Diren Zagreb!

Suat TAŞPINAR
Suat TAŞPINAR AVRUPA'NIN DOĞUSU [email protected]

Dünyada kahve tüketiminin bu kadar yüksek olup da Starbucks'ın hala girmediği, daha doğrusu giremediği nadir memleketlerden biri Hırvatistan. Çünkü "gelenek", boyun eğmeksizin "küresel istila"ya direniyor. "Her yerde şubemiz vardır" standart-fabrikasyon tüketim mottosunun "hiç bir yerde şubemiz yoktur" inceliğini-özgünlüğünü yok etmeye azmettiği bu fani dünyada, her şeyin parayla ölçülemeyeceği üzerine Hırvatların kahve ile ilişkisinden alınacak esaslı dersler var.

Hırvatların gözünde kahve sadece "tüketim nesnesi hoş bir içecek" değil. Belki dillerinde "acı bir kahvenin kırk yıl hatırı var" diye iddialı bir laf yok ama, kahve kültürü kendi özel ritüelleriyle toplumun genlerine öylesine derin işlemiş ki, bayrağı-toprağı-vatanı savunur gibi savunuyorlar. Üstüne titriyorlar.

Bunun en güzel örneklerinden biri, Hırvatların "špica" dedikleri fenomen. Türkçe "şpitsa" diye okunuyor. Her cumartesi sabahı başlayıp, öğleden sonraya sarkan bir "sosyal etkinlik" bu. Kısaca, hafta içi işte güçte olan ahali, cumartesi erken saatte tiril tiril giyinip alışverişe, ama en önemlisi eşi dostuyla kafelerde buluşmaya çıkıyor. Ve bir fincan kahve ile birkaç saat oturup muhabbetin belini kırıyor. Zagreb'de cumartesi öğlene doğru ana baba gününe dönen kafelerin sırrı işte bu "şpitsa" geleneği.

Starbucks'ın Hırvatistan'a gireceği son yıllarda çok gündeme gelmiş. Hatta Yunanistan'daki bayi bu işe soyunup Zagreb'de mekan bile kiralamış. Ama olmamış. Zagreb'in tarihi Svyetni meydanındaki kafelerden birinde "double espresso"mu yudumlarken bunun nedenini sorduğum bir garson anlatıyor:

"Siz kahve içmeyi bir ritüel sayan Hırvatlara kağıt bardakta nasıl kahve içirebilirsiniz? Üstelik Starbucks'ın en küçük kahvesi, bizim en büyük kahvemizden daha büyük! Bizim derdimiz su gibi içip kahve hamallığı yapmak değil ki? Bizim için kahve, sohbetin bir vesilesi (mezesi dese daha da güzel olurdu!) demektir. Küçük porsiyonlarla ama gün boyu kahve içer muhabbet ederiz. Starbucks bizim yaşam tarzımıza ters."

Hırvat bir blogger, standart bir Starbucks fotoğrafı ile Zagreb'deki bir kafenin fotoğrafını yan yana koymuş, soruyor: "Aradaki farkı görüyor musunuz?"

Sosyal medya tembelliğini bildiği için cevabı hemen kendisi vermiş:

"Starbucks fotoğrafında dört masa ve her masada tek başına oturan dört kişi var. Biri Mac'inde yazı yazıyor, öbürü iPod'dan müzik dinliyor, diğeri cep telefonuna bakıyor, dördüncüsü etrafa bakıyor ve kahvesini içiyor… Bir de Zagreb'deki kafenin fotoğrafına bakın: Her masada en az iki kişi oturuyor, yalnız başına oturan yok. Herkes sohbette. Yalnızlık ve kahve bizde yan yana gelmez!"

Aynı blogger'ın şahane bir de tespiti var: "Amerika'da araba için benzin neyse insanlar için de kahve o; sadece yakıt!"

Ben Zagreblilerin kahve tutkusuna ve "mahalle kahvelerinin üstüne titreyen" korumacı tutumlarına hayranlıkla bakarken, burada yaşayan bir Türk arkadaşım şikayet ediyor: "Burada iyi kahve yok! Ben kendi filtre kahvemi kendim yapıp içiyorum!".

Elbette herkesin bakış açısı, damak zevki farklı. Hakikaten Hırvatistan'da "kahve" (kava) deyince, bizim Türk kahvesinden de az miktarda, "single espresso" geliyor. Bu kesmez derseniz "velika kava" (double espresso) makbul. Sütlü isterseniz, capuchino kıvamında bir kahve geliyor. Ama hepsi, Starbucks ölçüsüne alışanlar için "iki yudumluk" kahve. Çoğu kez sıcak değil ılık. Filtre kahve ise, şehirde arayıp zor bulacağınız bir tür. Yani Hırvatlar, değişen dünyanın kahvelerine mesafeli, kendi İtalyan-Avusturya-Osmanlı geleneğinden harmanlanan kahvelerine ölesiye bağlı.

Hırvatistan'da kişi başına yılda 5 kilo kahve tüketiliyor! Her sokakta bir kaç kafe var. Dünyada bakkalların süpermarketlere, semt kafelerinin Starbucks zincirlerine yenik düştüğü bir devirde, Hırvatların "kahraman" kafeleri aslanlar gibi direniyor. İşin güzel tarafı, Zagreb'de "double espresso"nunfiyatının en şık kafede 2, mahalle kahvesinde ortalama 1-1,5 euroyu geçmemesi. Aylık ortalama gelirin ülke genelinde 700 euroyu, başkentte 1000 euroyu geçmediği hatırlanınca makul fiyat anlaşılıyor. Ama en turistik mekanda da fiyatlar böyle. Üstelik yanında bir bardak su da bedava. Evlerde ise hala cezvede pişirilen "Türk kahvesi"nin popüler olduğunu ekleyelim. Kafelerde nadir bulunması ise "zahmeti" ile açıklanıyor.

Kahve bu ülkede geleneğin, kültürün mihenk taşı. Muhabbete meze yapmadan bir dikişte kahvesini içene biraz da acıyarak bakıyorlar. O yüzden espressosunu bir dakikada "fondip" içip hesap isteyen Amerikalı turiste garson hak ettiği lafı sokmuş: "Hesap ödemenize gerek yok; siz kahve içmediniz ki!"

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar