Destek ve korunmaya muhtaç olan güçlü sayılamaz!..

Uğur CİVELEK
Uğur CİVELEK ARKA PLAN [email protected]

Her ortamda sıkıştıkça sık sık tekrarlanan bir nakarat var: "Türk bankaları güçlü ve bu nedenle Türkiye ekonomisi hızla toparlanacak." Bu söylemi yerli veya yabancı pek çok kişiden duymuş olabilirsiniz. Şahsen bu söyleme katılmıyorum ve beklentileri yönlendirmek adına içinde bulunulan çaresizliğin farklı bir ifadesi olarak görüyorum. Zira güçlü olmak demek geçmişten bağımsız olarak gelecekte de her koşulda ayakta kalabilecek olmak demektir; bu nedenle merak ediyorum her fırsatta IMF anlaşması veya farklı dış destek ihtiyacını ısrarla vurgulayan bir sektör nasıl güçlü sayılabilir? Ayrıca Türk bankalarının gelecekte de güçlü olması hem ülkedeki genel duruma hem de küresel koşullara bağımlıdır, daha açık ifade etmek gerekirse küresel düzeydeki olumsuzluklar daha uzun bir süre etkisini sürdürecek ve Türkiye ekonomisinin sorunları da daha paralel olarak ağırlaşacak ise mali sektörün gücünü koruması mümkün müdür? Merkez Bankası'nın aşıraya kaçan desteğine neden muhtaç olunmuştur?..

Konuya başka bir açıdan yaklaşacak olur isek, mali sektörün bugün için güçlü olması bir sonuçtur. Eğer söz konusu ekonominin rekabet gücü artıyor, gelir dağılımı bozulmuyor, ilkeli bir tavırla sorunlar küçükken çözülüyor ve bu sayede sürdürülebilir büyüme mümkün oluyor ise mali sistemin gelecekte de gücünü koruması beklenebilir; toplumsal refah düzeyi yükseliyor ve dengeli tavırdan taviz verilmiyor ise mali sektörle birlikte devletin de güçlü olması, düzenin gelişerek korunması mümkündür. Fakat mali sektörü güçlendirmek için toplumun genelinden bu sektöre aşıraya kaçan oranda bir kaynak transferi yapıldı ve bir kısım sorunların ağırlaşmasına göz yumularak gerçeklerden uzaklaşıldı ise durum farklıdır. Gelir dağılımı ve rekabet koşullarının iyice olumsuzlaşması  sürdürülebilirliği ortadan kaldırır, mali sektör ve kamunun mevcut gücünü koruması imkansızlaşır. Bu aşamada sormak gerekiyor, Türkiyedeki mali sektör hangi süreç sayesinde güçlü hale geldi ve bugün küresel düzeyde yapılmaya çalışılan hangisidir? Sorunların ağırlaşması pahasına kesimler arası transferle güçlenmenin sağlanmaya çalışması 7 milyar insanın yaşamını nasıl etkileyecektir? Yanlış tercihi yapmak zorunda kalanlar benzer yanlışı yapmış olanları eleştirebilir, yalansız konuşabilir mi?..

Geçmişte ve bugün güçlü olmak gelecekte de gücün korunacağı anlamına gelmez; benimsenen genel tercihler önemlidir, belirleyicidir. Eğer aksi doğru olusa idi, küresel krizin hiç gündeme gelmemesi gerekirdi. Çaresizlik içinde günü kurtarmak adına, sürdürülebilir olmayan bir yola girmek ve sorunların ağırlaşmasına göz yummak mevcut gücün korunamayacağı ve her şeyin değişeceği anlamına gelir. Esneklik kaybolur ve direnç zayıflar; güvensizlik yaygınlaşır, krizler kronikleşir. Belirsizlik ve kırılganlığın artması, sistemik riskin büyümesi kaçınılmaz hale gelir. Olumsuzluğun büyümesini sınırlamak için yapılanlar büyük çoğunluğun refah düzeyini geriletir, statükoyu korumaya çalışanların öncelik değiştirip 7 milyar insanın durumuna öncelik vermesi imkansızlaşır. Söylemin aksi yönde olması gerçeği değiştirmez, itibar kaybını azaltma çabası olmaktan öteye bir anlam taşımaz. Zira benimsenen hedeften sapmalar ve verilen sözlerin tutulmuyor olması, kısır bir döngü içinde olumsuz eğilimleri besler... Beklentileri yönlendirerek günü kurtarmak adına tüm erken uyarı sistemlerini kapatmak, algılamaları köreltmek adına aşırı iyimser bir tek sesliliğe sığınmak çözüm değildir.

Ağırlaşan sorunlar nedeniyle dengesizlikler büyümüş, küresel düzeyde kontrol kaybedilmiştir. Yapılan müdahalelerin orta vadeli maliyeti kısa vadede sağlanan faydadan çok daha ağır olacaktır. Örneğin 2008 yılı son çeyrek döneminde yıkıcı olmaya başlayan küresel kriz nedeniyle ekonomik daralma bugün için azalmış olabilir ve bu baz yıl etkisi nedeniyle bir şeyler düzeliyormuş havası yaratılabilir. Ancak bu durumun enflasyon için de geçerli olduğu unutulmamalıdır; 2010'da maliyet kökenli enflasyon baskılarının çok ciddi sıkıntılar yaratması olasılığı yüksektir. Örneğin ülkemizde Merkez Bankası'nın mali sektör ve kamunun baskısı ile bir miktar daha düşürdüğünü, fakat enflasyonun çift haneleri yeniden zorlayacak şekilde yükselmeye başladığı bir durumda neler yaşanacaktır? Zira yaşanacaklar günü kurmayı benimsemiş çözümsüzlüğün maliyeti olarak karşımıza çıkacaktır... 2010 yılı koşullarında mali sektör iddia ettiği gücünü koruyabilecek midir? Bugün banka hisseleri başta olmak üzere menkul kıymet değerleri yapay olarak şişirilir iken altının da yeni rekorlar kırarak yükselmesi neyin alametidir? Yoksa merkez bankaları içinde yolun sonuna mı yaklaşılmıştır?..

Bugün menkul kıymet değerlerinin yeniden yükselmesi için ilkesizce her şeyi yapanlar ve bu durumu alkışlayanlar açısından başta altın olmak üzere hammadde fiyatlarının yükselişi ve doların değer kaybı ne anlama gelmektedir? Veya 2010 yılı için Orta Vadeli Plan çerçevesinde ortaya konan hedefler yakalanamaz ise ne yapılacak veya yapılabilecektir? Hedefleri yakalamak adına geniş kesimlerin boğazını sıkmak çözüm olabilecek midir?

Gerçeğe arkasını dönen ve herkesi bunu yapmaya davet edenlerin herhangi bir gücü de geleceği de olmayacak!.. Piyasa mekanizması bugün itibarı ile geleceği değil, birilerinin temennilerini fiyatlıyor bunun sonuçları ise herkesi etkileycecek. 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar