Diyarbakır'da sorunlar nasıl ele alınmalı?

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ [email protected]

Seçiciler Kurulu içinde yer aldığım Prof. Dr. Işın Demirkent Tarih Ödülleri, kabul edilmiş doktora tezlerine veriliyor. Geçen yıl, piyasaya Beş Padişah Bir Vezir başlığıyla çıkacak olan, Dr. Yüksel Çelik'in çalışması Hüsrev Mehmet Paşa Siyasi Hayatı ve Askeri Faaliyetleri (1756-1855) başlıklı 600 sayfaya yakın çalışmayı büyük bir heyecan ve özenle okudum. Anılan tarih çalışmasından yaşadığım ülkenin coğrafi, tarihi ve kültürel derinliklerindeki kesitler zihnimde karmaşık çağrışımlar yaptı: Derin saygı duyduğum olaylar vardı. Bana ilham veren insani başarılar izliyordum. Şark kurnazlıkları, iki yüzlülük, pusu kurma ve arkadan vurma gibi insani oyunlar öfkemi kabartıyor; yüreğime ağır yükler bindiriyordu. Güneş yüzü görmemiş saray entrikalarının gölgelerinde zihnim kararıyordu.

 Doktora tezi özellikle Güneydoğu Anadolu'da sorun çözmenin coğrafya, tarih ve kültür hayatına ışık tutuyordu. Diyarbakır'daki gözlemlerimi,organize sanayi bölgesindeki doğalgaz hattının gelmemiş olması, kaliteli elektrik enerjisi sağlamayan indiriciler ve dağıtım şebekesi, bankaların umut verip arkasını izlemedikleri kredilendirmeler, kamunun sağladığı destekler konusundaki fikr-i takip eksikliği gibi güncel, kısa dönemli konulara indirgersem, her zaman eleştirdiğim "indirgemeci mantığın" tuzağına yakalanırım.

Önce Diyarbakır'la ilgili analizlerimi yaparken kullandığım üç ölçüden söz edeceğim:

Eşit olmayan gelişme yazası: Bir ülkede kalkınma süreci en uygun noktadan başlar, durgun sudaki gibi yayılır. Bir halka tamamlanmadan, diğer halka oluşmaz. Eşit olmayan gelişme yasasını anlamak isteyenler; ülkemizde Çerkezköy, Bursa, Manisa ve Eskişehir Organize Sanayi bölgelerindeki gelişmeleri yakından izlemeli; ayrıntı bilgisine sahip olmalı. Eğer, yaşanmış, denenmiş, varsayım ve gözlem olmanın ötesinde bir "olgu" haline dönmüş bu gelişmenin ayrıntı bilgisine sahip değilsek, kısa dönemli önlemlerden medet umarız; insan ve sermaye kaynaklarımızı yanlış yönlendirir; istediğimiz sonucu yaratamayız. Eksik ve yanlış varsayımlara dayalı zihni modeller üretir; "olmayacak duaya amin" deme tuzağına yakalanır; yanlış beklentiler yaratarak, hem kendimizi hem de kitlelerini kandırırız.

Kandırılmış, güvenini yitirmiş kitlelerin "umut tacirleri" peşine takılmasını kendi elimizle yaratmış oluruz. O nedenle, bölgesel kalkınma dinamiklerini yöneten önemli yasalardan biri olan eşit olmayan gelişmeler yasasını hepimiz içimize sindirmeliyiz ki, kestirme değerlendirmeler yapmayalım.

Büyük sayılar yasası: Büyük sayıların söz konusu olduğunda, dengedeki dağılım her zaman bir "çan eğrisi" gibidir. En büyükle en küçük marjinal kalır.Ana kütle homojendir. Ama bir dizi etkenin birikimi, bu çan eğrisini bozar; en büyükle en küçüğün bir arada bulunduğu; karşılıklı-bağımlılık ilişkilerindeki simetrinin bozulduğu dönemler de olur. Bugün içinde yaşadığımız krizde doruğa ulaşan durum gibi.

Doğa kritik eşikte durmayı sevmez. Simetrinin bozulduğu, asimetrik ilişkilerin öne çıktığı dönemlerde "kuvvet yasaları" kendiliğinden harekete geçer; "yeni dengeyi" yaratır.

Etkin bir yönetim dediğimiz beceri, büyük sayıların yarattığı simetri tekrar oluşurken "geçiş sürecini" iyi yönetenleri kapsar. Bir dizi gelişmenin biriken etkisiyle bozulan dengenin, kuvvet yasaları ile tekrar dengeye dönüşme süreci, her anlamda elenenlerin, ayakta durmasını becerenlerin, dönüşüm yarattığı fırsatları değerlendirenlerin, çağı değiştiren öncü alanları yakalayanların bulunduğu bir "geçiş dönemi"dir. Geçiş dönemleri akıllı yönetilmezse, kurunun yanında yaşı da yakabiliriz.

Başlangıç noktasına hassas bağlılık: Diyarbakır'daki bugünkü durumun fotoğrafını çekerken, "başlangıç noktasına hassas bağlılık" ilkesini unutursak; fizibilite yapmadan yatırımlar yaparız. Öz kaynak-yabancı kaynak dengesini kuramayız. Rekabet edebilir ölçek sorununu unuturuz. Rekabet edebilir teknolojilere sahip olup olmadığımızı sorgulama becerisini gösteremeyiz. Üretimde girdi aldığımız ve girdi verdiğimiz sektörleri analiz edemez; ileriye ve geriye bağlantıları sağlıklı kurmadığımız için sorunlarımızdan bir türlü arınamayız.

Başlangıç noktasına hassas bağlılık ilkesinin farkında değilsek, "toplanma kuralını" kavrayamaz, "işbölümü ve üretimde karmaşıklığı" yönetme ustalığımız geliştiremeyiz. Varsayımlarımız nesnel gerçekten uzaklaşır. Paradigmalarımız gelişme dinamiğine aykırı yargılara saplanıp kalmamıza yol açar.

"Gücü etkin kullanma yöntemlerini" içselleştirmemiz, "yaklaşım ve iş yapma tarzımızı" koşullara uygun hale getirmemiz, elimizin menzili altındaki kaynaklardan başlayarak, "kaynak kullanma verimini" artırmamız başlangıç noktasına hassas bağlılık ilkesine uyum gerektirir. Erişebilir beklenti yaratmamız için, başlangıç noktasına hassas bağlılık ilkesinin bizi götüreceği "ciddi bir ön-inceleme, tutarlı stratejiler, kontrol dışı gelişmeler karşısında alternatif tepki biçimleri" ilgi menzilimizde olmalı.

Bir köşe yazısı için çok fazla kavramın uçuştuğu ağır bir yazıyla karşınıza çıktığımın farkındayım. Ama daha yalın anlatamadım. Bu üç temel ilkeyi yeterince içselleştirmeden bir sonraki yazının konusu olan "Diyarbakır'daki olumlu gelişmeleri" anlamamız güçleşir. Değerli okuyucu, birlikte özveride bulunalım ki, yıllardır sürüp gelen ve sonuç yaratmayan kısır tartışmalardan kendimizi arındırabilelim…

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar