Dış koşullar ve iç uzlaşmazlıklar…
Kademeli olarak olumsuzlaşan dış koşullar, ekonomi politikaları konusundaki uzlaşmazlığı derinleştiriyor: bir kesim para ve maliye politikalarının daha da gevşetilmesi gerektiğini savunurken, diğerleri bunu yapmanın büyük bir hata olduğunu iddia ediyor. Hal böyle olunca sürdürülebilir olmayan koşullara rağmen geçmişte beraber hareket edenlerin hem geleceğe bakış açıları farklılaşıyor, hem de yolları ayrılacak gibi görünüyor. Ekonomi yönetiminin değişip değişmeyeceğine ilişkin endişelerin perde arkasında, bu açmazın olduğunu hiç akıldan çıkarmamak gerekiyor. Başka bir deyişle boşa koysan dolmuyor, doluya koysan almıyor; belirsizlik ve kırılganlığın kontrolsüz bir şekilde artmasına tahammül edilemeyeceğini herkes görüyor. Asıl önemlisi nerede hata yaptık diye sorma ve gerçeği arama basireti sergilenemiyor.
Bu yıl içinde yapılan seçimlerden, para ve maliye politikasının gevşetilmesinden yana olanların güçlenerek çıkması Türkiye Ekonomisi açısından çok ciddi bir yol ayrımına gelinmiş olduğunu düşündürüyor. Faiz oranları ve döviz kurları gibi temel fiyatlar üzerindeki yabancı sermaye etkisini ihmal etmenin veya acil ihtiyaç nedeniyle bilerek azaltmaya zorlamanın yaratacağı sonuçlar herkesi etkileyecek. Muhtemelen günü kurtarmak zorlaşacak, birikerek büyümüş sorunlar ve aşırıya kaçan dengesizlik ve bağımlılıklarla yüzleşmek gerekecek. Sonuçta her şeyin değişmesi, hiçbir şeyin eskisi gibi olamaması kaçınılmaz hale gelebilecek. Başbakan’ın faiz lobisi olarak tanımladığı kesim, böylesi bir yola girmenin yapıcı değil yıkıcı olacağını öngördüğü için karşı çıkıyor. Tasarruf açığı olan bir ekonomide ve yabancı sermaye girişi çok yetersiz iken, B veya C planı ile büyümeyi zorlamanın hiç kimse için kolay olamayacağını hesaba katmak gerekiyor!
Arap Baharı sonrasında gelişmekte olan ekonomilerde yaşanan kademeli ve giderek güçlenen durgunlaşma eğiliminin kesinlikle sürpriz olmadığını bilmek gerekiyor. Son on yılda sürdürülebilir olmayan eğilimleri hesaba katarak, sorunların ağırlaşmasına ve bağımlılıkların artmasına engel olacak şekilde büyümeden taviz verebilse idik, sonuç daha farklı olabilirdi: içeride büyüyen bir uzlaşmazlık yaşanmayabilirdi. Fakat olmadı, bu yönde ki ısrarlı uyarılar hiç dikkate alınmadı. Tehlike kapıyı çalmaya başladığında gaz-fren tartışmaları ile oyalanıldı ve günü kurtarma amaçlı maceralara yol verildi. Kamuoyunun gerçekleri olması gerektiği gibi algılamasına ise pek izin verilmedi. Orta ve uzun vade açısından yanlış olduğu bilinen politika tercihlerinde çıkar ortaklığı yapanların yolları ayrılma aşamasına geldi. Yabancı sermaye desteği ile siyasileri her durumda yönlendirebileceğini sananlar da, jeopolitik nedenlerle dış koşulların kendilerini bir şekilde desteklemek zorunda kalacağını varsayan siyasi irade de yanıldı. Gerçeklerle hayalleri karıştırmanın ciddi bir hata olduğu netleşmeye başladı.
Dış koşulların daha da olumsuzlaşmaya gireceği bir dönem bizi bekliyor. Uzlaşmazlıklar ve kısır tartışmalar ise ne yazık ki çözüm üretemiyor. Orta vade açısından ekonomi yönetiminin değişmesi fazlaca bir önem taşımıyor.