Dış kaynak ve ihracat açısından 2001 krizi ve küresel kriz
Son haftalarda önemli veriler açıklandı: Milli gelir, sanayi üretim endeksi, cari işlemler dengesi ve işsizlik. 2001 krizinde işsizlik bir önceki döneme göre 3.5 puan kadar artarak yüzde 10.5 platosuna oturmuş ve küçük oynamalar gösterse de uzun süre o düzeyde kalmıştı. Bu krizde de benzer bir sıçrama oldu: 2009 yılında ortalama işsizlik oranı ise yüzde 14 oldu. Ocak dönemine ait işsizlik oranı ise yüzde 14.5 olarak açıklandı. Kriz öncesi döneme göre bu rakamlar önemli bir artışı temsil ediyorlar.
2009'un dördüncü çeyreğinde uzun bir aradan sonra ekonomimiz büyüdü. Ancak geldiğimiz milli gelir düzeyi hala krizden önceki zirve değerinin yüzde 3.1 oranında altında. İşsizlikteki sıçrama oranı nasıl son iki krizde benzer ise, milli gelir hareketleri de benzer. Kriz öncesi zirve üretim değerinden dip noktasına kadar geçen süre her iki krizde de aynı. Krizden çıkış süresi ve biçimi de benzer görünüyor. Buna karşın tepe noktasından dip noktasına geçen sürede son krizde yaşanan üretim kaybı yaklaşık iki puan daha fazla.
Küresel krizde üretimin hızla düşüp işsizliğin bu kadar artmasına yol açan iki ana unsur şirketlerin ve bankaların yurtdışından temin ettikleri dış kaynak (dış borç) miktarından daha fazla yurtdışına borç geri ödemeleri yapmaları ile ihraç mallarımıza olan dış talebin hızla düşmesiydi. Bu verilerin son iki krizdeki hareketlerine döneyim şimdi.
2008'de -ki son ayları kriz aylarıydı, net 26.7 milyar dolar dış borçlanma yapılmışken, 2009'da net 13.7 milyar dolar dış borç geri ödemesi var. Tam 40 milyar dolarlık bir ters dönüş söz konusu. Şüphesiz, bu olgu şirketlerin faaliyet hacmine yansıdı ve onları küçülmeye itti. Yeni açıklanan ödemeler dengesi verileri 2010'un ilk iki ayında da bu sevimsiz durumun sürdüğünü gösteriyor. Bu olgu sadece bu krize mi özgü?
Grafik 1 ve 2 bu sorunun yanıtının "hayır, değil" şeklinde olduğunu ortaya koyuyorlar. İlk grafikte, 2001 krizinden önce gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYH) ulaştığı tepe noktası (2000'nin son çeyreği) ile krizden sonra tekrar aynı noktaya geri döndüğü dönem (2003'ün ilk üç çeyreği) arasında geçen süredeki dış kaynak miktarının hareketi var. Bu değerler şirketlerin ve bankaların yurtdışından aldıkları yeni borç ile yurtdışına yaptıkları geri ödeme arasındaki farka eşit. Eksi rakamlar geri ödemenin daha fazla olduğunu ifade ediyor. Aynı grafikte 2000'nin sonundaki zirve değeri 100 olacak şekilde 'normalleştirilmiş' GSYH hareketleri de yer alıyor.
Grafik 2'de ise son kriz sırasında her iki değişkendeki hareket yer alıyor. Krizden önceki zirve GSYH değeri 2008'in ilk çeyreğinde. Her iki grafikte yer alan düz çizgiler GSYH, kesikli çizgiler ise net dış kredi için. Kredi miktarı sağdaki eksende ölçülüyor. Her grafikte de yatay eksende yer alan '0' noktaları sözünü ettiğim zirve GSYH değerlerine karşı geliyor. Diğer rakamların anlamı da açık: Mesela '2' rakamı GSYH'nin zirveye ulaştığı dönemden iki çeyrek sonraki dönemi gösteriyor.
