıt kredilerinde limitleri artırmış.
Müjdeler olsun vatandaş! Aracın fiyatı 100 bin liraya kadarsa yüzde 70 oranında kredi kullanılabilecek. Aracın fiyatı 100 bini aştığında ise, 100 binden sonraki kısım için yüzde 50 kredi alınabilecek.
Bu değişimin nedeni, taşıt fiyatlarındaki artışlar. Eski oranlar 50 bin liraya göre düzenlenmişti. Piyasada bu fiyata araba kalmayınca, vatandaş, satıcı ve bankacı çareyi tüketici kredisine yönelmekte bulmuşlar. Ama orada da ipotek sorunu çıkmaya başlayınca BDDK imdada yetişmiş. Bildiğiniz gibi banka kredi ödenene kadar ruhsata şerh düşer, bir anlamda taşıt ona rehinlidir.”
Bu da istihdamla ilgili örnek
Hakan Özyıldız’ın “borç-faiz” sarmalının derinleşmekte olduğuna ilişkin son örneğine bakalım şimdi de... “Bunun öncekilerden biraz farkı var” diye başlıyor Özyıldız: “Yürürlükteki istihdam seferberliği yılbaşında bitiyor. Yapılan açılamalara göre, yeni bir istihdam seferberliği başlatılıyor. İstihdamı teşvik için gençlere, kadınlara ve küçük KOBİ’lere çeşitli destekler verilecek. Bunlarda birisi ‘Bir ay senden bir ay devletten’ başlığıyla basında yer aldı. Haberlere göre, 2018 yılında küçük KOBİ’ler yeni işe aldıkları her işçinin ücret, sigorta ve vergi gibi ödemelerinin bir ayını kendileri yaparken diğer ayınkini devlet karşılayacak. Böylelikle istihdam artacak.
Okuyunca ilk aklıma gelen şu oldu. Bir aylık ücretini devletin ödediği işçi kamu işçisi sayılmaz mı? Küçük KOBİ’nin devletin ödemediği aydaki ücreti, kendi cebinden ve düzenli ödediği nasıl kontrol edilecek? Dahası neden sadece bir yıl? Bu kolaylığa alışmış KOBİ’ler bu iş 2019’da bitince ne yapacaklar? İşçi çıkarılırsa ne olacak? Tekrar işsizlik artmayacak mı?”
Bir parantez açalım. Hakan Özyıldız’ın “Bu işçiler kamu işçisi sayılmaz mı” ve “Uygulama bitince işçi çıkarıldığında ne olacak” sorusunu şu yanıtı vermek mümkün:
“Evet bu işçiler bir anlamda kamu işçisi sayılacak, ama işten çıkarıldıklarında kamu kesimi işçi çıkarmış olmayacak.”
Konunun makro yanı da çok önemli
Hakan Özyıldız’ın küçük KOBİ’lere sağlanması öngörülen destekle ilgili değerlendirmesine dönelim yeniden:
“KOBİ’lerin bu destekle takınacakları tutum bu işin mikro yanı. Bir de makro taraf var. Devlet bütçeden bu parayı ödeyebilmek için yeni vergi koymadığına, bir harcama kısıntısına gitmediğine göre yeni borçlanma yapacak. Miktarını bilmiyorum. Sadece kamu çalışanı arkadaşlardan duyduğum kadarıyla, ekonomi bürokrasisi, Çalışma Bakanlığı’ndaki toplantılar sırasında bütçeye gelen yük konusunda uyarıda bulunmuş, ama bu uyarılar pek dikkate alınmamış.
Kamu borcu zaten sıkıntılı. En son verilere göre; 27 milyar liralık bütçe açığı için 77 milyar lira borç alınmış. Açıklanan program daha fazla borçlanmaya yol açabilir. Daha fazla borçlanmanın ekonomik bir açıklaması yok. Olsa olsa siyasi bir izahı vardır.
Diyarbakır’da taziyeleri kabul eden vatandaş, İstanbul’da otomobil alan insan, Ankara’da yeni işçi için teşvik veren devlet borç alıyor. Ülkede borçluluk artıyor.
Tekrarlamakta yarar var: Daha çok borç daha yüksek faiz demektir.”