Dışarıda deli dalgalar
Dünya piyasalarındaki satış dalgası bir tsunamiye dönüştü. ABD ekonomisinde durgunluk tehlikesinin artması ve Euro Bölgesi borç krizinin büyük ülkelere yayılması son aylarda küresel risk algısını zaten artırmıştı. Ancak geçtiğimiz hafta piyasaları asıl paniğe sürükleyen, G7 politika yapıcılarının küresel durgunluk riskine karşı çözüm bulmak için gerekli siyasi kararlılığa ve iktisadi güce sahip olmadıklarının anlaşılması oldu.
2008 yılında ABD ipotek piyasasından başlayarak, Avrupa bankacılık sistemine yayılan borç krizi G7 liderleri tarafından başlatılan ve eş anlı olarak uygulanan genişleyici maliye ve para politikalarıyla bastırıldı. Uygulanan politikalarla ekonomik büyüme uyarıldı, şirket karları beslendi, dünya piyasalarında kriz öncesi seviyelere ulaşan bir balon yaratıldı.
Ancak uygulanan politikalar gelişmiş ekonomilerin aşırı borçluluk sorununa ve gelişmekte olan ülkelere karşı verdikleri dış açığa çözüm bulamadı. Tam tersine bu ekonomilerdeki toplam borç miktarı daha da arttı.
Uygulanan genişleyici maliye politikaları ve özel kesimin borcunun bir kısmının kamu tarafından üstlenilmesi Euro Bölgesi'nde bazı ülkelerde borç yükünün ve risk priminin sürdürülemeyecek düzeye yükselmesine neden oldu.
Yunanistan ile başlayan kriz önce İrlanda ve Portekiz'e yayıldı. Son aylarda İspanya'nın borçlarını ödeyemeyeceğinden endişe edilmeye başlandı. Geçtiğimiz haftalarda ise borç krizi İtalya'yı vurarak tepe noktasına ulaştı.
Borç yükü makul seviyelerde olan veya özel konumu dolayısıyla düşük faizle borçlanabilen ülkelerin yönetimlerinin kendi tercihleri nedeniyle (Almanya) veya muhalefetin baskısıyla (ABD) maliye politikasını gevşetmekten kaçınmaları küresel riskleri artırdı. Son dönemde artan küresel riskler ve bozulan risk algısı karşısında G7 ülkelerinin elinde genişleyici para politikası dışında bir araç kalmadı.
Geçen hafta piyasalarda yaşanan satışların kendi kendini besleyen bir küresel krize dönmemesi için G7 liderlerinin hafta başında bir açıklama yapması bekleniyor. Borç dinamikleri konusunda biraz önce belirttiğim engeller nedeniyle söz konusu açıklama para politikasına odaklanmak zorunda.
Önümüzdeki dönemde ABD, Avrupa ve Japonya merkez bankalarının para musluklarını sonuna kadar açtıklarını göreceğiz. Daha önce beklentileri düşürücü yönde yapılan açıklamalara rağmen FED'in yeni bir miktarsal gevşemeye (QE3) gitmesi gündeme gelecek. Avrupa Merkez Bankası bankacılık sistemine verdiği kredileri artıracak. Parasının değer kazanmasından zaten şikayetçi olan Japonya Merkez Bankası piyasalara verdiği Yen miktarını artıracak.
Emtialarda ve gıda fiyatlarındaki artış nedeniyle enflasyon riskinin artması bu durumu değiştirmeyecek. Gelişmiş ülkelerdeki borç sorununun çözümü için enflasyonun yükselme riskine rağmen G3 merkez bankaları faiz oranlarını düşük tutularak ekonomiyi canlandırmaya ve borcu eritilmeye çalışılacak.
Alınacak önlemlerin ekonominin çarklarını hızlandırarak piyasalarda yeni bir yükselişi tetikleyeceğine emin değiliz. Amerika'da 1930'larda yaşanmış yada günümüzde Japonya'da halen devam eden bir likidite tuzağına yakalanılması riski hiçte az değil.
Bize ayrılan yerin sonuna geldiğimiz için dünya piyasalarındaki dalgalanmanın Türkiye'ye etkileri ve Merkez Bankası'nın aldığı önlemlerin ne derece yeterli olduğu haftaya kaldı.