Dış kredi her iki krizde de hızla daralıyor. Yurtdışından sağlanan borç miktarının yurtdışına ödenenden fazla olması, yani net dış kaynak miktarının pozitife dönmesi bayağı bir zaman alıyor. İlk krizde net dış kaynak aktarıcı durumdan kurtulmak için beş çeyrek yıl gerekmiş, ama daha sonra dalgalı bir seyir var. Son krizde ise toparlanma yedinci çeyrekte (2009'un son çeyreği) gerçekleşiyor; daha geç. Grafik 2'de yer alan son gözlem ise bu yılın ilk iki ayını temsil ediyor; tekrar negatife dönüş var. İlk krizde kredi miktarının dibe vurması GSYH'nin dibe vurmasından daha önce. Bu krizde ise bunun tersi bir durum geçerli.
Şimdi sıra ihracat açısından aynı karşılaştırmayı yapmakta; sadece mal ihracatına değil, GSYH hesaplarında yer aldığı şekliyle mal ve hizmet ihracatına bakıyorum. Fiyat ve kur hareketlerinden arındırılmış olan bu veriler bir anlamda Türkiye'nin (reel) döviz gelirlerinin toplamını gösteriyor. Üçüncü grafikte, 2000'nin son çeyreği ile 2003'ün üçüncü çeyreği arasında geçen sürede gerçekleşen ihracat değerleri var. Grafik 4'de ise son kriz sırasında her iki değişkende gerçekleşen hareketler gösteriliyor.
2001 krizinde GSYH hızla düşerken ihracat hiçbir zaman krizden önceki zirve değerinin altına inmemiş. Bir dönem hariç hep yükselmiş. O dönemde dış kaynak miktarının hızla kuruduğu ve yurtiçi banka kredilerinin hızla daraldığı dikkate alındığında, bizi ayakta tutan unsurlardan birinin ihracattaki artış olduğu açık biçimde ortaya çıkıyor.
Oysa son krizde GSYH hızla düşerken ihracatımız da hızla düşmüş. Bir anlamda GSYH'deki düşmenin temel nedenlerinden birisi olmuş. Küresel kriz sırasındaki hareketler açısından bir diğer dikkat çekici olgu ise, ihracatın krizden önceki zirve değerinin hala oldukça altında seyrettiği gerçeği.
Dolayısıyla dış kredi ve ihracat açısından iki farklı hareket söz konusu: Her iki krizde dış kredi miktarındaki hareketler kabaca benzer. İhracatın ilk krizdeki hareketi ile şimdiki hareketi ise tamamen farklı. İlerisi için ne anlam çıkarabiliriz bu analizden? Şimdilik iki noktayı vurgulayayım.
Birincisi, mal ve hizmet sattığımız ülkelerin alım gücünün yükselmesi üretimimiz açısından çok önemli. Bu çerçevede AB ülkelerinin bir an önce ayağa kalkmaları yararımıza olacak. Oysa onlar hala Yunanistan'ı kurtarıyor 'gibi' yapmakla meşguller. Bu durumda, önümüzdeki dönemde ihracat pazarlarımızı daha fazla çeşitlendirme kapasitemiz büyük önem taşıyacak.
İkinci vurgulamak istediğin nokta, son kriz öncesinde yurtdışından bol miktarda borçlanabildiğimiz gerçeği ile ilgili. O dönemdeki hızlı yatırım artışının bir nedeni de bu olguydu. Bu açıdan yukarıda değindiğim U-dönüşünün büyüklüğüne dikkatinizi çekerim. Ek olarak küresel krizin dış kaynak sağladığımız gelişmiş ülkelerin finansal sistemini derinden etkilediğini hatırlamak gerekiyor. Bu son gerçek, bu krizde dış kaynak açısından toparlanmanın daha da zaman alabileceği uyarısını yapıyor bize. Bu risk gerçekleşirse, büyüme hızımız ve istihdam açısından olumsuz bir gelişme olacak.
DATE:21-04-106229-1043-80
Dış kaynak ve ihracat açısından 2001 krizi ve küresel kriz
EKONOMİDE UFUK TURU / Fatih ÖZATAY
Son haftalarda önemli veriler açıklandı: Milli gelir, sanayi üretim endeksi, cari işlemler dengesi ve işsizlik. 2001 krizinde işsizlik bir önceki döneme göre 3.5 puan kadar artarak yüzde 10.5 platosuna oturmuş ve küçük oynamalar gösterse de uzun süre o düzeyde kalmıştı. Bu krizde de benzer bir sıçrama oldu: 2009 yılında ortalama işsizlik oranı ise yüzde 14 oldu. Ocak dönemine ait işsizlik oranı ise yüzde 14.5 olarak açıklandı. Kriz öncesi döneme göre bu rakamlar önemli bir artışı temsil ediyorlar.
2009'un dördüncü çeyreğinde uzun bir aradan sonra ekonomimiz büyüdü. Ancak geldiğimiz milli gelir düzeyi hala krizden önceki zirve değerinin yüzde 3.1 oranında altında. İşsizlikteki sıçrama oranı nasıl son iki krizde benzer ise, milli gelir hareketleri de benzer. Kriz öncesi zirve üretim değerinden dip noktasına kadar geçen süre her iki krizde de aynı. Krizden çıkış süresi ve biçimi de benzer görünüyor. Buna karşın tepe noktasından dip noktasına geçen sürede son krizde yaşanan üretim kaybı yaklaşık iki puan daha fazla.
Küresel krizde üretimin hızla düşüp işsizliğin bu kadar artmasına yol açan iki ana unsur şirketlerin ve bankaların yurtdışından temin ettikleri dış kaynak (dış borç) miktarından daha fazla yurtdışına borç geri ödemeleri yapmaları ile ihraç mallarımıza olan dış talebin hızla düşmesiydi. Bu verilerin son iki krizdeki hareketlerine döneyim şimdi.
2008'de -ki son ayları kriz aylarıydı, net 26.7 milyar dolar dış borçlanma yapılmışken, 2009'da net 13.7 milyar dolar dış borç geri ödemesi var. Tam 40 milyar dolarlık bir ters dönüş söz konusu. Şüphesiz, bu olgu şirketlerin faaliyet hacmine yansıdı ve onları küçülmeye itti. Yeni açıklanan ödemeler dengesi verileri 2010'un ilk iki ayında da bu sevimsiz durumun sürdüğünü gösteriyor. Bu olgu sadece bu krize mi özgü?
Grafik 1 ve 2 bu sorunun yanıtının "hayır, değil" şeklinde olduğunu ortaya koyuyorlar. İlk grafikte, 2001 krizinden önce gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYH) ulaştığı tepe noktası (2000'nin son çeyreği) ile krizden sonra tekrar aynı noktaya geri döndüğü dönem (2003'ün ilk üç çeyreği) arasında geçen süredeki dış kaynak miktarının hareketi var. Bu değerler şirketlerin ve bankaların yurtdışından aldıkları yeni borç ile yurtdışına yaptıkları geri ödeme arasındaki farka eşit. Eksi rakamlar geri ödemenin daha fazla olduğunu ifade ediyor. Aynı grafikte 2000'nin sonundaki zirve değeri 100 olacak şekilde 'normalleştirilmiş' GSYH hareketleri de yer alıyor.
Grafik 2'de ise son kriz sırasında her iki değişkendeki hareket yer alıyor. Krizden önceki zirve GSYH değeri 2008'in ilk çeyreğinde. Her iki grafikte yer alan düz çizgiler GSYH, kesikli çizgiler ise net dış kredi için. Kredi miktarı sağdaki eksende ölçülüyor. Her grafikte de yatay eksende yer alan '0' noktaları sözünü ettiğim zirve GSYH değerlerine karşı geliyor. Diğer rakamların anlamı da açık: Mesela '2' rakamı GSYH'nin zirveye ulaştığı dönemden iki çeyrek sonraki dönemi gösteriyor.
