Dış borçta ezbere değil, rakamlarla konuşmak gerek

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ [email protected]

Temel kavramları çorbaya çevirince, ister bilerek, ister cehaletten, gerçek tabloyu görmekten çoğu kez uzaklaşıyoruz. Bu yüzden, dış borçta neye dikkat etmemiz gerektiğini karıştırdığımız da oluyor, iç borcun çok büyüdüğünden kaygılandığımız da… 

Örneğin, niye böylesine dert ediyoruz ki acaba iç borcu? Doğru, bir kesimin veya kesimlerin borcu artmış oluyor; vatandaş, şirket, devlet ya da hepsi birden. İyi ama, bu borçlar kime karşı; bir başka vatandaşa, şirkete ya da devlete değil mi? Yani iç borcun toplamı, alacak toplamına eşit değil mi? Yani yani, toplam sıfır değil mi? Durum böyle olduğuna göre, iç borç için, “Şu kadar arttı, bu kadar büyüdü” diye kaygılanmak, bir anlamda “Birilerinin alacağı da şu kadar büyüdü” demek olmuyor mu? 

Toplam sıfır, sıfır olmasına ama, iç borcun artmasının, hiç mi sakıncası yok; elbette var. Toplumun bir kesiminin borçluluk oranının artışından, gelir dağılımı adaletsizliğinin daha da bozuluyor olmasından kaygı duymak gerekir. Ancak, yine de iç borçla dış borcu aynı kefeye koymanın, hele hele “İç borçla dış borcun toplamı şuraya ulaştı” gibi tuhafın ötesi değerlendirmeler yapmanın hiç mi hiç anlamı yoktur. 

Sorun dış borçta 

İç borcu bir kenara koyalım, biz dış borca bakalım, dış! Toplam dış borca ilişkin veriler henüz Eylül 2013’e ait ve borç toplamımız 373 milyar dolar. Ne kadar zamanda ne miktarda artış olduğuyla ilgilenmek niyetinde değiliz bugün, anın fotoğrafını çekmek istiyoruz. 

Herkes biliyor ki, dış borçta asıl yük özel sektörün sırtında. Özel sektörün, kasım sonu itibariyle toplam 263 milyar dolar dış borcu var. Bu tutarın 224 milyar doları yurtdışından sağlanmış. 224 milyarın da 151 milyarı uzun, 73 milyarı kısa vadeli. Özel sektörün, yurtdışında yerleşik olanlara karşı oluşan 39 milyar dolarlık kısa vadeli yükümlülüğüyle birlikte toplam borcu 263 milyarı buluyor. 

Türkiye, kasım ayı itibariyle bir yılda 168 milyar dolar dış borç ödeyecek ve bu ödemenin 143 milyar dolarını da özel sektör gerçekleştirecek. 

Rakamlar büyük görününce hemen itiraz sesleri yükseliyor, eminiz yine yükselecektir; “Özel sektörün hep borcundan söz ediyorsunuz, sanki hiç alacağı yok mu” diye. Hemen söyleyelim, hemen! Finansal kesim dışında kalan firmaların, yani reel sektör kuruluşlarının dövizdeki açık pozisyonu, kasım sonu itibariyle 170 milyar dolar. Bu firmaların döviz yükümlülükleri 263 milyar dolar, buna karşılık varlıkları, yani alacakları yalnızca 93 milyar dolar. Bir başka ifadeyle dövizdeki açık pozisyon 170 milyar dolar. 

Bu tablo kırılganlık işaretidir 

Bir yılda 168 milyar dolar ödemek durumundayız, reel sektörün açık pozisyonu 170 milyar dolar… Sonra tutup, “Hanehalkının döviz yükümlülüğü fazla değil, kamunun dış borcu az” gibi, söyleyenlerin bile inanmadığı gerekçelerle kamuoyunu aldatmaya çalışıyoruz. 

Siz gidin bunu döviz yükümlülüğü olan şirketlere anlatın, anlatabiliyorsanız eğer; siz gidin o şirketleri ikna edin, “Herhangi bir sorun yok” diye, edebiliyorsanız eğer! 

Aylardan beri söyleniyor, yazılıyor; Türkiye ekonomisi bir kırılganlık içinde, diye. Bu görüşte olanlara bir derecelendirme kuruluşu da eklendi; Standard & Poor’s. 

S&P’nin Türkiye’nin notunu sabit tutup görünümünü durağandan negatife çevirmesinde şaşılacak bir yön yok aslında. Görünen köy kılavuz ister mi! 

Kamunun borcu azmış, bazı makro kıyaslamalar açısından durum iyi görünüyormuş, falan filan… Ya özel sektörün dış borcu, ya reel sektörün açık pozisyonu… 

İşte rakamlar ortada. Çok basit, çok yalın bir tablo; okuyana, okumak isteyene. 

Döviz kurunu tutamazsak, bu tabloyu ezberlemek zorunda kalırız, bu da böyle biline!

tablo-096.jpg

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar