Devletin eli soğuyunca: #HandsOff2025 ve Amerika'nın görünmeyen yıkımı
Bazı kıyametler sessiz kopar. Ne siren çalar, ne manşet atılır. Sadece fark edersiniz: Bir şeyler eksilmiştir. Bir sabah uyanırsınız, yüzünü tanıdığınız devlet gitmiş, yerini size bakan ama sizi görmeyen bir sistem almıştır. Postanedeki memur yoktur artık. Sosyal güvenlik ofisi kapanmıştır. Hastanedeki görevli bir çağrı merkezine dönüşmüştür. Geriye kalan şey: bir ekran, bir sesli yanıt sistemi, bir kod. Amerika’daki #HandsOff2025 protestoları tam da bu soğukluğa karşı bir çığlık gibiydi.
5 Nisan 2025’te ABD genelinde 1.200’den fazla protesto düzenlendi. Sadece şehirlerde değil, kırsal kasabalarda da insanlar sokaktaydı. Çünkü bu mesele partiler değil, yaşamın ta kendisiydi. Yürüyenler bir ideoloji değil, bir his taşıyordu: Yalnız bırakılmışlık.
Protestoların merkezinde iki isim vardı: Başkan Donald Trump ve girişimci Elon Musk. Trump, “bürokrasiyi kırmak” söylemiyle federal yapıyı temelden sarsarken, “küçük devlet, büyük vatandaş” sloganı gerçekte kamusal alanı daraltıp özel çıkarları genişleten bir yapıya dönüştü. Bu sistemin mimarlarından biri de Musk’tı. Çünkü artık milyarderlerin vizyonları, milyonların kaderine yön veriyordu.
Bir CEO’nun devlet kurgusu
Musk’ın başına geçtiği Government Efficiency Department, sadece idari yapıları sadeleştirmiyor; kamusal ruhu da eritiyor. “Verimlilik” adına yapılanlar arasında:
. Kırsaldaki sosyal güvenlik ofislerinin kapatılması var. Bu, yaşlı ve dar gelirli insanlar için hizmete erişimin sonu demek.
. Medicaid bütçesinden %15 kesinti önerildi. 6 milyondan fazla insan için bu, tedaviye veda anlamına geliyor.
. Göçmenlik süreçleri yapay zekâya devredildi. İlk başvurular algoritmalarla inceleniyor, bazı merkezler kapatıldı. Eksik belge varsa, başvuru otomatik reddediliyor.
Ama biliyoruz ki algoritmalar belgeleri görür; o belgenin ardındaki umudu, çaresizliği göremez. Bir annenin çocuğuyla kalmak için yazdığı dilekçe artık bir satır koda indirgenmiştir.
Eğitim de sırada
Trump yönetimi, Eğitim Bakanlığı’nı kapatmayı gündeme aldı. “Eyaletlere devrediyoruz” söylemiyle kamu fonları kısıldı. Eğitim bir hak değil, satın alınabilir bir hizmete dönüşüyor.
Birçok Amerikalı emekli maaşı için artık yüzlerce kilometre yol gitmek zorunda. Göçmenlik ise bir uygulamaya dönüştü – artık kararları insanlar değil, ekranlar veriyor.
Bütün bu dönüşüm, “verimlilik” adı altında bir toplumsal budama gibi. “Yetersiz” bulunan insanlar, “verimsiz” kurumlar ve “yük” sayılan hayatlar sistem dışına itiliyor. Devletin sıcak eli, dijital bir soğukluğa dönüşüyor.
Kodlar ve cevapsız çağrılar
Dönüşüm “dijitalleşme” olarak pazarlanıyor ama gerçekte kamusal şefkatin kaybını temsil ediyor. İnsanı insana bağlayan sistemler, yerini algoritmalara, reddedilen formlara ve “şu anda hizmet verilemiyor” mesajlarına bıraktı.
Peki bir teknoloji girişimcisi, bir devleti yönetebilir mi? Tesla’yı büyütmek, bir ülkenin sosyal güvenliğini tasarlamaya yeter mi? Uzay roketi yapmak, göçmenlik süreçlerinin insani yükünü anlamayı sağlar mı?
Musk’ın vizyonu elbette büyük. Ama bir devleti şirket gibi yönetmeye kalktığınızda, insanları da “performans” ölçütlerine göre değerlendirmeye başlarsınız. Şirketler başarısız bir ürünü rafa kaldırabilir. Peki devlet başarısız saydığı insanı nereye koyar?
Kimin üzerinden çekilen el?
Protestolarda en çok düşük gelirli Amerikalılar vardı. Postane çalışanları, öğretmenler, sağlık görevlileri, bakım işçileri... Hepsi aynı şeyi söylüyordu:
“Devletin eli bir zamanlar omuzumuzdaydı, şimdi sadece üzerimizde baskı olarak duruyor.”
Boston’da elinde “Ben sadece mektup değil, umut taşıyordum” yazılı pankartla yürüyen 62 yaşındaki Marlene, yıllarca posta servisinde çalışmıştı. Ofisi kapanınca sadece işini değil, devletle kurduğu bağı kaybettiğini söyledi. Artık mektuplar değil, bağlar kesiliyor.
Slogan değil, hafıza
#HandsOff2025 bir protesto değil, bir hafıza çağrısı. İnsanlar, şirket gibi işleyen bir devlet istemiyor. Müşteri değil, vatandaş olmak istiyorlar. Seçimle gelenlerin vicdanla da bağlı olması gerektiğini hatırlatıyorlar.
Çünkü esas mesele bugünkü kayıplar değil; bir gün insan yüzünü hatırlamayan bir devletin “normal” sayılması ihtimali.