Deutsche bank çöker mi?
Silikon Vadisi Bankası (SVB) ve Signature Bank’in batışından sonra herkes bana aynı soruyu soruyor: ABD bankacılığı nasıl bu hale geldi? Kısa bir hatırlatma yapalım o zaman…
Üçlü bir durum var: Rusya-Ukrayna Savaşı’ndan kaynaklı enerji ve emtia fiyatlarında volatilite…
Tedarik zincirindeki tıkanıklıklar… Ve pandemiden ötürü biriken arz talebi… Üçü birleşince, güçlü enflasyon baskılarına neden oldu.
Üstelik tüm bunlar, merkez bankalarının para politikalarını normalize edeceği bir döneme denk geldi. Amerika Merkez Bankası (Fed) ve Avrupa Merkez Bankası (ECB) aynen beklediğimz gibi varlık alımlarını durdurup faiz artırımına başladılar.
Bir ufak hatırlatma: Fed, 1980’lerden bu yana Amerika’da görülmüş en yüksek enflasyonla başa çıkabilmek için agresif bir sıkılaştırma politikasına gitti… Hoş, bununla ilgili önceden kamuoyuna kılavuzluk yapsaydı da finansal kuruluşların bu değişen ortama ayak uydurması zor görünüyordu.
Konuya geri dönelim: İşte tam bu noktada, yani SVB’nin batışından kısa süre önce, ECB 2022 yıllık raporunda 2023-25 için stratejik önceliklerini şu şekilde güncelledi: “Denetim altındaki kurumların öncelikle makrofinansal ve jeopolitik şokların yaratacağı acil sonuçlara karşı dirençlerini güçlendirmesi gerekecek.” Bu ne demek?
Yani, “finansman kaynaklarının çeşitlendirilmesi ve finansman planlarındaki eksikliklerini ele alınması gerekiyor.” Aynı rapora göre, enflasyonist baskılar devam ederse, gerekli, hızlı tempolu para politikası normalleştirme süreci bazı bankaların portföylerini etkileyerek çok çeşitli zorlukları beraberinde getirebilir.
Bu durum potansiyel kazananlar ve kaybedenler yaratabilir. Rapor Şubat’ta yayımlanıyor, SVB Mart’ta batıyor. Yani ECB “gelmekte olanı” görüyor ama iş işten çoktan geçmiş oluyor.
Tabii bu noktada akla şu soru da geliyor: 2008 küresel bankacılık krizi sonrası hayata geçen regülasyonlar neden çalışmadı? Pandemi sırasında merkez bankalarının kolay para uygulaması (QE) bankalara düşük maliyetlerle bol likidite sağladı. Bu dönemde bankalar, merkez bankalarının fonlarına git gide daha çok bağlı oldular.
Ukrayna Savaşı sonrası (yukarıda belirttiğimiz) enflasyon baskıları ile uzunca süren düşük faiz devri sona ermiş oldu. Bunun bankacılığa 4 sonucu oldu… 1) Merkez bankalarının finansman maliyetleri arttı. 2) Bankalarda daha az mevduat tutulmasına neden oldu.
Geçen ay 340 milyar dolar para piyasası ortak fonlarına (Money Market Mutual Funds) aktı. 3) Yatırımcıların yeni fonlara iştahı azaldı. “Bekle-gör” yapan özel sermaye ve girişimci sermayesi bankalardaki mevcut mevduatlarını kullandı. 4) Faizlerin artmasıyla bankaların menkul kıymet portföyleri ve kredi portföyleri piyasa değerleri çok düştü.
Bu nedenle bankalar finansmanın daha maliyetli hale geldiği ve yatırımcıların risk alma iştahının azaldığı bir zamanda finansman zorluklarıyla karşı karşıya kaldılar. Mevduatlar çekildikçe tahvil ve kredi portföyleriyle sahip olmayı umdukları likiditenin değeri çok düştü.
Sonuç: Batış. Peki bu batış, küresel bir sıçramaya neden olur mu? 15 Mart’ta Dünya Gazetesi’nde yayınlanan köşeyazımda “İflaslar domino etkisi yapacak” demiştim. Daha o “evet”in mürekkebi kurumadan İsviçre’den Credit Suisse’in sallanma haberi geldi. Bugünlerde de Deutsche Bank’tan haberler yayılıyor.
2022’nin sonunda Avrupa’daki “küresel sistemik olarak önemli bankalar” (G-SIB’ler) benzerleiyle karşılaştırıldığında Deutsche Bank’ın likit varlık yüzdesi onlar kadar yüksek değildi. Dıştan bakıldığında likiditesi Barclays, UBS, Credit Suisse, Société Générale veya HSBC’den daha az görünüyor. Deutsche Bank’ın istikrarlı fonlama ve likidite oranı çoğu Avrupa bankasından yine düşük.
Ne var ki, Alman hükümetinin bu bankanın düşmesine izin vermesi pek olası değil. Berlin ve ECB destek verecektir. Ancak özel desteğe ihtiyaç duyulursa piyasalar üzerinde etkisi olabilir.
YARIN: Bu yaz ne olacak? Ne bekleniyor?