Devlet
YÖNETİCİNİN KEYFİ / Yavuz Dizdar [email protected] Aslında hiç niyetim yoktu ama, yakın zamanda ortaya çıkan yeni gelişmeler, geçen hafta sizlere arz ettiğim "Devletler ağaçlar gibidir, asırlık ormanlar ya da cılız fidanlar" başlıklı yazının devamını getirmem gerektiğini bana anlattı. Milletleri devlet yapan, ne "kan", ne nüfus özellikleri, ne ekonomik kaynakları, ne yöneticileri, ne de sadece bayraktır. Devletleri devlet yapan, onu teşkil eden insanların "ona inanmış" olmaları ve bu amaç için çalışmalarıdır. Bu amaç, kendi devletlerinin yüksek menfaatleri doğrultusunda bilfiil çalışıyor olmalarıyla, ama "sadece" dünya üzerinde yalnız olmadıklarının da bilincine varmalarıyla karşılık görebilir. Zira devletler, kendi ülkelerinin çıkarını korumak saplantısına düşerlerse, bu onları çok kısa bir zaman içerisinde "sömürgecilik" çıkmazına sürükler. "Yalnız" kendi vatandaşlarının refah içerisinde yaşadığı bir dünyada, böyle bir devletin ve vatandaşlarının saygı ve sevgi görmesi beklenemez. Devlet millet tarafından oluşturulur, yönetim biçimi "kurucu" soyun hakimiyetiyle sürdürülürse buna monarşi adı verilir, millet seçtiği temsilciler aracılığıyla kendini yönetirse, bunun adı da demokrasidir. Bu iki ucun arasında çok sayıda başka seçenek de mevcuttur. Ama öyle ya da böyle devlet, varlığını sürdürebilmesi için "bir şekilde" yönetilir. Burada önemli olan onu yönetenlerin devletin çıkarlarını, şahsi çıkarlarının "çok, ama çok" önüne koyabilmeleri, asla örtüştürmemeleridir. Dahası devlet yaşayan gelişmiş organizmalar gibidir. Devlet kendi varlığının bilincinde olduğunu, sağlığını koruduğunu ve bütün bunları yaparken, "aynı dünya"nın başkaları tarafından da paylaşıldığını bilirse, tarihe imza atan, saygı duyulan "asırlık çınara" dönüşür. Şimdi gelelim geçen haftaki gelişmeleri bu söylediklerimiz ışığında yorumlamaya: 1. Devlet denen organizma varlığını sürdürebilmek için düzenli olarak ve gerektiği gibi "dinler". Canlı vücudunun, kendinden haber almak için nasıl dokunma duyusu, ağrı duyusu varsa, devletin de istihbarat sistemi vardır. Üstelik istihbarat, "Hallivuud usulü" ileri teknoloji cihazlarla değil, daha çok gazeteleri okuyarak, asılan afişlere bakarak, toplumu oluşturan insanların duygularını ve düşüncelerini anlamaya çalışarak oluşturulur. Sözün kısası, devlet varlığını korumak adına elbette dinlemek zorundadır. Lakin istihbaratın "sorun haline gelmesi", onu kullanma yetkisine sahip olanların, olanakları kendi menfaatlerine kullanmalarıyla ilişkilidir. 2. Demokrasilerde devletin yönetimini iktidar ve muhalefet "birlikte" yürütür. Ama bu yetmez, sağlıklı bir devlet için "karşılıklı geri-besleme" muhalefetten de önemlidir. Zira canlı vücudunda sadece hareket sistemi bile, "başlatıcı ve durdurucu", ama mutlaka "karşılıklı" sinyallerle kontrol edilir. Bu denge kaybedilirse ya yığılınır ya da duvara toslanır. Dışişleri Bakanı Babacan'ın Türkiye Cumhuriyeti'ni Avrupa'ya (Avrupa olması aslında önemli değil) şikayet etmesi "koltuk değneği" aramaya çalışmasından ibarettir. Bu görev için zaten son derece erkendir, zira "formasyonun" iki önemli bileşeni eğitim ve deneyimdir. Üstüne üstlük, hareket organı olarak, yukarıdan gereken komutları alamamaktadır, ya komut gelmemektedir ya da komut "devlet" kavramıyla bağdaşmayacak kadar hatalıdır. 3. Devlet organizmasının sağlığı da aynen canlılar gibi, onu oluşturan bütün hücrelerin ve organların sağlıklı olmalarıyla, yani yeterlilikleriyle ilişkilidir. Sağlıklı bir vücutta, yaşlanmış ya da hata yapan hücreler (örneğin komşu dokulara sirayet etmeye çalışan kanser hücreleri) sağlıklı olanlar tarafından ayıklanır. Bu yenileme işlevi zamanında yapılamazsa ya da yeteriz kalırsa, bir süre sonra vücudun bütünü sağlığını yitirir. CHP Genel Sekreteri Önder Sav, hayata bakış açısı ve kişisel kontrolü açısından yeterliliğini yitirmiştir. Şerefini koruması için, "sadece" kendi iradesiyle çekilmesi yeterlidir. Bize çok emeği geçen Prof. Dr. Sami Zan "1923" için aynen şöyle söylemişti: "Bir kadını çırılçıplak soy, başına bir tepsi altın koy, Edirne'den Ardahan'a yürüsün, dağ başında bile herkes görür, ama kimse dönüp bakmazdı". İşte devlet budur.