Dış kredi her iki krizde de hızla daralıyor. Yurtdışından sağlanan borç miktarının yurtdışına ödenenden fazla olması, yani net dış kaynak miktarının pozitife dönmesi bayağı bir zaman alıyor. İlk krizde net dış kaynak aktarıcı durumdan kurtulmak için beş çeyrek yıl gerekmiş, ama daha sonra dalgalı bir seyir var. Son krizde ise toparlanma yedinci çeyrekte (2009'un son çeyreği) gerçekleşiyor; daha geç. Grafik 2'de yer alan son gözlem ise bu yılın ilk iki ayını temsil ediyor; tekrar negatife dönüş var. İlk krizde kredi miktarının dibe vurması GSYH'nin dibe vurmasından daha önce. Bu krizde ise bunun tersi bir durum geçerli.
Şimdi sıra ihracat açısından aynı karşılaştırmayı yapmakta; sadece mal ihracatına değil, GSYH hesaplarında yer aldığı şekliyle mal ve hizmet ihracatına bakıyorum. Fiyat ve kur hareketlerinden arındırılmış olan bu veriler bir anlamda Türkiye'nin (reel) döviz gelirlerinin toplamını gösteriyor. Üçüncü grafikte, 2000'nin son çeyreği ile 2003'ün üçüncü çeyreği arasında geçen sürede gerçekleşen ihracat değerleri var. Grafik 4'de ise son kriz sırasında her iki değişkende gerçekleşen hareketler gösteriliyor.
2001 krizinde GSYH hızla düşerken ihracat hiçbir zaman krizden önceki zirve değerinin altına inmemiş. Bir dönem hariç hep yükselmiş. O dönemde dış kaynak miktarının hızla kuruduğu ve yurtiçi banka kredilerinin hızla daraldığı dikkate alındığında, bizi ayakta tutan unsurlardan birinin ihracattaki artış olduğu açık biçimde ortaya çıkıyor.
Oysa son krizde GSYH hızla düşerken ihracatımız da hızla düşmüş. Bir anlamda GSYH'deki düşmenin temel nedenlerinden birisi olmuş. Küresel kriz sırasındaki hareketler açısından bir diğer dikkat çekici olgu ise, ihracatın krizden önceki zirve değerinin hala oldukça altında seyrettiği gerçeği.
Dolayısıyla dış kredi ve ihracat açısından iki farklı hareket söz konusu: Her iki krizde dış kredi miktarındaki hareketler kabaca benzer. İhracatın ilk krizdeki hareketi ile şimdiki hareketi ise tamamen farklı. İlerisi için ne anlam çıkarabiliriz bu analizden? Şimdilik iki noktayı vurgulayayım.
Birincisi, mal ve hizmet sattığımız ülkelerin alım gücünün yükselmesi üretimimiz açısından çok önemli. Bu çerçevede AB ülkelerinin bir an önce ayağa kalkmaları yararımıza olacak. Oysa onlar hala Yunanistan'ı kurtarıyor 'gibi' yapmakla meşguller. Bu durumda, önümüzdeki dönemde ihracat pazarlarımızı daha fazla çeşitlendirme kapasitemiz büyük önem taşıyacak.
İkinci vurgulamak istediğin nokta, son kriz öncesinde yurtdışından bol miktarda borçlanabildiğimiz gerçeği ile ilgili. O dönemdeki hızlı yatırım artışının bir nedeni de bu olguydu. Bu açıdan yukarıda değindiğim U-dönüşünün büyüklüğüne dikkatinizi çekerim. Ek olarak küresel krizin dış kaynak sağladığımız gelişmiş ülkelerin finansal sistemini derinden etkilediğini hatırlamak gerekiyor. Bu son gerçek, bu krizde dış kaynak açısından toparlanmanın daha da zaman alabileceği uyarısını yapıyor bize. Bu risk gerçekleşirse, büyüme hızımız ve istihdam açısından olumsuz bir gelişme olacak.