Devalüasyon olmadan olmaz
Kelime olarak kulağa hoş gelmese de, bazı durumlarda devalüasyon kaçınılmaz hal alabiliyor. Aslında Türkiye tam da öyle bir süreçten geçiyor.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in görevi devralarak ikinci döneme başlamasıyla beraber gündeme pek çok soru gelmişti. Tam yetkili bir Hazine ve Maliye Bakanı olarak görevi alan Şimşek, 2009-2015 yılları arasında Maliye Bakanı, 2015-2018 yılları arasında ise Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı olarak görev yapmıştı. En çok savunduğu tezler, kurumsal bağımsızlık, bütçe disiplini, ekonomik reformlar ve ortodoks politikalara olan inançtı. Ortadoks politikalardan kopuş olacağını belirtmesi de gayet olumlu idi. Biraz daha hatırlayalım o günleri.
Ocak 2022’de 13,43 olan dolar kuru Şimşek’in göreve geldiği tarihte 20,88’e çıkmıştı. Beklenen enflasyon, 2022 sonunda yüzde 12,9; 2023 sonunda ise yüzde 8,8’e diye düşünülürken, 2022’de yüzde 83 ile zirve yapmıştı. 2022’de yüzde 2,2 ye düşmesi beklenen cari açık yüzde 5,34 seviyesine ulaşırken, Merkez Bankası net rezervleri 4,4 milyar seviyesine gerilemişti. Düşecek denilen faizlerde asıl gösterge olan mevduat faizleri yüzde 40’lar seviyesine ulaşmıştı.
Yani Bakan Mehmet Şimşek ilk döneminin sonuyla kıyaslandığında çok uzak bir tablo ile karşı karşıyaydı. Ekonomi yorgun, Merkez Bankası kaynakları tükenmiş durumda idi. Yapılması gereken şey Sayın Şimşek’i de yakından tanıdığımız için doğrudan faizlerin yukarı doğru tırmandırılması olacaktı ki, bu konuda yanılmadık. Enflasyon ile mücadelenin ve rasyonel olmanın gerekliliği de zaten bu idi. Ancak Mehmet Şimşek bir hususu göz ardı etti. Yüksek enflasyon ile beraber değerlenen Türk Lirası, maliyetleri çok yükseltmiş, sanayici ve ihracatçı fiyat artışlarına yetişemez noktaya gelmişti ve tünelin ucu karanlıktı.
Enflasyon asla durmayacak tahminimizde de yanılmadık. Yapılacak şey belliydi, o gün sıkı bir develüasyona geçit verilecek, dolar ve euro 50 TL bantlarını geçecekti. Uzun dönemde TL’nin değerlenmesini herkes istese de, günün o gün olmadığı aşikardı. Eğer bu dediğim yapılmış olsaydı; emin olun ne sanayide ne de ihracatta düşüş yaşanmaz, stagflasyonda da söz ediyor olmazdık.
Develüasyondan korkmaya gerek yok
Devalüasyon, bir ülkenin para biriminin diğer ülke para birimlerine karşı değerinin resmi olarak düşürülmesi anlamına geldiğini eminim herkes biliyordur. Devalüasyon genellikle bir ülkenin dış ticaret dengesini düzeltmek, ihracatı artırmak ve ithalatı azaltmak amacıyla yapılır. Ancak bu adım, ekonomik dengesizliklerin hem nedenlerini hem de sonuçlarını beraberinde getirebilir. Dış ticaret açığını azaltmada da, cari açığı düşürmede de en etkili silahlardan birisi olduğunu söylemek gerekiyor. Yerel para birimi değer kaybettiğinde, yurtdışındaki alıcılar için yerli ürünler daha ucuz hale gelirken, ithal ürünler daha pahalı hale geldiği için yerel üreticiler desteklenir ve dış ticaret dengesi sağlanabilir.
Şimşek, eminim enflasyon üzerinde olumsuz etki yapacağını düşünmüş olsa da, hesaba katmadığı durum üreticinin ve ihracatçının geldiği nokta oldu. Özellikle 1994, 2001 ve 2018 yıllarındaki ekonomik krizlerde develüasyonun etkisi bir hayli fazla idi. Türkiye, serbest döviz kuru rejiminde yer aldığı için para birimi değer kaybını piyasa koşullarına bıraksa da, politika müdahalelerinin devalüasyon üzerindeki etkilerini hepimiz biliyoruz.
Tezin nedeni ortada
Katma değerli ihracat, değerli ürün ihracı, kilogram başı fiyatı yükseltme gibi söylemleri hepimiz yapıyor ve destekliyoruz. Ancak Şimşek’in geldiği dönemde ekonominin son derece hasarlı olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda belirttiğim tezin doğruluğunu bugün gelen konkordato haberleri doğruluyor. Konkordato başvurularının sektörel dağılımında, tekstil sektörü yıl boyunca 86 başvuruyla başı çekerken, bunu sırasıyla 83 başvuruyla inşaat sektörü, 41 başvuruyla metal ürün imalatı, 35 başvuruyla mobilya ve 31 başvuruyla gıda sektörü takip ediyor.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın yaptığı bir analize göre, 2024 yılı içinde gerçekleşen konkordato talepleri, parasal sıkılaştırma öncesinde de riskli kategoride sayılabilecek ve ekonomideki ağırlığı görece düşük firmalarda yoğunlaşmış durumda. Bu verilerin, Türkiye’de ekonomik durgunluk, finansman sıkıntıları ve üretim sorunlarının iş dünyasını olumsuz etkilediğini ve konkordato başvurularının artmasına neden olduğunu göstermesi de maalesef acı tabloyu ortaya koyuyor. Halen bir develüasyona ihtiyaç var mı, bence faizleri indirmek kadar bu fikrin de değerlendirilmesi kaçınılmaz.