Dezenflasyon mu?
Geçtiğimiz hafta haziran ayı enflasyon rakamları açıklandı. Ekonomi yönetimi, eski TCMB Başkanı döneminden bu yana, mayıs ayı enflasyon verisinin tavan yapacağı ve sonrasında düşüşe geçeceğini dillendiriyordu.
Nitekim bu rakam mayıs ayında yüzde 75.45 ile pandeminin yaşandığı 2022 son çeyrek ortalaması yaklaşık yüzde 83’ler seviyesinden sonra en yüksek yıllık tüketici enflasyonu olarak karşımıza çıkmış oldu. En son açıklanan haziran ayı enflasyon verisi ENAG’a göre yüzde 113’ler düzeyinde. TÜİK bu rakamı yüzde 71.60 olarak duyurdu.
ENAG ve TÜİK rakamlarında ortak olan tek nokta Haziran ayı verisinde enflasyonda gerileme sinyalleri olduğu oldu. Haziran verisi merakla bekleniyordu. Öyle ki akıllarda ekonomi politikalarının ne zaman kendini göstereceği ve vatandaşın daha yüksek bir refaha kavuşacağı vardı. Türkiye ekonomisinin büyümesinin önüne engel teşkil edecek olsa da, enflasyon ile mücadelenin sağlanması için faiz artışı yapılmış, tüketim harcamalarının azalma eğilimi amaçlanmış ve finansa erişim kanalları sınırlandırılmıştı.
TCMB Başkanı temkinli duruşunu korudu.
Son açıklanan dezenflasyon eğilimi ile bu sefer akıllara yeni soru geldi: ‘TCMB faizlerde ne zaman düşüşe geçer?’ Enflasyon rakamlarının açıklanmasından bir gün sonra TCMB Başkanı Fatih Karahan bir basın demecinde önemli bir açıklamayı dile getirdi.
Enflasyon için sadece haziran ayı verisi ile çıkarım yapmanın doğru olmayacağını vurgulayarak, enflasyon rakamlarının takip edileceğini ve sürdürülebilir bir düşüş sağlanana kadar sıkı para politikasının korunacağının altını çizdi. Zamanı ve içeriği güzel bir açıklamaydı bence. Zira ekonominin bu kadar ısınmış olduğu ve gözlerin Merkez Bankalarının politika değişimlerine çevrildiği her zaman diliminde, her MB Başkanı benzer bir açıklama ile piyasaların nabzını toparlama eğiliminde olur.
Enflasyon düşüyor ama biz ne zaman hissederiz?
Peki, enflasyondaki bu düşüşü bizler ne zaman hissetmeye başlarız? Finansal okuryazarlık eğitimlerinde hep bahsettiğimiz gibi enflasyon ve hayat pahalılığı iki ayrı kavramlardır.
Öte yandan her hanenin enflasyonu da kendisine özeldir ve rakamlar arası farklılıklar yaşanır. Ancak ekonomi yönetimi faiz kararından, maaş zamlarına ve vergi politikalarına kadar TÜİK verisini kullanarak karar verdiğine göre, kağıt üzerinden yazan ile yaşadığımız arasındaki uçurum vatandaşın satın alım gücünü dikkate almamaya devam ediyor.
Son açıklanan enflasyon verisinin baz etkisi ile düşüş eğiliminde olduğunu artık herkes anlayabiliyor. Hatta temmuz ve ağustos enflasyon tahminleri de yıllık veriyi neredeyse yüzde 50’ler bandına çekecek gibi görünüyor. Geçtiğimiz yılın temmuz ve ağustos aylarında aylık bazda gerçekleşen yaklaşık yüzde 9 seviyesindeki enflasyon verisi, bu yaz aylarında düşme eğilimine giren enflasyon rakamına paralel, dezenflasyon yanılgısını kuvvetlendirecektir. Buna yanılgı diyorum çünkü baz etkisi ile düşüş ceplere yansıyan bir koşul yaratmadığından, enflasyonda kalıcı izleri hissetmemize engel oluyor. Hatta bu yanılsama ile maaş zamları da sınırlı kalıyor. Türkiye gri listeden çıktı.
Bu önemli gelişme önümüzdeki dönemde daha fazla yabancı fonun Türkiye’ye girebilmesi konusunda önemli bir destek niteliğinde. Ekonomi yönetimi ayrıca bir süredir ülkeye döviz girdisi sağlama yönünde önemli bir çaba eğiliminde. Bu koşullar döviz hareketlenmesini sınırlandırarak özellikle maliyet enflasyonu tarafında dezenflasyon politikasına bir katkı yapabilir.
Ekonomi yönetimi aynı zamanda algı yönetimidir
Ancak asıl sorun Türkiye koşullarında ki belirsizlik ve güvensizlik. Hal o kadar vahim ki, TÜİK’in açıkladığı verilere güven yok. Enflasyon sepetinde kullanılan ürünlerin ağırlık ve fiyatlarını bilmiyoruz.
Bu konuda mahkeme kararı olsa da, bu detay paylaşılmıyor. Bu nedenle her veri dönemi TÜİK bu ürünleri hangi marketten almış sorusu gündeme geliyor. En son açıklanan 2022 verisine göre ağırlıklar kullanıldığında ve ortalama mevcut fiyatlar baz alındığında, enflasyon rakamı TÜİK verisinden farklı çıkıyor. Bu yazı hazırlanırken kök maaş düzenlemesi haberi geldi.
Öyle ki zam farklarının çok sayıda emekliye yaramayacağı gecikmeli olarak tespit edilmiş ya da tepkiler yerini bulmuş olacak ki, en düşük maaşın 12 bin seviyelerine çıkarılması gündemde. Bu güzel, ancak yüzde 65-70 ağırlığındaki dolaylı vergi yüklerinin de vatandaşın sırtına yüklenmesi ile iş görür mü? Özetle, ben enflasyon kısa sürede kontrol altına alınabileceği konusunda olumlu olamıyorum. Ekonomi yönetimi aynı zamanda algı yönetimidir. Ülkede algının positife evrilmediği müddetçe açıklanan verilere olan inanç da kuvvetli olmayacaktır.