Deutsche Bank raporu: Düşük karbon ekonomisine geçişte başı Almanya ve Ç

DİDEM ERYAR ÜNLÜ
DİDEM ERYAR ÜNLÜ YAKIN PLAN [email protected]

Deutsche Bank İklim Değişikliği Danışmanları tarafından hazırlanan rapor, karbon emisyonlarının azaltılması ve iklim değişikliği politikaları açısından düşük karbon ekonomisine geçişte Çin ve Almanya'nın son derece iyi konumda olduğunu ortaya koyuyor. ABD ise oldukça geriden geliyor.

New York Üniversitesi Ekonomi bölümü öğretim görevlisi J. Scott Holladay, "Düşük karbon ekonomisine erken yönelen ülkelerin, büyümeye geçmeleri de daha çabuk olacak" yorumunda bulunurken, yeşil enerjinin yakında çok büyük bir piyasa yaratacağını söylüyor. İskandinav ülkeleri ve Almanya'nın bu değişimi yakından izlediğini söyleyen Halladay, Çin'in düşük karbon ekonomisine geçişte oldukça hızlı ilerlediğini; ABD'nin ise bu değişimi hala öncelikli politika olarak benimsemediğini kaydediyor.

Deutsche Bank raporuna göre, geçtiğimiz Ekim ayından bu yana dünya genelinde 154 yeni politika girişimi gündeme getirildi. Yeni hedef yıllık karbon emisyon oranını 2.8 gigaton azaltmak. Bugün belirlenmiş olan emisyon politikaları başarılı bir şekilde uygulandıkları taktirde, 2020 yılına kadar emisyon oranı 9 gigaton boyutunda azaltılabilir. Bu arada küresel ısınma artışını 2 derecenin altından tutmak için, atmosferdeki karbon dioksit miktarının milyonda 450 parça düzeyinde tutulması gerekiyor. Geçtiğimiz Ekim ayı itibariyle karbon emisyonların 2.8 gigaton azaltılmasındaki en önemli rol ise Çin ile Brezilya'ya ait.

Çin, 2020 yılına kadar emisyon yoğunluğunu yani birim milli gelir başına emisyonunu yüzde 40-45 azaltacağını açıkladı. Brezilya'nın 2020'ye kadar ulaşmak istediği hedef ise emisyon yoğunluğunu yüzde 20 oranında azaltmak. Bu hedeflere ulaşılması, her ülkenin birer gigaton emisyon azaltmış olmasını sağlayacak. Columbia Üniversitesi İklim Merkezi Başkan yardımcısı ve Deutsche Bank raporunun editörlerinden Kate Brash, bu gelişmeler doğrultusunda piyasanın da cevap vereceğini ifade ediyor.

Raporda yer alan verilere göre, Almanya düşük karbon ekonomisine geçiş sürecinde lider konumda yer alıyor. Ülke, yenilenebilir enerji kaynakları yoluyla elektrik üretilmesini uzun yıllardır destekliyor. Çin ise son dönemde birim milli gelir başına kurduğu yenilenebilir enerji kapasitesi ile hem Almanya hem de ABD'yi geride bırakmış durumda. Hallaway, Çin'in durumunun Almanya'dan biraz daha farklı olduğunu dile getirerek, şu yorumlarda bulunuyor: "Yenilenebilir enerji yatırımları Çin'i ekonomik olarak iyi bir konuma getirebilir. Fakat bunun yanı sıra birim milli gelir başına düşen karbon emisyonuna da bakmak gerekiyor. Yenilenebilir enerjiler doğru yolda atılmış önemli bir adım, fakat kişi başına üretilen karbon emisyonuna baktığınızda, ABD ve Çin'in geride kaldığını görüyoruz.

Yeşil bankaları var

Center For American Progress tarafından yayınlanan bir başka düşük karbon ekonomisine geçiş raporuna göre, temiz enerji 2020 yılında 2.3 trilyon dolarlık bir sanayi konumuna gelecek ve Çin bu sanayinin tam ortasında olacak. Almanya ve İspanya gibi, Çin tarafından   uygulanan ulusal politikalar ülkenin önümüzdeki 10 sene içinde çok iyi bir konumda olacağına işaret ediyor. Üç ülke arasındaki en büyük benzerlik, hükümet tarafından yürütülen bir tür "yeşil banka"ya sahip olmaları.

China Energy Conservation Investment Corporation'un hisse değeri 2012 yılına kadar 15 milyar dolara ulaşacak. Kurumun odak noktası ise enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji teknolojileri. Center For American Progress başkan yardımcısı ve raporun yazarlarından Kate Gordon, "Bu üç ülkenin temiz enerji sanayileri ve karbon emisyonlarını azaltmak konusunda uzun vadeli, sürdürülebilir planları var. ABD'nin politikaları ise tamamen kısa vadeli. Almanya, İspanya ve Çin, ulusal yenilenebilir enerji standartlarına, enerji verimliliği ve karbon emisyonunu azaltma planlarına sahip. ABD ise federal düzeyde bunların hiçbirine sahip değil" diyor.

Karbonu fiyatlandırmak standart getirir

Kate Gordon, karbonu fiyatlandırmanın ekonomik gelişmede radikal bir değişime neden olacağını, aynı zamanda ulusal yenilenebilir enerji portföyü standardı oluşturacağını kabul ediyor. "Rapor kapsamında baktığımız her ülke, ulusal düzeyde yenilenebilir enerji standardına sahip" diyen Gordon, "Yenilenebilir enerji standardına sahip olmak, hem bu konuda ne kadar ciddi olduğumuzu gösteriyor, hem de bir hedef belirliyor. Dolayısıyla, standart belirlemek tüm dinamiği değiştirecektir" yorumlarında bulunuyor. Kyoto Protokolü'nün dünya genelinde karbon emisyonlarını düşürmekte etkili olmadığına yönelik şikayetlere de değinen Gordon, bu konuda şunları söylüyor: "Her ne kadar bu yönde şikayetler uzun zamandır devam etse de, protokole imza atmış olan ülkelerin bazı ekonomik yararlar sağladığını görüyoruz. Kyoto'ya katılan ülkeler, imza attıkları günden itibaren teknoloji patent başvurularında yüzde 33 oranında artış kaydettiler. Protokole imza atmayan Avustralya ve ABD ise aynı dönemde patent sayısında bir artış yaşamadı."

Bu arada, Avrupa Komisyonu tarafından yapılan açıklamada, Avrupa enerji yoğun sanayi sektörünün 2009 karbon emisyonlarına yönelik verilerin 1 Nisan'da açıklanacağı belirtildi. Komisyon genellikle 12 bin fabrikanın yüzde 80'inin verilerinin toplanmasının ardından açıklama yapıyor. Avrupa Komisyonu tarafından açıklanacak olan veriler karbon piyasası tarafından yakından izleniyor. Ekonomik durgunluk sonucunda sanayi faaliyetlerinin azalması nedeniyle, 2009 karbon emisyonlarında azalma bekleniyor

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar