Dış bakış açısından “Sığınmacılar ve vize anlaşması”

Tevfik GÜNGÖR
Tevfik GÜNGÖR OLAYLARIN İÇİNDEN gungoruras@superonline.com

Geçen hafta Brüksel’de AB-Türkiye arasında sığınmacılarla ilgili olarak bir anlaşma imzalandı. Bu anlaşma acaba Avrupa’da nasıl değerlendiriliyor?

Uzun yıllardır Avrupa’da uluslararası kuruluşlarda üst düzey görevlerde bulunan, şimdilerde Portekiz’de yaşayan Dr.Tunay Akoğlu’na rica ettim.

Dr.Tunay Akoğlu, anlaşmanın AB ülkelerindeki yankılarını özetledi.

Dr.Tunay Akoğlu diyor ki, ”Bu anlaşmayı TC Hükümeti “Tarihi bir anlaşma” olarak nitelerken, Avrupa ülkeleri yöneticilerinin çoğunluğu bu anlaşmanın Türkiye - AB ilişkilerinde çok önemli bir aşama olduğunu söylediler. 

Belirtilen yaklaşımlar bu anlaşmanın bir zemin oluşturduğunu ortaya koyuyor. Ancak, Türkiye – AB ilişkilerinin her iki tarafın ortak çıkarlarına ve AB’nin kanun ile kurallarına uygun bir şekilde gelişip sonuçlandırılmasının daha çok zaman alacağı belirtiliyor.

• Türkiye açısından varılması gereken en son hedef Türkiye’nin tam AB üyeliği. 

• AB açısından ise son hedef belirli değil, sadece ara hedefler söz konusu. 

Bu ara ve aşamalı hedefler Türkiye’nin insan haklarına bağlı ve saygılı, Avrupa değerlerini benimseyip uygulayan ve AB kanunları ile kurallarını kabul edip tatbikata alan bir ülke olması.

Türkiye - AB Anlaşmasında yer alan en önemli noktalar şunlar:

• Türkiye üzerinden Avrupa’ya yönelen (mülteci) sığınmacı akınının kısıtlanması ve yönlendirilmesi, 

• Türk vatandaşlarına Avrupa Birliği (AB) ülkelerine yapacakları seyahatlerde vize serbestisi tanınması, 

• 3 + 3 Euro = 6 milyar Euro kadarlık bir yardım fonunun bölüm bölüm, yani tedrici biçimde  Türkiye’ye verilmesi.  Adı geçen ‘Mültecilere Türkiye’de Yardım Fonu’nun Türkiye tarafından kullanımının denetlenmesi ve değerlendirilmesi,

• Türkiye’nin ‘AB müktesabatına (Acquis communautaire) uyum programı’ çerçevesinde müzakereye açılması gereken fasılların harekete geçirilmesine hız verilmesi.

Avrupa kamuoyu açısından göçmen ve mültecilerin Türkiye’de tutulması ve Avrupa’ya akmamaları önem taşıyor ve yararlı.

Bu şekilde kentlerinin güvenliğinin, iş ve istihdam olanaklarının artmasının sağlanacağı kanısındalar.

Buna ek olarak, AB’nin aynı konudaki daha kapsamlı kazancı, mültecileri Türkiye’de tutarak hem potansiyel teröristleri önlemek, hem de ulusal sosyal güvenlik sistemleri ile AB sosyal politikalarını zorlayıp onlara ek yük vermemektir. 

Diğer bir kazanç ise, mülteci seçimini AB merci ve hükümetlerine bırakıp, Türk makamlarının katkısı olmadan istemedikleri göçmen veya sığınmacıları Türkiye’ye geri gönderme imkanına sahip olmaktır.

Vize serbestisi hiç değilse psikolojik anlamda, Türkiye için kazançlı bir nokta.

Ancak Schengen bölgesine girince Türkiye, şimdiye kadar olduğu gibi sınır kapılarında AB dışı ülke vatandaşlarına giriş vizesi veremeyecek. Bu husus iş ve turizm sektörlerine zarar verebilecek bir durumdur.

AB açısından ise vize serbestliği minimal bir formalite olup her an değiştirilebilir, sınırlı ve fazla önem taşımayan bir kar / zarar dengesi söz konusudur. 

AB kamuoyu bazen Türklerin akın akın AB ülkelerine koşacağını düşünmekte ise de aynı kamuoyu temelde oldukça bölünmüş durumdadır. 

Sol ve ortanın solundaki siyasal eğilimleri taşıyanlar şimdilik geçerlik taşıyan göç ve iltica konusunda daha toleranslı bir tutum içindedir.

Sağ ve ortanın sağında yer alan politik sempatizanlar ise daha sert, olumsuz ve sınırlayıcı bir tutum benimsemiş durumdalar.

AB’nin göçmen krizi Avrupa’nın doğu-batı ekseninde olduğu kadar kuzey-güney ekseninde de bölünmeler yaratmakta. 

Ayrıca, Avrupa’nın geleneksel ve önemli Hıristiyan Demokrat, Sosyal Demokrat, Liberal veya Radikaller gibi politik aileleri de AB-Türkiye ilişkilerini etkileyen hususlarda bazen hem fikir, bazen ise fikir ayrılığı içindeler. 

Bu bölünme her ne kadar ulusal ve bölgesel sınırları aşma yönünde gelişmekte ise de Avrupa Parlamentosu bünyesinde anlamlı nitelik taşıması gereken Pan-Avrupa politikaları henüz ortaya çıkmamıştır. Bütün bunlara ek olarak neo faşizm gibi aşırı hareketler ile popülist politik yaklaşım ve eylemler de hızlanmaktadır. Bu tür gelişmelerin Türkiye-AB ilişiklerini de etkilemesini beklemek anlamlı olacaktır.  

AB tarafından Türkiye’ye belirli koşullar altında ve sıkı bir denetim ile verilecek 6 milyar euroluk fon Avrupa için yararlıdır.

Çünkü bu meblağ AB’nin communautaire ve ulusal mülteci ve göçmenler politikalarını uygulaması durumunda harcaması gereken fonlardan daha azdır. 

Aynı konuda Türkiye eğer bu yardımı optimum bir sekilde kullanırsa ve kalıcı alt yapı ile kalıcı mekanizmalar kurabilirse kazançlı bile çıkabilir. Örneğin, İnşa edilecek kamplar ileride sosyal konuta dönüştürülebilir,  

Ancak şunu da belirtmekte yarar vardır: Bazı politik ve iletişime bağlı AB çevrelerinde son Türkiye-AB görüşmeleri ‘Kapalı Çarşı Pazarlığı’ diye de nitelendirildi.

Yeni fasılların açılması konusuna gelince: Türkiye’nin, AB müktesebatına uyum programında toplam 35 fasıl yer alıyor.

Türkiye’nin tam AB üyesi olabilmesi için her türlü ekonomik, sosyal, kanuni, vs, mevzuatlarının AB ülkelerinin kabul ettiği AB müktesebatı ile uyumlaştırması gerekmektedir. Bu uyum 2006 yılından beri devam eden bir süreçtir ve 2006 da başlayan müzakereler sonunda şimdiye kadar 15 fasıl açılmıştır ve sadece bir fasıl müzareke pozisyonundadır. Yeni Türkiye-AB anlaşması bu sürecin hızlandırılmasını karara bağlamıştır. 

Vize konusunda ise adı geçen anlaşmanın uygulanması için AB Konseyi’nin Türkiye’ye verdiği 72 maddelik bir ‘yapılacaklar listesi’nde yer alan hususların tümünün Türkiye tarafından tam olarak uygulanması gerekmektedir. 

Bu 72 kriter veya koşullar arasında yeni T.C pasaportlarından, yeni göç politikalarına ve Kıbrıs konusuna kadar birçok nokta göze çarpmaktadır. Ve ayrıca bütün bu koşulların yerine getirilmesi zamanlandırılmıştır. (Benchmarks)

Anlaşmanın Türkiye ve AB yönünden ne tür bir yarar veya zarar getireceği konusunda ayrıntılı bir fayda / zarar analizi yapmak için gerekli veriler tam olarak mevcut değildir. 

Türkiye-AB Anlaşması uzun vadeli yaklaşımları beraberinde getiren bir aşamadır. Bu aşamayı şimdilik Türkiye-AB ilişkileri bünyesinde yeni bir etap olarak değerlendirmek gerekir.

Dr.Tunay Akoğlu, geçen hafta AB-Türkiye arasında imzalanan anlaşmayı, Avrupa’da yaşayan, uluslararası kuruluşlarda uzun yıllar deneyim sahibi olmuş, AB ülkelerinin politikalarını izleyen bir TC vatandaşı olarak böyle değerlendiriyor. 

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
40 yılda ne değişti? 03 Ağustos 2018
Vizyon sahibi olmak 30 Temmuz 2018