Dikey tarım ütopya mı fırsat mı?
Tarım ve Orman Bakanı Prof. Dr. Vahit Kirişçi, son zamanlarda sıklıkla ve ısrarla bir konuyu gündeme getiriyor: Dikey tarım. 8 milyara ulaşan dünya nüfusu, iklim değişimi, pandemi, savaşlar ve krizler, gıda güvencesini tehdit ediyor ve her geçen gün yeni arayışları da beraberinde getiriyor. Kent tarımı, tarım fabrikaları, topraksız tarım, sıfır bütçeli tarım, yeraltı tarımı, hidroponik tarım, kent bahçeleri vb. kavramlar ve daha birçokları dikey tarımla birlikte zikredilebilir.
İlk olarak 2021 Kasım’ında yayınladığım “Dikey Tarım Yüksek Gıda Fiyatlarına Çözüm Olabilir mi?” başlıklı, aykutgul.medium.com’daki yazımda konuya yer vermiştim.
Hemen akla şu sorular gelebilir? “Bu kadar verimli arazilerimiz varken neden dikey tarım?” Nitekim “bereketli tarım topraklarımız” şeklinde başlayan eleştiriler de sıkça yapılıyor.
Aslında bunun birçok cevabı var. Bu bakımdan önce dikey tarımın ne olduğuna, avantaj ve dezavantajlarına değinmemizde yarar var. Belirttiğimiz kavramların içerdiği üretim, birkaç istisna dışında kontrollü ortamlarda yapılan topraksız tarım tekniğidir. Dikey tarımda ise ilave olarak dikey yerleştirilmiş platformlar var.
Dikey tarım, az girdi, yüksek verim ve kalite demek
Dikey tarım her şeyden önce, mevsimden bağımsız ve hava şartlarından izole edilmiş yüksek verimli bir üretim tekniği. Suyun tasarruflu ve geri dönüştürülerek yeniden üretimde kullanılabilmesi, suyun giderek kıt hale geldiği ülkemiz açısından önemli. Su kullanımında yüzde 95’e varan tasarruf söz konusu.
Sıfır pestisit ve en az düzeyde fosil yakıt kullanımı da temiz çevreye katkı sağlıyor. Gübre kullanımı da oldukça azalıyor bu sistemde. Pazar şartlarına göre ürün deseni hızlıca değiştirilebiliyor. Kontrollerin önemli bir kısmı elektronik ortamda ve minimum iş gücü ile yapılıyor. Dahası verimde 10 kata kadar artış sağlanabiliyor.
Daha az aracı ile hatta aracısız olarak doğrudan üreticiden tüketiciye satışın çok yönlü avantajları var. Ekonomik yönün dışında ailelerin bizzat hasatlarını yapabilecekleri bu tür ortamlar sosyalleşme amacına da hizmet edebilir.
Bunlar önemli avantajlar olmakla birlikte Sayın Bakanımızın da üzerinde durduğu asıl önemli konu, tüketim merkezleri olan kentlerde bu üretimin yapılması ve sonuçta ürün fiyatlarının kontrolüne katkı sağlamasıdır. Geleneksel tarımın, uzun mesafeli taşıma, nakliye ve depolama mecburiyetlerinden kaynaklanan ürün kayıpları, kalite düşüşleri ve pazarlama giderleri ciddi oranlarda azalıyor.
Bununla birlikte dikey tarımda her şey mükemmel değil. İlk yatırım giderlerinin ve enerji maliyetlerinin yüksekliği önemli bir sınırlayıcı faktör. Ayrıca her türlü ürünün üretilebilmesi de bu aşamada mümkün değil. Daha çok taze kullanım gerektiren bazı sebzeler öne çıkıyor dikey tarımda. Aslında kentlilerin de istediği ilk etapta bu değil mi?
Londra’da yerin 33 metre altında, kapalı ve hiç güneş görmeyen bir sığınak tamamen bu amaçla kullanılıyor. Yapay aydınlatma aynı zamanda bitkiler için ısı da sağlıyor. Londra’daki otel ve restoranların bir kısmının sebze ihtiyacı bu sığınaktan karşılanıyor.
Yeni açılan Merkez umut vadediyor
Bu yazıda anlatılanlara iyi bir örnek olabilecek İstanbul Kapalı Dikey Tarım Uygulama Merkezi, 8 Aralık 2022’de Tarım ve Orman Bakanı Prof. Dr. Vahit Kirişçi tarafından hizmete açıldı. Bu Merkezde güneşe ve toprağa ihtiyaç duymaksızın üretim yapılabiliyor. Yazıda vurguladığımız dikey tarımın tüm avantajlarından bu Merkezde yararlanılıyor.
Bundan sonraki yapılacak çalışmalarda konunun ekonomik boyutu daha detaylı ele alınmalı. Dikey tarımın farkı bölgeler açısından teknik ve ekonomik fizibilitesinin, üretim maliyetleri ve karlılıklarının, ürünler bazında ve piyasa şartlarına göre, değişik senaryolar altında, mutlaka çalışılması gerekiyor.
Bu çalışmalar sadece akademik boyutta kalmamalı, iş dünyası ile üniversiteler birlikte çalışmalı, sonuçlar uygulamaya aktarılabilmeli. Nitekim İstanbul’daki bu Merkez, AR-GE amaçlı olarak da kullanılabilir. Özellikle enerji maliyetlerinin düşürülmesine yönelik çalışmalar, dikey tarımın yaygınlaştırılabilmesi açısından gerekli. Jeotermal kaynaklar bu açıdan büyük avantaj sağlayabilir.
ABD’de örnekleri olduğu gibi, kent merkezlerinde kullanılmayan tünel, boşaltılmış AVM, konteyner vb. yerler dikey ya da topraksız tarım için kullanılabilir.
Ancak bilinmelidir ki dikey tarım, geleneksel tarımın bir alternatifi değildir. Sadece taze tüketilmesi gereken, taşınmasında sıkıntı yaşanan başta sebzeler olmak üzere öncelikli ürünlerin dikey tarım ile desteklenerek arzının sağlanması, tüketiciler ve yatırımcılar açısından isabetli olacak.
Özellikle Güney Amerika ülkelerinde balkon ve teraslarda yaygın bir şekilde meyve ve sebze üretimi yapılıyor. Paris’in bazı mahallelerinin yeşil görünümü, kent tarımının bir sonucu. New York’ta konteynerler içinde çok sınırlı da olsa kent tarımına rastlarsınız. İstanbul’un tarihi bostanlarını ise bilmeyenimiz yok sanırım. Bir yanda yeraltı sularının hoyratça tüketilmesi, diğer yandan büyük su tasarrufu sağlayan dikey tarım vb. sistemlerin hayata geçirilmesi…
Bundan böyle kaynak kullanım ekonomisi daha bir önem kazanacak. Siz ne dersiniz?