Dijital çağ ve biz
Yapay zekâ yaşamımızı kolaylaştıran, günlük rutinlerimizi yeniden şekillendiren ve iş süreçlerimizi dönüştüren dinamik bir teknoloji olarak hayatımızı etkilemeyi sürdürüyor. Microsoft ve LinkedIn tarafından “iş hayatında yapay zekanın kullanımına” yönelik 31 farklı ülkeden katılımcılar ile gerçekleştirilen güncel bir rapora göre, çalışanların yüzde 90’ı yapay zekânın iş yerinde kendilerini hızlandırdığını, yüzde 84’ü ise kendilerini daha yaratıcı kıldığını düşünüyor.
Yapay zekânın doğru kullanıldığında işleri daha kolay, daha hızlı, daha keyifli hale getirmekle kalmayacak, aynı zamanda daha iyi sonuçlar almamıza ve gün içerisinde daha fazla konuya odaklanmamıza imkân vereceğini düşünüyorum. Her büyük teknolojik devrim gibi yapay zekânın da beraberinde yeni sorular ve endişeler getirdiğini düşünüyorum. Yapay zekâ bugün pek çok süreci dönüştürürken, aynı zamanda bazı insanlar için vazgeçilmez hale gelmeye de başlıyor.
Peki bu dönüşüm bir bağımlılık haline gelebilir mi?
Geçtiğimiz haftalarda MIT Technology Review’da “Bağımlılığa sebep olan yapay zekâya (addictive AI) hazırlıklı olmalıyız” başlığı ile yayınlanan bir makalede bu konunun öneminin çarpıcı bir şekilde ele alındığını görüyoruz. Her geçen gün yapay zekâ araçlarından daha fazla yararlanırken ve bu platformlarda geçirdiğimiz zamanı artırırken, bu durumun bir bağımlılığa dönüşmesi ve insanlar üzerindeki potansiyel etkilerini de göz ardı etmemek gerektiğine inanıyorum.
Yapay zekâ teknolojileri içinde hepimizin hayatına hızla girmiş en popüler uygulamalardan biri ChatGPT. OpenAI GPT’nin en yeni versiyonu olan GPT-4o’yu lanse ederken, öne çıkardığı özelliklerden biri sohbet robotunun sesli bir şekilde kullanıcı ile etkileşim kurmasıydı. Open AI özellikle bu sesli iletişim özelliğinden dolayı bazı kullanıcıların AI ile duygusal bir ilişki kurduğunu gözlemledi. Ayrıca şirket tarafından yayınlanan bir raporda da “insanların AI modeline duygusal bir bağımlılık geliştirme riski” olduğuna değinildi.
Dijital araçlara bağımlı değil miyiz?
Özellikle pandemi dönemi ile başlayan ve artarak devam eden, dijital platformların, internet, akıllı telefon, sosyal medya gibi tüm araçların yoğun kullanımının, insanlarda belli bir seviyede bağımlılığa neden olduğunu biliyoruz.
Üretken yapay zekâ araçlarını diğerlerinden ayıran en önemli farkı, anında gerçekçi içerik üreterek, kişinin tercihlerine göre optimize olabilmesi. Örneğin kişi yalnız ve şefkate ihtiyaç duyuyorsa, AI platformu bu doğrultuda iletişimini ayarlayabiliyor. Bu durum son günlerde yabancı kaynaklardan takip ettiğim kadarı ile bağımlılık endişesini de beraberinde getiriyor. Hatta özellikle sosyalleşme konusunda sıkıntı yaşayan, ikili ilişki kurmakta zorlanan, daha içe dönük kişilerin AI arkadaşlıklarla gerçek hayattan daha da uzaklaşabileceği, kendilerini soyutlama riskinin artacağını dile getiriliyor.
Pek çok araştırmada, aşırı teknoloji kullanımının artan kaygı ve depresyon dahil olmak üzere ruh sağlığı üzerinde olumsuz etkileri olabileceğini okuyoruz . Yapay zekâ bir bağımlılık haline geldiğinde, insanlarda motivasyon kaybına, potansiyelini ortaya koyamama, karar almada bağımlı hale gelme, birlikte üretememe, iş birliğinin anlamını yitirmesi gibi sorunları daha da beraberinde getireceğini düşünüyorum. Yakın zamanda yapılan bir röportajda Open AI’ın CTO’su Mira Muratti de yapay zekânın “yanlış tasarlandığında” aşırı bağımlılığa neden olabileceğine ve kullanıcıları “köleleştirme” riskine dikkat çekmişti.
Gerçek şu ki “yapay zekâ araçlarının bireyler ve toplum üzerindeki etkileri henüz belirsiz. Günlük hayatımızda edindiğimiz birçok alışkanlık fazla kullanıldığında elbette ki bağımlılığa doğru evriliyor. Bunu bilinci ile hayatımıza giren yeni teknolojileri, yapay zekâ araçlarını dozunda kullanmak, hedefimiz doğrultusunda, sorunlarımızı çözmek için AI gücünden yararlanmak, birlikte gelişme riski olan bağımlılığa karşı da çözüm geliştirmemizi sağlayacağını düşünüyorum. İnsan olmanın, özgün olmanın farkı ile dijital çağın yeni krizini yönetebileceğimize inanıyorum. İyi hafta sonları…