Devlet bizi de korumalı mı?

Dr. Uğur TANDOĞAN
Dr. Uğur TANDOĞAN NOT DEFTERİ [email protected]

 

Otoyollar kime emanet?

TEM otoyolundaydım. Dünya TV’de yaptığımız bir programdan dönüyordum. Tüm araçlar belli bir disiplin içinde şeritlerinde gidiyorlardı. Derken bir büyük hafriyat kamyonu bir yerlerden trafiğe daldı. Sanırım sürücüsü daha önceden ambulansta çalışmıştı; ya da devlet büyüklerimizden birisinin koruma ekibinde yer almıştı. O boş kamyonu Formula-1 yarışçısı gibi kullanıyordu. Bir şeritten öbürüne geçip duruyordu. Her geçişinde yüreğim ağzıma geldi. Her an birisine vurabilir ve Amerikan filmlerindeki sahneler gibi ortalığı darmadağın edebilirdi. Ertesi günkü gazetelerin manşetlerini görebiliyordum: “Hafriyat kamyonu ezdi geçti”, “Felaket gibi kaza”, “Tsunami değil, hafriyat kamyonu vurdu.” Çok arayıp durdum ama koca TEM otoyolunda bir tek polis otosu yoktu. TEM, böyle bir sapığın serbest dolaşım bölgesi gibiydi. TEM’de Azrail kol geziyordu, ama devlet yoktu. Ama bu, sadece o güne mahsus bir şey değildi.

Köprü de mi Allah’a emanet?

Bir sabah Boğaziçi Köprüsü’nden geçip üniversiteye gideceğim. Nakkaştepe’den indim. Köprüye giden yolda sıraya girdim. Trafik gıdım gıdım ilerliyordu. Tam Beylerbeyi istikametine ayrılan yerde, sağdan bir büyük jip beni ezerek önüme girdi. Yalnız beni değil, benim arkamdaki herkesi hiçe sayarak girdi. Trafiği böylesine ihlâl eden jipi plaka numarası ile 155’e bildirdim. Azman jipi görebiliyordum; iki üç araba önümde idi. Trafik ise sabah mahmurluğu içinde, kaplumbağa hızında ilerliyordu. Boğaz Köprüsü’ne girerken jipi çevirirler diye düşündüm. Ama hiç öyle bir şey olmadı. Çünkü o sabah trafiğinde Boğaz Köprüsü girişinde tek trafik polisi yoktu. Köprüde herkes vardı, ama o en cıvcıvlı zamanında koskoca Boğaz Köprüsü’nde devlet yoktu. Diyelim ki, öyle trafik ihlâli yapan birisi değil de, köprüden bir araba dinamitle bir terörist geçseydi. Onu kim durduracaktı merak ediyorum.

Vale cumhuriyeti

Boğaziçi Üniversitesi’ne giderken ve gelirken hep Nisbetiye caddesini kullanıyorum. Bebek yokuşu ile Tepecik yolu arasında kafeler ve restoranlar var. Burası da valelerin insafına terk edilmiş bir alan. Kafe ve restoranların arabalarını valeler park ediyorlar. Müşteriler çıkınca da valeler arabaları getiriyor. Bu caddede trafiğin en yoğun olduğu saatlerde müşterinin kafeden çıkmasını beklemeler ve tüm trafiği bekletmeler, U dönüşleri dahil ne ararsanız var. 12 Eylül öncesi zamanlarında kurtarılmış bölgeler vardı; buralara kolluk kuvvetlerinin giremediği söylenirdi. İşte bu alan da böyle bir yer. Örneğin, son bir yıldır, hiçbir polis arabasını buralarda görmedim desem abartı olmaz. Herhalde buraların kodamanları “Abi, sizin gelmenize gerek yok; biz burayı idare ederiz” deyip, vaziyeti idare ediyorlar. Bu bölgede de devlet yok.

Acil ulaşım yolu, İspark’a park oldu

Nisbetiye Caddesi’nin Zincirlikuyu’ya yakın kısımlarına da devlet pek uğramıyor. Burası “Birinci Derece Acil Ulaşım Yolu” idi; park edilmez levhası vardı. Ancak buradaki yiyecek dükkanlarına gelenler arabalarını gelişi güzel park ettikleri için trafik tıkanıyordu. Geçmiş yıllarda bu konuda bir kaç kez yazı yazdım; valiliğe ve belediyelere dilekçeler yazdım. Belediye benden ilham alarak “Vay be, burada iş var; neden bunu kaçırıyoruz ki?” anlayışı ile burasını İspark’a tahsis etti. Bu acil ulaşım yolu, resmen park edilir yol oldu. Tek sıranın yanında akşamın yoğun saatlerinde çift de park ediliyor. Zaten flaşörlerinizi yakarsanız İstanbul’un her yerine park edebilirsiniz (!). Buralarda da ilaç için arasanız tek polise rastlamıyorsunuz. Sanırım buranın da esnafı polise “Abi, sizin gelmenize gerek yok; biz burayı idare ederiz” deyip, vaziyeti idare ediyorlar. Bu bölgede de devlet yok.

Sonuç

Devlet, yurttaşını korumalıdır. Koskoca bir şehir, trafik magandalarına terk edilemez. İstanbul bir büyük şantiye gibi. Ama şantiye alanlarında sadece şantiye araçları bulunur. Halbuki şehirde bizler
de yaşıyoruz. Hafriyat kamyonları ise otoyollarda, caddelerde hunharca cirit atıyor. Kimse bunlara dur demiyor veya diyemiyor. Bir büyük kaza olunca ertesi gün gazeteler ve televizyonlar veriyor. Trafik ekipleri göstermelik ortada salınıyor. Balık hafızalar hemen unuttuğu için eski tas eski hamam, trafik terörü devam ediyor.
Yakıtın bu kadar pahalı olduğu bir devirde yaşıyoruz. Dünyanın en pahalı yakıtını kullanıyoruz. Trafik akışına her engel, milli gelirden çalınan bir paydır. Ancak bu ülkede bazı bölgelerin dokunulmazlığı var. Trafiği engelleyenler, engellenemiyor; devlet buralara giremiyor. Diyeceksiniz ki, polis ne yapsın? O kadar polis yok ki? Ama merak ediyorum: devlet büyüklerinin peşindeki polis ordusu nerden geliyor? Her kavşaktaki polis arabaları, adım başına dikilen polisler ayrı bir bütçeden mi para alıyor?
Bu ülkede korunması gereken, sadece devlet büyükleri değil. Polisimiz bizleri de, bizim hakkımızı da korumalı...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Sülale boyu nepotizm 24 Ekim 2019
Müşteriden misafire 12 Eylül 2019