Dip görüldü ama tepe henüz ortada yok

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM tugrulbelli@gmail.com

Bilindiği gibi krizin seyrinin alfabetik olarak ifadesi bugünlerin popüler bir tartışma konusu. Genel olarak kullanılan semboller V, U, L,W ve ters J (yani kanca). Şahsen ben geniş çanaklı bir U'nun hüküm süreceğini düşünmekteydim. Ama geldiğimiz konumda geniş ve orta noktası düşük bir W'dan da bahsetmek mümkün sanırım. Krizin V şeklinde (yani kısa sürede eski düzeylere gelen bir toparlanma hareketi) hareket edeceğini düşünenler ise yanılgı içerisinde. Ya da şöyle ifade edeyim: Eğer V şeklinde bir toparlanma görülürse, 1-2 yıl içerisinde tekrar (ve daha derin) bir kriz yaşama ihtimali çok kuvvetlenmiş olacaktır.

Mart ayı başında 670 sınırına kadar gerilemiş olan S&P500 endeksinin son 2 ay içinde %35 artış göstererek 910 seviyesine gelmesi küresel krizin dip noktasının geçildiği yorumlarını da beraberinde getirdi. Öte yandan, bu seviyelerin 1997 yılında gelinen seviye olduğunu ve 2007 ortasında görülen en tepe noktaları olan 1500'lerin % 40 kadar altında olduğunu hatırlamakta fayda var. Diğer bir ifadeyle, yaşanan ralliye rağmen ABD borsalarında yatırımı olan tasarruf sahiplerinin son 2 senede servetlerinin %40 azalmış olduğu gerçeği değişmiyor. Bu servet sahipleri sadece zengin kesimler değil, çeşitli yatırım ve emeklilik fonları vasıtasıyla yatırımları olan orta sınıflar da. Zaten artan işsizlik, düşen konut fiyatları ve azalan tüketici kredileri imkanları nedeniyle alım gücünde ciddi bir erozyon oluşmuş olan ve sadece ABD değil, bir ölçüde Dünya ekonomisinin de lokomotifi olan bu orta sınıfların eski gücüne kavuşması oldukça uzun bir zaman alacak. 2007 yılının sonunda Amerikan hanehalkının borçluluk oranı senelik gelirlerinin %133'üne ulaşmıştı. Öte yandan, sadece 2003-2006 arasında konutlarını teminat göstererek 2 trilyon dolar daha tüketici kredisi kullanan Amerikalıların ev fiyatlarındaki gerileme ile birlikte servetleri de 11 trilyon dolar kadar gerilemiş bulunuyor. Yapılan hesaplamalara göre bu menfi servet etkisi tüketimi %2 kadar azaltacak. Diğer bir ifadeyle, ABD ekonomisinin son 20 yıldaki ana büyüme motoru olan tüketim harcamalarının daha uzunca bir süre zayıf kalacağı gözüküyor. Bu şartlar altında, ABD büyümesini ancak ihracat ve yatırım harcamalarındaki artış yoluyla sağlayabilir ki, Dünya'nın geri kalanının durumu dikkate alındığında, bunun da kısa sürede gerçekçi bir beklenti olamayacağı görülüyor. 

Öte yandan, bugün için, borsalardaki göreceli toparlanma dışında, ekonomilerin krizi aşmakta olduğu şeklinde yorumlanan diğer gelişmelerin de çok pozitif işaretler verdiğini düşünmüyorum. Örneğin, emtia piyasalarında görülen toparlanmanın ekonomik temellerden mi, yoksa bu piyasaların son dönemlerde popüler bir alternatif yaratmış olması dolayısıyla spekülatörlerden mi kaynaklandığı belirsiz. Hatta, bu durumun devam etmesi durumunda, tüketiciler reel ücretleri azalırken daha yüksek gıda ve enerji faturalarıyla karşı karşıya kalarak çok daha kötü bir sürecin içine de düşebilirler.

Doların değerinin azalması ise ABD ihracatına ivme yapacak bir gelişme olarak görülebilir. Ancak, açıkçası ABD'nin mal ihracatında rekabetçi avantajını uzun süredir kaybetmiş olduğunu ve ancak dolardaki düşüşün çok yüksek boyutlu olması durumunda bir avantaj yaratabileceğini düşünüyorum. Halbuki, doların güçlü kalması hem ABD finansal piyasalarını güçlü tutacağı, hem de AB'nin toparlanma sürecini hızlandıracağı için, aslında Dünya ekonomisi için daha tercih edilebilir olmaktadır.

ABD Hazine bono faizlerinde görülen artış ise enflasyon beklentilerinde artışa işaret eden, borsalardaki çıkışı boğabilecek ve tüm Dünyada borçlanma maliyetlerini artıracak olumsuz bir gelişme olarak görülmelidir.

Bütün bu gelişmeler ABD finans sektöründe 90'lar Japonya'sına benzer uzun vadeye yayılan tedbirlerin tercih edilmekte olduğu olgusuyla birlikte değerlendirildiğinde, orta vadede Dünya ekonomisinin 2000'li yıllara göre çok daha düşük bir büyüme patikasında yol alacağı barizdir. Bu şartlar altında gerek dış ticaret, gerekse de yabancı sermaye akımları yönünden Dünya ekonomisi ile eklemlenmiş bulunan bir Türkiye'nin ise farklı bir performans göstermesini beklemek gerçekçi olmayacaktır.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019