Direksiyon başında kim var?

Prof. Dr. Çisil SOHODOL
Prof. Dr. Çisil SOHODOL cisil.sohodol@dunya.com

Bir markanın direksiyonuna geçmek, yal­nızca üretim bandının ya da tasarım eki­binin başına geçmekle ilgili değildir. Hele ki söz konusu marka Tesla gibi vizyoner bir rü­yanın taşıyıcısıysa… Elon Musk, teknolojiye olan inancı kadar kendine olan hayranlığıyla da tanınan bir figür. Ancak her figür bir göl­ge yaratır. Ve bazen o gölge, markanın ışığını söndürmeye başlar.

Elon Musk’ın Donald Trump’a açıktan ver­diği destek, yalnızca bir siyasi pozisyon değil; aynı zamanda marka-müşteri ilişkisinde ağır bir fay hattı oluşturdu. Zira Tesla’nın büyü­me serüveni, yalnızca mühendislik başarıla­rıyla değil, aynı zamanda dünyayı daha sür­dürülebilir ve yaşanabilir kılma vizyonuyla anlam kazandı. Elektrikli araçlar, çevresel sorumluluk, temiz enerji… Tüm bu değerler, tüketicilerin zihninde “ilerici bir yaşam tar­zı” ile özdeşleşmişti. Ancak Trump’ın temsil ettiği politik yapı; iklim değişikliğini inkâr eden, kutuplaştırıcı, popülist ve statükoyu kutsayan bir anlayışa dayanıyor. Musk’ın bu yapı içinde konum alması, Tesla’yı o değer evreninin dışına fırlattı.

Markaya sızan siyaset

Yakın tarihli “Tesla Takedown” araştır­ması, markanın algısındaki sarsıntıyı soğuk­kanlı verilerle önümüze koyuyor: Demokrat seçmenler nezdinde Tesla’ya yönelik olumlu algı keskin bir düşüş yaşarken, Cumhuriyet­çi seçmenlerde yükselme eğilimi gözleniyor. Ancak bu artış, düşen sadakatin yerini dol­durmaya yetmiyor. Tıpkı, bir ağacın kökle­rinden değil de dallarından su almaya çalış­ması gibi…

Musk’ın karizmasıyla büyüyen Tesla, bu­gün onun egosuyla daralan bir alana hap­solmuş durumda. “Musk Tesla’dır, Tesla Musk’tır” diyen analizlerin işaret ettiği gibi, bu yapışıklık artık markaya fayda değil, zarar getiriyor. Zira CEO figürünün politikleştiği noktada, markanın da politikleşmesi kaçınıl­maz hale geliyor. Bu, tüketicinin ürünle olan ilişkisini yalnızca işlevsellik temelinden de­ğil, ideolojik zemin üzerinden de yeniden kur­masına yol açıyor. Ve bu zemin çatladığında, ilk terk edilen her zaman markalar olur. Çün­kü markalar, kişisel politik görüşlerin savaş alanı değil; kolektif anlamın inşa sahasıdır.

Musk’ın Trump’la verdiği pozlar, Tesla’nın üstüne giydiği “geleceğin markası” kostümü­nü yırtıp atıyor. Beyaz Saray’daki basın top­lantısında Trump’ın Tesla’yı açıkça destek­lemesi; yalnızca ticari bir jest değil, aynı za­manda markanın bağımsızlığına indirilen sembolik bir darbe. Tesla, reklamsızlığıyla övünürken, artık devlet destekli bir tanıtı­mın öznesi. Bu, sessizliğiyle saygınlaşan bir markanın, siyasi gürültü içinde boğulması anlamına geliyor.

Müşteri cephesinde ise sessizlik yok. Sos­yal medyada “Musk-free Tesla” arayışları, araçlara bırakılan protesto notları, satış lis­telerindeki artış… Bunlar bireysel tepkiler değil; bir aidiyet duygusunun çözülmesinin yankıları. Zira insanlar Tesla’yı satın alır­ken yalnızca bir araç değil, bir değerler kü­mesi, bir ütopya satın aldıklarını sanıyorlar­dı. Şimdi ise, direksiyonun başında yalnızca bir mühendis değil, siyasi bir figür olduğunu fark ettiler. Ve bu farkındalık, en çok marka­yı acıtır.

Buna karşın Tesla, yeni bir müşteri profi­line göz kırpıyor: yüksek gelirli ama ideolo­jik olarak sağa yaslanan bir tüketici gurubu. . Onlar için Tesla hâlâ bir statü göstergesi ola­bilir. Ancak statü, sadakat üretmez. Bu kitle markaya gönül bağıyla değil, fırsatla bağla­nır. Tıpkı bir indirim biter bitmez uzaklaşan müşteri gibi...

Markalar, yalnızca ürünleriyle değil; tem­sil ettikleri sembollerle, söylemlerle, anlam­larla yaşar. Ve o anlam alanı, lider figürün ki­şisel arzularıyla zehirlenirse, geriye ne lüks kalır ne sürdürülebilirlik ne de prestij. Geri­ye yalnızca boş bir kabuk kalır; parlayan ama içi boş bir “Cybertruck”.

“Dünyayı kurtaracak mühendis”

Bu hikâyede asıl trajik olan, Tesla’nın de­ğil, Musk’ın dönüşümüdür. Bir zamanlar “dünyayı kurtaracak mühendis” olarak anı­lan adamın, bugün Trump’ın seçim kampan­yasının figüranına dönüşmesi… Bu yalnızca kişisel bir imaj erozyonu değil; aynı zamanda kolektif bir hayalin çöküşüdür. Çünkü insan­lar Tesla’ya yalnızca para değil, umut yatır­mıştı. Şimdi ise o yatırımın faizini değil, fa­turasını ödemeye hazırlanıyorlar.

Geriye tek bir soru kalıyor: Bir markayı ge­leceğe taşıyan şey, onun kurucusunun vizyo­nu mudur, yoksa ona inanan milyonların ha­yali mi? Musk’ın politik tercihi, bu hayalin sınırlarını çizdi; kimilerini dışarıda bıraktı, kimilerini ise içeriye hapsolmuş hissettirdi. Fakat tarih gösteriyor ki, markalar kişilere değil, ilkelere tutunarak yaşar.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar