Dijital teknolojilerin yarattığı karbon emisyonu sivil havacılıktan fazla
Dijital teknolojilerin enerji tüketimi her yıl yüzde 9 oranında artış gösteriyor. Dijital teknolojilerin yol açtığı karbon emisyonları ise, küresel karbon emisyonlarının yüzde 4’üne ulaşıyor. Bu oran, sivil havacılık sektörünün yol açtığı emisyon oranını geride bırakıyor.
Paris Anlaşması doğrultusunda, tüm hükümetlerin karbon emisyonlarını düşürmeleri gerekiyor.
Enerji tüketimindeki artış, bu süreci zorlaştıran temel unsur. Küresel enerji tüketiminin yüzde 80’i fosil yakıtlardan kaynaklanıyor ve enerji tüketiminin azaltılması için her alanda enerji kaynaklarının ve tüketiminin yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor.
Bu süreçte yeterince dikkate alınmayan sektörlerin başında dijital teknolojiler geliyor. İnternet bağımlılığımız dünyayı yok ediyor. Dijital teknolojilerin kullanımının doğrudan veya dolaylı olarak çevreye verdiği zarar sürdürülebilir değil ve son derece hızlı bir şekilde artıyor.
Dijital teknolojilerin enerji tüketimi her yıl yüzde 9 oranında artış gösteriyor. Dijital teknolojilerin yol açtığı karbon emisyonları ise, küresel karbon emisyonlarının yüzde 4’üne ulaşıyor. Bu oran, sivil havacılık sektörünün genel toplam içinde sorumlu olduğu yüzde 2’lik emisyon oranını geride bırakıyor.
Dijital teknolojilerden kaynaklanan karbon emisyonlarının 2025 yılına kadar iki katına çıkıp, yüzde 8’e ulaşacağı tahmin ediliyor. Yüzde 8, bugün trafikteki otomobillerin yol açtığı karbon emisyon oranına denk geliyor.
Sürdürülemez video paylaşımı
Veri trafiği dijital teknolojilerin yarattığı küresel etkinin yarısından fazlasını temsil ediyor ve dijital teknolojilerin yıllık enerji tüketiminin yüzde 55’ini oluşturuyor.
Video paylaşımları 2018 yılında küresel veri akışının yüzde 80’ini temsil etti ve videoların hacmi her yıl yüzde 80 oranında artıyor. Transfer edilen veya depolanan her bir bayt, veri merkezleri ve ağlar gibi “enerji oburu” terminallerin ve altyapıların devreye girmesini gerektiriyor.
Veri trafiğinde ise her yıl yüzde 25’in üzerinde artış yaşanıyor. Dolayısıyla dijital teknolojiler tarafından tüketilen enerjiyi akıllı bir şekilde yönetmek istiyorsak, kullanım oranlarının doğru belirlenmesi gerekiyor.
The Shift Project tarafından yayımlanan yeni bir bir rapor, özellikle çevrimiçi video hizmetlerinin karbon ayak izine odaklanıyor.
Çevrimiçi video hizmetlerinin küresel veri akışındaki oranın yüzde 60'lara ulaştığını ifade eden çalışma, bu hizmetlerin önemli bir emisyon kaynağı olduğunu gözler önüne seriyor.
Rapora göre, internette izlediğimiz videoların neden olduğu sera gazı emisyonları 300 milyon ton CO2 eşdeğerinin üzerine çıkmış durumda. Bu oran, İspanya'nın yılda yol açtığı toplam sera gazı emisyonuna eşit.
Bugün internette izlediğimiz videolar, küresel karbon emisyonlarının yüzde 1'inden sorumlu. İnternet kullanımı ve çevrimiçi video yayınlarının her yıl ortalama yüzde 9 arttığını düşünürsek, bu oranın önümüzdeki dönemde yükselmeye devam edeceğini de söylemek yanlış olmaz.
Netflix ve Amazon başı çekiyor
Netflix ve Amazon videoları emisyon kaynakları arasında başı çekiyor. Küresel çevrimiçi video izleme emisyonlarının yüzde 34'ü bu iki hizmet kullanımı ile ortaya çıkıyor. YouTube ve benzeri "tube"ların izlenme oranı yüzde 18.
The Shift Project’in raporunda, dijital dönüşümün iklim şartları ve kısıtlı kaynaklarla uyum içinde gerçekleşmesi gerektiği ifade ediliyor ve dijital teknoloji kullanımında “temkinli” davranmak zorunda olduğumuza dikkat çekiliyor. Temkinli davranmak; dünyanın fiziksel sınırlarına uyum sağlayarak, dijital teknolojilerin değer yaratan sosyal katkılarını korumak anlamına geliyor.
Cihazda bir üst modele daha az sıklıkta geçin, her yerde yüksek kaliteli internet bağlantısı talep etmeyin
Bilgisayar modelleme uzmanı mühendis Maxime Efoui-Hess'in öncülüğünde yapılan araştırma, daha kaliteli videolar elde etmek için yapılan işlemlerin, karbon emisyon oranını daha da artırdığını ortaya koyuyor. Rapora göre; dijital teknolojilerin karbon emisyon oranını azaltmak için yapmamız gereken; cihazlarda bir üst modele daha az sıklıkta geçmek ve her yerde yüksek kaliteli mobil internet bağlantısı talep etmemek.
Videoların otomatik oynaması konusunda önem alınması gerektiğini söyleyen araştırmacılar gerekli olmadığı sürece videoların en yüksek kalitede iletilmemesi gerektiği önerisinde bulunuyorlar. Bu durumda, “8K” gibi yüksek çözünürlüklü teknolojilerin kullanılmasının, düşük kalitenin yettiği durumda gereksiz olacağı savunuluyor.
Raporda konuyla ilgili şu ifadelere yer veriliyor: “İklim değişikliği ve diğer küresel kaynak sınırları dikkate alındığında, söz konusu olan Netflix’e veya e-postaya karşı olmak değil. Burada hedef; değerli ve gerekli olan bir kullanımın, daha az gerekli görülen başla kullanımın aşırı tüketiminden zarar görmesini engellemek.