Dipten dönmüş olmak, su yüzüne çıktığımız anlamına gelmiyor!
Son günlerde ekonomik aktivite ile ilgili yayınlanan çeşitli istatistikler farklı yorumları da beraberinde getirdi. Bazı yorumcular rakamları düzelmenin başlangıcı olarak değerlendirirken, diğer bir kısım yazar ise daha temkinli yorumlarda bulunmayı tercih etti.
Öncelikle ekonomik aktiviteyi doğrudan ölçen sanayi üretimi ve anketler vasıtasıyla ölçen kapasite kullanımı verilerine odaklanırsak: Haziran'da toplam sanayi üretiminin %9.7 daralmayla senenin en düşük daralmasını gerçekleştirdiğini görüyoruz. Ancak, Haziran ayının henüz geçici vergi indirimlerinin devreden çıkmamış olduğu bir ay olduğunu hatırlamakta yarar var. Öte yandan, TUİK tarafından ayrıca hazırlanan mevsim ve takvim etkilerinden arınmış üretim endeksindeki toparlanmanın da normal endeks rakamlarına göre çok daha zayıf olduğu görülüyor. Temmuz kapasite kullanımı ise önceki aya göre %0.4 gerilemiş durumda. Kapasite kullanımındaki düşüklük tamamen iç ve dış pazarlardaki talep yetersizliğinden kaynaklanmaktadır. Diğer bir olumsuz veri ise ankete cevap veren işyerlerinin Ağustos ayında da %1.7 oranında üretim daralması bekliyor olmalarıdır.
Ekonomik aktivite ile ilgili makro verilere bakıldığında ise, ne banka kredilerinde, ne de enflasyonist eğilimlerde bugün itibarıyle hiçbir kıpırdanma emaresi görülmüyor. BDDK verilerine göre 3 Ekim 2008'de 252 milyar TL ile en yüksek noktasına ulaşan mali kesim dışına verilen toplam TL krediler Temmuz sonu itibarıyle hâlâ bu rakamın altında, 248.5 milyar TL'de. Keza geçen Eylül'de 70 milyar dolara yaklaşan yabancı para krediler de Temmuz sonu itibarıyle 63.5 milyar dolar düzeyinde kalmış durumda. Salt bu nedenlerle dahi, gerçek bir toparlanmanın oldukça uzağında olduğumuzu söyleyebiliriz.
Reel sektörle ilgili en "a jour" verilerden biri TİM'in açıkladığı aylık ihracat verileri olmaktadır. Temmuz ayı ihracatımız geçen senenin aynı ayına göre %27 daralma göstermiş. Her ne kadar bu daralma diğer aylara göre en düşük daralma oranı gibi gözükse de, bu rakama bazı düzeltmeler yapmak gerekiyor. Bu düzeltmelerin en önemlisi ihracatın miktar endeksi olarak ifade edilmesidir. Bilindiği gibi son aylarda emtia fiyatlarındaki artış pek çok nihai ürünün fiyatlarına da yansıdığı için, bu etki ortadan kaldırılmadan ihracatta gerçek bir toparlanma olup olmadığını söylemek çok zordur. Ancak ihracat miktar endeksi oldukça gecikmeli olarak hesaplanmaktadır (Henüz elimizde Mayıs verileri var.) Diğer önemli bir etki ise parite etkisidir. Türkiye ithalatını ağırlıklı olarak dolar bazında, ihracatını ise euro bazında yapmaktadır. Ancak, dış ticaret verileri tamamen dolar bazında ifade edildiği için parite değişimleri periyodik kıyaslamaları etkilemektedir. Örneğin, 2008 Temmuz'unda euro/dolar paritesi ortalama 1.58 civarında iken bu yılın Temmuz'unda 1.41 civarında gerçekleşmiştir. Diğer bir ifadeyle iki dönem arasında euro küçümsenmeyecek bir miktarda (%11 kadar) değer kazanmıştır. Eğer ihracatın yarısının euro olarak yapıldığını varsayarsak, toplam ihracatın geçen senenin aynı ayına göre kıyaslamasında %5-6 civarında menfi bir düzeltme yapmak gerekir.
Ekonomik aktiviteyi dolaylı olarak takip ettiğimiz verilerden vergi gelirlerindeki gerçekleşmeleri ise mali tatil nedeniyle Eylül ortasından önce öğrenme imkanımız yok. Ancak, Hazine'nin yayınladığı Nakit dengesi gerçekleşmelerine bakarak, toplam Bütçe gelirlerinin geçen senenin %15 kadar altında seyretmeye devam ettiğini söyleyebiliriz. Diğer bir dolaylı veri olan elektrik kullanımında Temmuz'da görülen artışın ise sanayiden değil, klima kullanımındaki artıştan kaynaklandığı yetkililer tarafında belirtilmekte.
Sonuç olarak, son gelen verilerin en kötünün geride kaldığı bilgisi dışında önemli bir pozitif gelişmeye işaret ettiğini söylemek çok zor. Aksine, Türkiye'nin krizden çok önce kendini belli etmeye başlamış olduğu yapısal büyüme problemleri bu krizle birlikte (özellikle istihdam bağlamında) daha da çözümsüz bir noktaya taşınmış olabilir.