Dış dengesizliklere karşın gelişmekte olan ülke politikaları
Şok çözümler olağandışı sorunların kaçınılmaz tercihleri ise de çözümler bir ayağı olmayan masalar. Hazır çorbalar, anlık kahveler, fast food; hem de ayakta doğrudan mide caddesine ulaşan şok beslenme çözümlerimizden bir kesittirler. Sorunlar yapısal dönüşüm gereksinim duyuyorsa eğer, ani duruş supriziyle karşılaşabiliyor ekonomiler. Çözüm buysa; tecrübesizliğin sığındığı bir deneme yanılma adresi, kararsızlıkların sükunet arayışınd ki refleksler ya da bayrak yarışçılarının devraldıkları dürülü bayrak olabiliyor.
G20’den sonra Sidney’den gelen ortak kararlar, akıl ve sağduyuya birer açık mektup gibidirler: 1. Küresel ekonomide bazı bölgeler belirgin talep yetersizliğiyle boğuşmaktadır. 2. Büyümede sürdürülebilir olmalıdır ki istihdam yaratılabilsin. 3. Finansal piyasalarda oynaklık bu krize has bir ortak kararlılık zorunlu sahasıdır. En son küresel ekonominin üzerine binen bulaşma yükü, 1997’deki “Asya Krizi” olmuştu. Bu kriz, Eylül 2008’de çok sesli müziğin icrasına benzer bir adıma gebeydi. Bugün bu çizgi korunuyor. 4. Yüksek kamu borç yükü 1990’dan beri Japonya’nın ayak bağıydı. Şimdi buna Euro bölgesinin güneyli ülkeleri de dahil oldular. 5. Süregelen küresel dengesizlikler dış ticaretin yapısal dönüşüme duyduğu gereksinimleri çağrıştırıyor.
Gelişen ülkelerle gelişmişler neden bu kadar ayrıştılar
Gelişmiş ülkeler oldukça ciddi bir deflasyon riskiyle karşı karşıya, gelişmekte olanlarsa enflasyon. Küresel yetkinlikte bir “merkez bankası” arayışına ve güvenilir bir para birimine duyulan ihtiyaç sürüyor. Gelişmekte olan ülkeleri kriz, ticaret dengesizliklerinden yakalıyor. Tasarruflara olan duyarlılığımızı halının altına süpürmüş olmak,bizi sıfır faiz ortamından çıkış aşamasında felç ediyor. FED’in ülke bazlı kırılganlık takiplerinde yer almaya başlıyoruz. TCMB politikaları, iç siyasetteki gergin ortamla finansal istikrar ve fiyat istikrarını birlikte götürmeye çalışırken tanışıyor. 28 Ocak PPK’sıyla fiyat istikrarına çark ediliyor. Çok faizli sıkı para politikasından operasyonel sadeleştirmeye dönülüyor. Ancak Banka dönmeden önce sinyal vermediği için sektörler ve şirketler için faturalar kabarıyor. Son üç ayda, 11’er günlük ortalamalarda fonlama maliyetleri; 6.73, 6.95, 7.08, 7.93, 10.03, 10.09 şeklinde kararlılığa konu oluyor. 1. Enflasyon gelişmiş ülkeler deflasyonla boğuşurken, bu kez gelişmekte olan ülkelerin kapısını çalıyor. Çünkü carry trade en çok gelişmekte olan ülkeleri bozabiliyor. 2. Küresel dengesizliklerle karşısından oldukça sönük bir tasarruf oranı.
Bu fonlama maliyetleri üzerinden biriktirdiğiniz TL’sını enflasyona karşı koruyabilmek uzunca bir süre imkansızlığa hizmet ediyor. Ocak 2013’u 8.23 ortalama mevduat faiziyle karşılıyoruz.
Bunu izleyen aylarda ortalama mevduat faizleri sırasıyla; Şubat 2013 7.97, 7.76, 7.67, 7.56, 7.53, 7.63, 7.86, 8.17, 8.45, 8.83, Aralık 2013 9.21 gelişiyor. Hem dış ticarette ara mallara yönelmek hem de tasarruflarımızı %12’lere kadar düşürmek kaderimiz oluyor. Başarılara kıyasla başarısızlıklarımızdan öğrenebilmek esas hünerde bu olsa gerek.