Dış ticaret fazlası
Önceki gün konuk olarak katıldığım bir televizyon programında tarafıma gelen soru ilham verdi bugünkü yazıma. Türkiye’nin “ara mal” üretimini arttırmasının ihracatımıza ve dış ticaret verilerimize nasıl yansıyacağı ve etki edeceği sorulmuştu. Diğer bir deyişle hammadde de üretici rolünü üstlenmiş olmanın ülkemize sağlayacağı faydayı ve rakamlarımıza nasıl etki edeceğini konuştuk. Türkiye’nin ara mal, yahut neredeyse her alanda yaptığı veya yapacağı üretimin, Türkiye ekonomisine ve ihracatına büyük yarar sağlayacağı tartışılmaz. Sanayide olduğu gibi tarım alanında yapılacak yatırımların da “geç kalmış olmamıza rağmen” ülke ekonomisine sağlayacağı fayda çok büyük olacaktır. Ürettiğimiz malı ihraç edebilmek veya hammaddemizi ülkemizde imal ediyor olmak, elbette daha büyük bir katma değer yaratacak ve belki yazının başlığında yer alan dış ticaret fazlası bizler için hayal olmaktan çıkacak.
Aslında tam bu esnada eylül ayı dış ticaret verilerine bir göz atarak ortaya çıkan değişimler ışığında bu konuyu değerlendirmeyi tercih ederim. Bu ay bir rekor kırdık. Yok yok, henüz dış ticaret fazlası veremedik, ama umuyorum o günleri de görürüz. Eylül ayında ithalatımız ile ihracatımız arasındaki farkın en düşük seviyeye ulaştığı bir ay oldu. Elbette kurların yarattığı etki ile ithalatımızdaki büyük düşüşün, rakamlar üzerinde önemli bir etkisi olduğunu unutmamak gerekiyor.
Ticaret Bakanlığı’nın yayınladığı verilere göre, eylül ayında ihracatımız 14 milyar 476 milyon dolar, ithalatımız ise 16 milyar 368 milyon dolar olarak gerçekleşti. Bu verilere göre, ihracatımız geçen yılın aynı ayına göre yüzde 22.57 artarak 14 milyar 476 milyon dolara yükselirken, ithalat yüzde 18,09 düşüşle 16 milyar 368 milyon dolara geriledi. Dolayısı ile dış ticaret hacmi bu dönemde yüzde 2.99 azalarak toplam 30 milyar 844 milyon dolar olarak gerçekleşti. Dış ticaret açığı ise, yüzde 76.85 düşüşle 1 milyar 892 milyon dolar olunca rekor da kırılmış oldu. Asıl şaşırtıcı veri, ihracatın ithalatı karşılama oranı. Bu oran Eylül 2017'de yüzde 59.1 iken 2018 yılı Eylül’ünde yüzde 88.4 oranında gerçekleşti.
İhracatta ilk sırada bulunan sektör motorlu kara taşıtları. Ardından makine sektörü gelirken, onu demir ve çelik sektörü takip etti. İthalatta ise başı mineral yakıtlar ve mineral yağlar çekerken, en çok ihracat yaptığımız ülke sıralamasında ise yine Almanya en üstte yer aldı. Ardından İngiltere ve İtalya’nın geldiği düşünüldüğünde, aslında halen ihracatta en büyük pazarımızın Avrupa Birliği olduğu da bir kez daha ortaya çıktı. İthalatımızda Rusya başı çekerken, Çin ve Almanya bu ülkeyi takip etti. Yine açıklamada yer alan çarpıcı bir bilgi de gümrük idareleri tarafından eylülde tahsil edilen vergi rakamı oldu. 14 milyar 320 milyon lira verginin gümrük idareleri tarafından açıklanmış olması da, Ticaret Bakanlığı’nın artık çatı Bakanlık olarak, gerek dış ticaret gerekse gümrük teşkilatlarının tamamını kapsar hale geldiği de iyice hissedilmiş oldu ki bu bence sevindirici bir gelişme.
Öyle çok konu var ki konuşup tartışılabilecek, neyi yazsak diğerinden daha az önemli değil. Rahip Brunson’ın serbest bırakılması ile ABD ile ilişkilerimizde beklenilen yeni adımlar ve piyasamız üzerindeki etkileri, İngiltere’nin Brexit anlaşmasının bize nasıl yansıyacağı, Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın ortadan kayboluşunun ülkemiz ve ekonomimiz üzerine etkileri, henüz yeni yeni gündemimize girmeye başlayan ama bir yandan da yaklaşan yerel seçimler.
Geçtiğimiz hafta panelist olarak katıldığım başarılı bir organizasyon olan Ankara Lojistik Zirvesi’nde, dünyanın artık Trumph’dan önce ve Trumph’dan sonra diye anılmaya başlandığından söz ettim. Korumacı ve temkinli politikalara artık iyice alışmamız gerekiyor. Ama bizlerin tüm bu gelişmelerden, yahut yukarıda bahsettiğim politik durumlardan en az seviyede etkilenmemiz ve istikrarlı bir ekonomiye sahip olmamız yine bize bağlı. Kurulacak güçlü üretim alt yapısı ve katma değerli ürün üretme ve elbette ihraç edebilme başarısı, yanı sıra eğitim seviyesi yüksek iş gücü yaratmak, günün sonunda istikrarı da beraberinde getirecek, bu tür gelişmeler dahi güvensiz ortamlara sebebiyet vermeyecektir. Yeni dünyada oyun bir hayli zor, ama ne olursa olsun değişmeyen tek şey, güçlü olanın yere daha sağlam basacağı gerçeği.