Dış borç rekor düzeyde; ancak borcun GSYH'ye oranında son üç yılın

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ [email protected]



Ne zaman bir uluslararası derecelendirme kuruluşunun not vermesi gündeme gelse, gözlerin ilk çevrildiği göstergelerin başında dış borçlar gelir. Normaldir de bu; yalnızca bizim için değil, her ülke için önemlidir çünkü dış borçlar. Son olarak S&P tarafından yapılan değerlendirmede Türkiye'nin notu değiştirilmemekle beraber, pozitif olan kredi notu görünümü durağana çevrilirken de dikkate alınan en önemli göstergelerden biri dış borçlardı. S&P kredi notumuzu düşürmedi; ancak bir basamak gerilemiş olduk yine de.

S&P, Türkiye'nin kredi notu görünümünü pozitiften durağana çevirirken, dış talebin zayıfladığı ve ticaret kapasitesinin kötüleştiği görüşünden hareket etti. S&P'nin açıklamasında, "Dış ticarette yaşanan zayıflık, özellikle ihraç ürünlerinin yüksek fiyatlanmasından kaynaklanıyor. Bu durum, ekonomik dengelemeyi zorlaştırdığı gibi, Türkiye'nin yüksek dış borcunun yarattığı riski ve devlet bütçesinin dolaylı vergiye bağımlılığından kaynaklanan riski yüksek oranda artırıyor" görüşüne yer verildi.

Girişte de vurguladık; Türkiye'nin özellikle dış borç sorunu çok sık gündeme gelen bir konu. Neredeyse her platformda dış borçların çok arttığından dem vurulur. Bu görüşler ne kadar doğrudur, dış borçlar gerçekten çok hızlı mı artmaktadır, birlikte bakalım:

Borç artıyor, ama…

Hemen her veri için bardağın bir dolu tarafı vardır, bir de boş tarafı değil mi…  Nasıl bir sonuca varmak istediğinize bağlı olarak çok değişik yöntemlerle değerlendirme yapabilirsiniz, kimisi biraz zorlama da olsa… Türkiye'nin dış borcunda da durum aynı.

Birinci görüş… Türkiye'nin dış borcu 2002'den 2011'e gelinceye yüzde 137 arttı. 2011 sonundaki 306.6 milyar dolarlık borç stoku, yılsonu itibariyle şimdiye kadarki en yüksek düzeye işaret ediyor.
2002-2011 döneminde özellikle kısa vadeli borçlarda inanılmaz bir artış oldu. Bu dönemde kısa vadeli dış borçlar tam yüzde 410 artış gösterdi. Kısa vadeli dış borçlarda sanılanın aksine asıl hızlı artış özel sektörde değil, kamu sektöründe kaydedildi. Bu dönemde kamunun kısa vadeli dış borçlarında yüzde 666 oranında artış ortaya çıktı. Özel sektörün kısa vadeli borcu ise yüzde 445 oranında arttı.

Kısa vadeli dış borçların toplam borç stoku içindeki payı 2002 yılında yalnızca yüzde 13 düzeyinde bulunuyordu. Bu pay, 2011 yılında yüzde 27'ye çıktı. Uzun vadeli borçların toplamdaki payı da doğal olarak yüzde 87'den yüzde 73'e geriledi.

Görüldüğü gibi ilk görüşe göre Türkiye'nin dış borçlar yönüyle durumu, neredeyse bir felaket. Elle tutulur bir yön kalmamış. Acaba?

İkinci görüş… Toplam dış borç stoku her ne kadar 2011'de yılsonu olarak 306.6 milyar dolarla rekor kırmışsa da, 2011'in ikinci ve üçüncü çeyreğinde daha yüksek noktalara çıkılmıştı. Borç stoku, ikinci çeyrek sonunda 314.7, üçüncü çeyrek sonunda 314 milyar dolar düzeyindeydi. Dolayısıyla borç stokunda 2010 sonuna göre bir artış varsa da, örneğin son çeyreğe göre yüzde 2.4'lük bir gerileme yaşanmış durumda.

Kaldı ki, dış borcun düzeyi genellikle tek başına bir ölçü oluşturmaktan uzak. Dış borcu başka büyüklüklerle kıyaslamak gerek. Hele hele ülkeler arasında borç karşılaştırması yapılmak isteniyorsa, borcun mutlak değer olarak düzeyinin önemi iyice azalıyor. Borç, GSYH'nin kaçta kaçırır, ona bakmak gerekir.

2002 yılında brüt dış borç GSYH'nin yüzde 56.2'si kadar bir büyüklüğe sahipti. Bu oran üç yıl boyunca geriledi ve 2005'te yüzde 35.4'e indi. Daha sonra dalgalı bir seyir izlemekle birlikte yeniden artış eğilimine giren borcun GSYH'ye oranı, 2009'da uzun bir aradan sonra yüzde 40 sınırını bir kez daha aştı ve yüzde 43.7 oldu.

Borç/GSYH dengesi 2010'da keskin bir düşüşle yüzde 39.9'a, geçen yıl ise yine az da olsa bir gerileme göstererek yüzde 39.7'ye indi.

"Özel sektör borcundan bize ne" denilemez!

Türkiye'nin dış borcu, özellikle milli gelire oran yönüyle bakıldığında artmıyor, aksine azalıyor. Ayrıca, 2002'den 2011'e gelinceye kadar kamunun dış borcu yalnızca yüzde 46 artmış, özel sektörün dış borcunda ise yüzde 371 artış olmuş. Bu tabloyu değerlendiren ekonomi yönetimi, daha çok da siyasiler, Türkiye'de kamunun borç yükünün görece hafiflemiş olmasından dolayı dış borçlarla ilgili tehdidin tümüyle ortadan kalktığını ileri sürebiliyorlar.

Bu görüşe kendileri de pek inanmıyorlardır da, söylenecek fazla bir şey yok belki de… Borcu kimin ödeyeceği önemlidir tabii ki; ama sonuçta o borcun ödenmesi sırasında dövizin nereden temin edilmesi gerektiği de önemlidir ve o yer, büyük ölçüde Türkiye'dir. Büyük ölçüde, diyoruz; çünkü özel sektörün yasal olarak yurtdışında tuttuğu döviz de bulunmaktadır; yani ödeme sırasında tüm dövizin Türkiye'den çıkması söz konusu değildir. Ama ne olursa olsun, kurlarda yaşanacak bir artış, dış borç yönüyle özel sektörü tedirgin edecek ve ödemeyi hızlandırma eğilimi ortaya çıkaracaktır. Bu kaçınılmaz…

İşte doğabilecek bir panik havası ve dövize yönelme eğilimiyle kurlar yükseldiğinde, dış borçlara dikkat çekmiş olan derecelendirme kuruluşları hiç kuşkunuz olmasın "Biz dememiş miydik" diye ortaya çıkacaklardır.

 44df.jpg

 

19s.jpg

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar