Dijital devrim sağlık sistemlerini kurtarır mı?
Bütün dünyada sağlık endüstrisinde büyük tıkanmalar yaşanıyor. Tedavi maliyetleri yüksek, ilaç üretimleri büyük araştırma harcamaları gerektiriyor. Tüm bununla birlikte nüfus artarken, tedaviye ve ilaca ulaşım koşulları insanlar için giderek zorlaşıyor. Novartis’in genç bilim insanları için düzenlediği BioCamp’de bunlar konuşuluyordu… Gençler ve dijital dönüşüm bir umut ışığı olabilir mi? İnovasyonda bu dönüşüm, ’sağlığın rönesansı’ diye tanımlanıyor. Ama bu dönüşüm için de devlet otoritelerinin yeni modeller oluşturması şart görünüyor.
Geçtiğimiz pazartesi günü Novartis’in İsviçre’de Basel’de kendi genel merkezindeki biyoteknoloji alanında kariyer hedefl eyen başarılı lisans ve yüksek lisans öğrencileri için düzenlediği, “BioCamp Uluslararası Biyoteknoloji Liderlik Kampı” açılışına gittim… Gençlere yapılan sunumları izledim, uzmanlarla konuştum, bir kısmını bildiğim ama ciddiyetini daha iyi kavradığım konular oldu. Kampta müthiş 3 tane de Türk genciyle tanıştım. Onlardaki ışığı ve heyecanı da görünce umutlandım. 25 ülkeden 70 genç bilim insanı, İsviçre’nin Basel kentinde bulunan Novartis genel merkezinde buluşmuştu.
Yaşları 19 ile 34 arasında değişen bu genç bilim insanları tıp, psikoloji, şehir planlama, biyoteknoloji, moleküler biyoloji, kimya, nörobilim, ilaç teknolojisi ve bilişim gibi çok farklı alanlarda eğitim görüyorlar. Biyoteknoloji çok önemli bir konu… Bu gençlerin biyoteknoloji sektöründeki trendleri ve zorlukları anlama, kariyer fırsatlarını keşfetme, bir biyoteknoloji firması kurup işletme konusunda ilk elden deneyim edinme şansları oluyor. Fakat aslına bakarsanız iş tam tersi… Yani bir şey bekleyen aslında o bilim insanları, şirketler… Sunumlar, bilim insanlarının söyledikleri bu mesajlarla dolu… Bu gençlerin gözünün içine bakıyorlar. Neden mi? Kendileri de söylüyorlar. Yenilikler, yaratıcı işler, inovasyonlar, “genç beyinler”den çıkıyor! Gelecek onlarda, çözüm onlarda…
Büyük tıkanma yaşanıyor
Neden derseniz aslında, pek çok endüstride olduğu gibi dünya sağlık endüstrisinde büyük tıkanmalar yaşanıyor. Konuştuğumuz bilim insanlarından Novartis Biyomedikal Araştırma Enstitüleri Başkanı ve BioCamp Seçim Jurisi Başkanı Dhavalkumar D. Patel, bir diyagram gösteriyor ve şöyle anlatıyor: “Bir ilacın pazara ulaşması için geçen sürece bakarsanız gerçekten oldukça uzun ve maliyetli… Keşfetmeye başlarken yaklaşık 10 bin ihtimalle başlanıyor. Bunlardan 1000 tanesiyle test aşamasına geliniyor. 10 tanesi ile klinik aşamaya geliyor. 10-15 yıl süren bu sürecin sonunda, tedavi eden ve regülasyonlardan geçmiş bir ilaca ulaşılabiliyor. Toplam maliyet bu sürede 2.6 milyar doları buluyor.”
Tabii benim sorum şöyle oluyor: “Aslında bir yandan hızla yükselen dünya nüfusu, gelir dağılımındaki eşitsizlik nedeniyle tedaviye ve özelinde ilaca ulaşım zorlaşıyor. Bir yandan da maliyetler yükseliyor. Nasıl denge kuracağız?“ Patel, “Ben bir bilim insanıyım, sabah gençlerle de aslında bunu konuşuyorduk. Belki onlar bunlara bir çözüm bulabilir… Konu bütünsel farklı bir model yaratmaktan geçiyor. Devlet otoritelerinin konuyu tekrar ele alıp değerlendirmesi, ödeme süreçlerini ele alması gerekiyor” diyor.
Sağlık harcamalarına çözüm
İlaç şirketlerinin de tüm süreçlerinin çok doğru olduğu ya da her zaman iyi niyetli olduğunu söylemek zor olabilir. Yaptıkları pek çok hata var kuşkusuz… Fakat bugünkü sağlık sistemi modellerinin değişmesi gerektiği de bir gerçek. Konuya daha bütünsel yaklaşmak ve sonuçta herkes için devlet, insanlar ve şirketler için sürdürülebilir bir model yaratmak gerekiyor. Novartis CEO’su Joseph Jimenez’in bu konuda söyledikleri ilginç unsurlar içeriyor. Jimenez şöyle diyor: “Geçtiğimiz 10 yılda dünyada önemli demografik değişimler oldu. Dünya nüfusunun 1 milyar kişi artması bekleniyor ve yaşı 50'nin üstünde olan 500 milyon daha fazla kişi olacak. Bunu ve bunun toplumlar için anlamını düşünün. 2025 yılı itibarıyla kronik hastalıkların getireceği yükün, tüm hastalıkların topluma getireceği yükün yüzde 70'inin üstünde olması bekleniyor. Artan sağlık ihtiyaçları içinde olan daha büyük ve yaşlı bir popülasyon göreceğiz. Sağlık sistemleri bu demografik değişikliklere adapte olmazsa, bugünkü mevcut artış oranlarıyla, sağlık harcamalarının iki katına çıkması bekleniyor. Bu trendler, sağlık sistemleri ve bütçelerine büyük bir yük getiriyor. Aynı zamanda mevcut sistem, gereksiz kaynak kullanımını da getiriyor.”
Dijital sağlık çözümleri
Tüm bu gelişmelere “dijital sağlık” bir çözüm olabilir mi? En büyük devrim buradan geliyor. Büyük veri, bulut çözümleri, yazılımlar, uygulamalar, teknoloji şirketleriyle yapılan işbirlikleri… Dijital sağlık, geleceğin sağlık sisteminde yeni bir model oluşturabilir. Microsoft Sağlık Endüstrisi EMEA Bölgesi Direktörü Elena Bonfiglioli, “Yeni hasta bakım merkezi sizin oturma odanızdır. Bulut ve mobil iletişim teknolojileriyle, hastanın tüm verilerini takip etmek, bunları depolamak, karşılaştırmak mümkün” diyor. Daha ‘akıllı’ bir sağlık yönetiminden, verilerin analiz edilerek ulaşılan yeni nesil sağlık ekosisteminden bahsediyoruz. Bunu ‘dijital sağlık’ olarak adlandırmak mümkün. Dijital değişimin neler getirdiğini şöyle özetliyor Bonfiglioli: “Hastalarla daha iyi bir iletişim kuruyorsunuz. Tecrübeyi geliştiriyor ve sonuçları takip ediyorsunuz. Daha verimli çalışıyorsunuz. Veri analizleriyle tedavi süreçlerini daha iyi yönetiyorsunuz. Böylece ürünlerinizi dönüştürüyorsunuz.”
Bu yeni dönemde, mobil cihazlardan kişisel sağlık verilerinizi ölçebiliyor, hatta tahlil bile yapabiliyorsunuz. Öğrenen makineler, birbiriyle konuşan makineler sayesinde pek çok yeni çözüm üretmek mümkün oluyor. Hastanın takibi ve verisi karşılaştırılarak, kişiye özel ilaçlar üretilebiliyor.
“Sağlıkta Rönesansın eşiğindeyiz''
Novartis CEO’su Joseph Jimenez sağlık modellerine dikkat çekerken şunları söylüyor: “Sağlık sistemlerinde genellikle hacim ve ödenen tutara odaklanılıyor. Böylelikle etkinin en yüksek olduğu alanlara kaynak ayırılmasında zorlanılıyor. British Medical Journal yayınına göre, klinik alandaki kararların yüzde 50'si etkililik konusundaki kanıtlar dikkate alınmadan veriliyor. Bugün sağlık sistemlerinin çoğu hastaya yönelik tedavi sonuçlarını iyileştirip iyileştirmediğinin, hatta bir sonuç elde etmek için nasıl bir harcamada bulunulduğunu tam olarak bilmiyor. Bu bilgiyi sağlayacak veri genellikle elde yok. Araştırmalar şunu gösteriyor; eğer sağlık sistemleri ve karar vericiler işe yaramayan şeyleri durdurabilseler, ABD'deki sağlık harcamaları yüzde 25 oranında azalabilir. İlaç az sayıdaki şeff af sağlık harcamalarından biri olduğundan, kamuoyunun da dikkatini çekiyor. Ancak ilaç toplam sağlık harcamalarının sadece yüzde 15'ini oluşturuyor. Sağlık alanında maliyetlerin bütününe bakmalı ve hangi kararların fark yarattığını anlamalıyız. Bu, özellikle çığır açan teknolojileri gördüğümüz günümüzde özellikle önemli. Medikal inovasyonda rönesans diyebileceğimiz bir dönemin eşiğindeyiz. Önümüzdeki 10 yıl içinde geçtiğimiz 50 yıldan daha fazla inovasyonun pazara sunulacağına inanıyorum.”
Türkiye'den 3 genç bilim insanı
BioCamp katılımcılara; ilaç ve biyoteknoloji endüstrilerinde kariyer fırsatlarını keşfetme, Novartis’in ilaç keşfinde sahip olduğu yaklaşıma öncülük eden kritik Novartis bilim insanlarıyla buluşma, biyoteknoloji sektöründeki trendleri ve zorlukları anlama, bir biyoteknoloji firması kurup işletme konusunda ilk elden deneyim edinme ve diğer ülkelerden yetenekli öğrencilerle tanışma fırsatı sunuyor. Fotoğrafda görülen Türkiye’den 3 genç bilim insanı da orada. Hepsinin farklı hedefl eri var. Hepsinin özel çalışma alanları var. Genler ortak konularından... Çok kısaca onları tanıştırayım: Gülşah Erel, DNA’lar üzerine çalışmış ve Ege Üniversitesi mezunu. Yine bu alanlarda çalışmaya devam etmek istiyor. Gülşah Erel, fotoğrafta en solda yer alıyor. Mehmet Nizamoğlu, ODTÜ mezunu ve alanı yine moleküler biyoloji ve genler… Biyo meteryaller ve ilaç dizaynı çalışmak istediği alanlar. En sağda Mina Aleksanyan polimerler kimya üzerine çalışıyor. Mehmet dışında diğer iki genç kadın bilim insanı da yurt dışında çalışmaya devam edecek. Mehmet ise Koç Üniversitesi’nde çalışmalar yapacak. Onların Türkiye’de kalması zor. Onları burada tutabilecek alt yapıları oluşturabilmek çok önemli…