Dışarıyı bırakıp içeriye bakmalıyız
İş insanları olarak hemen her alanda belirsizlik yaşıyoruz. Seçim sonrası rasyonel politikalar için umutlarımız yeniden yeşerdi ancak belirsizlik ortadan kalkmadı. Yönetim Kurulları ve tepe yöneticiler olarak bu dönemde makro konulara odaklanmaktan, içeride olan biteni takip etmekte zorlanıyoruz.
Dikkatimiz çoğunlukla işin siyaset ve ekonomi tarafında. Eski alışkanlıklar ile konjonktür iyileşsin de eskisi gibi rahat kazanalım diye bakıyoruz. Makro çevre kontrolümüz altında olmayan, reaktif kaldığımız faktörlerle dolu. Proaktif olabileceğimiz, yönetebileceğimiz alan ise şirketin içi. Ben işin yönetim kısmı ile ilgili bir şeyler söylemek istiyorum. Birkaç konu var ki, tam da bu dönemde kurumsal enerji ve dikkati üzerinde yoğunlaştırabiliriz.
Kurum kültürü
Zor zamanlar güçlü insanlar, takımlar ve kültürler ortaya çıkartır. Şirket kültürümüz, bu zor dönemde daha iyi şekillenir. Vizyon ve stratejik planlarımız doğrultusunda nasıl bir kültür arzu ettiğimizi düşünüyor muyuz? Kurum içi ortamımız, iletişimimiz, yardımlaşmamız, değerlerimiz, işe bakışımız, takımdaşlığımız, misyona adanmışlığımız, müşteri odaklılığımız, pozitif tutumumuz, vb. diğer konulardaki karar ve tutumlarımız kültürü tanımlar. Bunları ne yönde, ne kadar geliştirmek istiyoruz? Bu konular üzerinde kafa yormak faydalı olur.
Yönetim kalitesi
İkinci konu, yönetim tarzımız. Fonksiyonel mi yönetiyoruz, süreçlerle mi? Şirketimizde departmanlar mı yoksa takımlar mı ön planda? İşe dikey sorumluluk alanlar ile mi bakıyoruz, yoksa yatay süreç akışları ile mi? Müşteriye iç odaklı bakış açısı ile mi ulaşıyoruz, yoksa müşteri odaklı bir değer zinciri ile mi? Bunlar üzerinde düşünmek, tespitler yapmak ve gelişim planları oluşturmak için de iyi zaman. Önerim şirketinizde ciddi bir süreç yönetimi sistemi oluşturup işe departmanlar değil, süreçler olarak bakmak.
Performansı yönetmek
Üçüncü konu, performans yönetimi. Stratejik planınız da yer alan amaç ve hedefleri, bütçenize ve süreç hedeflerine, süreç hedeflerini ise takımlara ve bireylere bağladınız mı? Güçlü bir performans yönetimi modeliniz var mı? Balanced Scorecard veya OKR arasında sıkışmak zorunda kalmadan kendinize özgü, hatta ülkemiz kültürüne uygun bir model dizayn edebileceğinizi biliyor musunuz?
Paranın iki yüzü: inovasyon ve risk yönetimi
Belirsizlik dönemleri inovasyon ve risk yönetimi açısından çok iyi dönemlerdir. Fırsatlar bu dönemlerde ortaya çıkar. Tabi riskler de. İkisini de yönetmek çok önemlidir. İyi fikirleri inovasyona dönüştürecek bir sistem kurmanın aslında tam zamanıdır.
Ayrıca şirket genelinde stratejik, mali ve operasyonel risklerinizi belirleyip, bunlara yönelik aksiyonlar almak da belirsizlik döneminde kırılganlığınızı azaltır. Fikirden projeye, projeden pazara. Diğer tarafta ise tehditten riske, riskten tedbire! İnovasyon ve risk yönetimi stratejik planınızı da destekler, zaman kaybetmeden güncellemenizi sağlar.
Yetenek yönetimi
Son konu olarak çalışma ortamınız ve yetenek yönetiminiz üzerinde düşünmenizi öneriyorum. Aslında bir bütün olarak İK sisteminize odaklanmak için doğru zaman. Artık alttan yeni çalışan kolay kolay gelmiyor. Hele de mavi yaka tarafında. Gelenler de malum Z kuşağı; beklenti ve değerleri çok farklı. Şirketlerimizin mevcut kültür ve çalışma prensipleri ile büyük ölçüde uyumsuz.
Bunları da iş gücüne kazandırmak ve elde tutmak zorlaşıyor. Şirketleri bekleyen en büyük risk bence gelecek on sene boyunca yeni yeteneklere ulaşmak, elde tutmak, verim almak olacak. Bu nedenle işveren markası, kültür, çalışma ortamı, esnek çalışma modelleri, eğitim ve kariyer yolları, vb. konularda ciddi adımlar atılması gerekiyor. Hem de ivedilikle.