Dış ticaretin zor yüzü

Dr. Hakan ÇINAR
Dr. Hakan ÇINAR SIRADIŞI [email protected]

Geçtiğimiz gün, bir sivil toplum örgütü ile ağırlıklı yabancı sermayeli yatırımcı firmaların bir araya geldiği bir dış ticaret değerlendirme toplantısına iştirak ettim. Ağırlıklı ithalat yapan firma temsilcilerinin öncelikli konuları arasında; Gümrük Birliği’nin politik anlayışlar çerçevesinde Mayıs 2015’te anons edilen Gümrük Birliği’nin derinleştirilmesi süreci ile gerçekleşmesi muhtemel yenilikler ve değişimler yer alıyor idi. Bu çerçevede Türkiye’nin AB ekonomisi ile yakınlaşacak olmasından dolayı tam üyelik süreci açısından bu durumun sürecin Türk ekonomisine olumlu yansıyacağı görüşü ağırlık kazanmış görünüyor. Günümüzde Gümrük Birliği’nin ulusal ekonomimizin yaklaşık yüzde yirmisini doğrudan etkilediği düşünüldüğünde, ortaya çıkacak değişikliklerin önemli bir sürecin başlayacağını işaret ettiğini düşünmek mümkün. 

Toplantıda ele alınan konular arasında yer alan kullanılmış araç dahil makine ithalatının sınırlanması Gümrük Birliği’nin derinleşmesi ile yeni bir boyut kazanabilir. Özellikle ikinci el araç ve makine ithalatı yasağına dair istisnaya son verilmesinin, AB’nin Gümrük Birliği’nin derinleştirilmesi esnasında bizden almamızı gerekecek bir aksiyon olacaktır. Bu durumun, özellikle otomotiv başta olmak üzere makine sanayi üreticilerinin gündemlerinde önemli bir yer alacağı muhakkak. Yine bu değişimler esnasında anti-damping ve diğer ticari koruma araçlarının da yeni bir değerlendirmeye tabi tutulması ve tek pazar mantığı çerçevesinde bu uygulamalardan vazgeçilmesi de söz konusu olabilecektir. Bütünleşme modelinin kısmen veya tamamen mevzuat uyumuna dayanması beklenebilir. Gümrük Birliği, müzakere tamamlandığı gün biten ve kendi başına sorunsuz olarak hayata geçen bir uygulama değildir. Tam tersine her gün üzerinde çalışılması ve yoğunlaşılması gerekmektedir. Bahse konu toplantıda Gümrük Birliği dışında, özellikle mevzuatlarımızda yer alan pek çok konuya değinilerek, bunların ekonomimize ve bilhassa ithalatçıların yaşamlarına nasıl yansıdığı tartışıldı. Orada da gündeme geldiği şekliyle; Türkiye’nin korumacılığın yarattığı etki ile her geçen gün ithalatta daha fazla tedbir alan bir ülke pozisyonunda olduğunu söylemek mümkün. Ancak gerek Gümrük Birliği’ndeki derinleşme, gerekse Avrupa Birliği’ne tam üyelik sürecinde özellikle ithalatta önemli değişimlerin beklenilmesi çok da anormal olmayacaktır. 

Toplantıda değinilen konulardan bir tanesi son derece ilgi çekici. İthalat rejim kararlarının 7. maddesi gereğince Ekonomi Bakanlığı araçlarda kaporta ya da boyasında meydana gelmiş hiç bir aracın ki bunlar minör hatalar bile olsa ithalatına müsaade etmiyor. Burada yapılması gereken, yetkili ithalatçı firmanın aracı gümrüğe terk etmesi. Tasfiye adı verilen bu uygulama ile araçlar açık arttırma ile satışa çıkartılıyor; ve asıl ilginç olanı bu araçlar satın alınan şahıs tarafından yine yurt içinde kullanılıyor. Diğer bir deyişle, yeni olarak kabul edilmediği için ülkeye ithal edilmesine izin verilmeyen araç, yine ülke içinde kullanılıyor. Avrupa Birliği’ne baktığımızdaysa böyle bir uygulamanın olmadığını, diğer bir deyişle, kullanılmış ya da yeni parçaların serbest dolaşımıyla ilgili olarak farklı uygulamaların var olmadığını söylemek gerekir. Toplantı esnasında ben de dahil önerdiğimiz husus, son derece basit idi. Çıkış ülkesinden kullanılmamış araç veya makine olarak beyan edilen bir ürün, varış anında hasarlı olarak tespit edilir ise, bu hasarın taşıma esnasında olduğunun kabul edilmesi, hasarın tespiti ve ürünün ülkeye ithalinin de bu kayıt ile yapılabilmesi. Ancak elbette, “Total Pert” durumu sigorta eksperi tarafından rapor edilir ise ülkeye ithaline izin verilmemesini ise normal karşılamak gerekir. 

Konu da çok, çözüm önerileri de. İhracatı artırmaya çalışırken, ithalatı zorlaştırma düşüncemizde de, yarın AB’ye tam üyeliği hedeflediğimiz ve daha uyumlu bir mevzuata ihtiyacımızın varlığını da unutmamak gerekir.

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar