Dış finansman var, büyüme yok!

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM [email protected]

 

 

Haziran ayına ilişkin Ödemeler dengesi istatistiklerinin açıklanması ile ekonomimizin daha önce tecrübe etmediği ilginç bir olguyla karşı karşıya olduğu görülüyor. Bilindiği gibi, Türkiye ekonomisi yurtdışından sermaye girişleri yaşandığı zaman ivme kazanır, sermaye girişleri yavaşladığı veya nette çıkışlar başladığı zaman da daralır. Ancak, son gelen rakamlardan da görüyoruz ki, 2. çeyreğin tamamında net olarak Türkiye'ye yabancı kaynak girişinde belirgin bir artış olmasına karşın, ekonominin büyümesinde bir ivmelenme yok, hatta geçen seneye göre belirgin bir yavaşlama söz konusu.

Rakamlara biraz daha yakından baktığımızda, Haziran ayında finans hesabının cari açığın $ 5 milyar üzerinde fazla vererek Nisan 2010'dan sonra tüm zamanların en yüksek net fazla rakamına erişmiş olduğu görülüyor. Keza, 2. çeyreğin toplamında da finans hesabından girişler $ 24.3 milyar ile bugüne kadar bir çeyrekte kaydedilen en yüksek giriş miktarına işaret etmekte. Bu olumlu gelişmelere karşılık, 2 çeyreğe ilişkin büyüme tahminleri sadece %3'ler civarında. Halbuki, hemen hemen aynı miktara yakın bir dış finansman girişi yaşanan geçen yılın 2. çeyreğindeki büyüme hızımız %9.1 olmuştu. (Ki bu büyüme hızında krizden kaynaklanan herhangi bir baz etkisi de söz konusu değildi çünkü bir önceki yılın (2010) 2. çeyreğinde de %10.4 gibi yüksek bir büyüme hızı elde edilmişti.)

Peki durum neden böyle? Rekor miktarda dış finansman girişi sağlanmış olmasına rağmen ekonomimiz neden beklenen ölçüde bir büyüme göstermiyor? Bu bir konjonktürel gelişme mi, yoksa yapısal bir durum mu? Eğer, sebep yapısal ise, bu son derece olumsuz bir durum çünkü dış finansman artışı demek, aynı zamanda dış borç artışı demek. Eğer biz dış borçlarımızı ciddi miktarda artırırken artık milli hasılamızı eskisi gibi artıramıyorsak, dış borç/GSYH oranımız da kısa zamanda hızlı bir artış gösterecektir. Ancak şu var ki, ekonomi ile ilgili diğer verilere baktığımızda, bu durumun en azından şimdilik yapısal değil, konjonktürel bir gelişme olduğunu söyleyebiliriz.

Yurtdışından ciddi miktarda kaynak girişi yaşanırken ekonominin ivme kazanmamasının başlıca 3 nedeni olabilir: 1- Sıkı para politikası, 2- Sıkı maliye politikası, 3- Ekonomik aktörlerin "olumsuz" beklentileri. Bilindiği gibi, para politikasının sıkılığı kaç zamandır tartışılan bir nokta. Salt, faiz politikası açısından bakarsak, MB'nin fonlama faizinin %7'nin altında olması bugünkü enflasyon olan %9.1'e göre gevşek bir faiz politikasına, sene sonu enflasyon beklentisi olan %6.7'e göre de "nötr" bir faiz politikasına işaret etmekte. Öte yandan, fonlama miktarı açısından baktığımızda ise Merkez'in sene başına göre daha sıkı durduğunu söylemek mümkün. Bugünlerde MB 23.5 milyar TL kadar bir fonlama sağlamakta. Bu miktara bu sene içerisinde zorunlu karşılıkların döviz ve altın olarak tutulması nedeniyle serbest kalan 18 milyar TL'yi eklesek bile toplam kaynakların MB'nin senenin ilk çeyreğinde sağladığı ortalama 45 milyar TL civarındaki fonlama seviyesinin altında kaldığı görülmekte.

Ekonomiyi soğuk tutan diğer bir neden de sıkı maliye politikası olabilir. Ancak, gelen son veriler zaten Bütçe'nin bu sene hedeflenenin üzerinde açık vereceğini göstermekte. Kamu bütçesi yapısı itibarıyle karşı-döngüsel (counter-cyclical) olmak durumunda. (Özellikle, dolaylı vergi oranları çok yüksek olan Türkiye için bu durum daha da geçerli.) Zorunlu bütçe harcamaları nedeniyle, ekonomik aktivitenin zayıflaması durumunda, Bütçe otomatik olarak açık veriyor (gevşiyor.) Ancak, bunun da ötesinde, ekonomiyi desteklemek için ihtiyari bütçe harcamalarının artırılacağına (özellikle Haziran ayı bütçe performansını da görünce) pek ihtimal vermiyorum doğrusu.

Tabii ki, ekonomik aktörlerin beklentilerinin de ekonominin performansı ile yakın bir ilişkisi söz konusu. Haziran ayında Tüketici Güven Endeksi bir önceki aya göre  %0.4 oranında azalırken, Temmuz ayına ilişkin reel kesim güven endeksindeki azalma ise 0.8 puan oldu. Reel kesim güven endeksi son 3 aydır gerileme eğilimi içerisinde. Bu gerilemede ihracat satış beklentilerindeki zayıflamanın önemli bir payı var. (Ancak, doğrusu, fiili ihracat performansı bugünkü şartlar altında çok da kötü değil. Belki euro'nun değer kaybından dolayı yıllık bazda döviz olarak fazla bir artış yaşanmasa da, ihracat miktar endeksinde Haziran'da %30'a yakın bir artış söz konusu.) Reel kesim güvenindeki zayıflığa paralel olarak, yatırım malı ithalatının da 2. çeyrekte %20, son Haziran ayında ise %30 kadar gerilemiş olduğu görülmekte.

Son olarak elimizdeki Ödemeler Dengesi rakamlarının Haziran sonuna ilişkin olduğunu hatırlatmak isterim. O günden beri geçen 1.5 ay içerisinde, finans hesabı girişlerinin (borsa endeksinde bir miktar daha çıkış görülmesine karşın) zayıflamış olma ihtimali söz konusu. Örneğin, benim finansman girişleri ile oldukça yüksek bir korelasyona sahip olması nedeniyle takip ettiğim kriterlerden biri olan "bankaların bilanço-içi açık döviz pozisyonları"nda Temmuz ayında $ 3 milyar civarında bir gerileme göze çarpmakta. Bugünlerde ekonomide hissedilen durgunluğa dış finansmanın devamlılığı ile ilgili soru işaretleri de etkili olabilir.

Her şeye rağmen, şu an için ekonomide (gerilemeye devam eden cari açık da dikkate alındığında) bir dış finansman baskısından söz etmek mümkün değil. Ancak gerek AB'nin durumundaki belirsizlik, gerekse de diğer politik dış gelişmelerin etkisiyle ekonominin geneline (hem kamu, hem de özel sektör olarak) belirgin bir temkinlilik hakim gibi gözüküyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019