Dershane sorununda sivrisineği değil, bataklığı tartışalım
Hızla değişen gündemimize bir de dershane tartışması girdi. Konu taraflar arasında oldukça sert bir dille tartışılıyor.
Dershane konusu, eğitim sistemimizin en büyük yaralarından birisi. Ailelerin ekonomik ve sosyal hayatlarını sarsan bir konu. Bu sarsıntıyı en acı şekilde yaşayanlar ise küçücük yaşlarında dershane çarkının içinde ezilmeye başlayan çocuklar ve gençler.
Bu nedenle dershane sorununun tartışılması iyi birşey. Ancak tartışmanın böyle yapılması çok, ama çok kötü birşey. Dershane sorunu, eğitim sistemimizdeki çarpıklık, dengesizlik, eşitsizlik, nitel ve nicel yetersizlik, verimsizlik gibi bir dizi temel hastalığın bir ürünü ve hastalıkların bir parçası. Ama eğitim sistemindeki hastalıkları büyüten bir parçası.
Böyle bir sorunu eğitim sisteminin bütününden ayrı ele almak da çözmek de mümkün değil. İşe önce eğitim sisteminin nitel ve nicel yetersizliklerini, çarpıklıklarını, eşitsizliklerini, dengesizliklerini tartışarak başlamak ve bunlara çözüm arayıp bulmak gerek. Böyle köklü ve kapsamlı bir tartışma ve arayış olmadan, dershane sorununa bir çözüm bulunamaz. Getirilen her önlem de yeni sorunlar çıkartarak ters teper.
Oysa bugün iktidar tarafı, dershanelerin bir hastalık ve aileler için yük olduğunu söyleyerek dershaneleri kaldıracağını hatta yasaklayacağını söylüyor. Dershaneciler ise dershanelerin bir ihtiyaç olduğunu, eğitim sistemindeki yetersizlerlerin yarattığı boşluğu doldurmaya çalıştığını, bu ihtiyaç ortadan kalkmadan dershanelerin kaldırılamayacağını savunuyor.
Ancak her iki taraf da dershane hastalığının bu kadar kökleşmesine yol açan temel sorunların neler olduğunu ve bunların çözümü için ne yapmak gerektiğini tartışmıyorlar. Oysa asıl tartışılması ve çözüm bulunması gereken sorunlar bunlar:
n Dershaneciliği yaratan temel neden üniversite kontenjanlarının sınırlı olması ve bundan da önemlisi üniversiteler arasındaki derin kalite farkı. Son yıllarda üniversite sayısınının ve kontenjanların artması kontenjan sorununu görünürde hafifletti. Ancak yeni ve köksüz üniversite sayısının artması, sorunu çözmüyor. Önümüzdeki sorular “Üniversitelerin bilimsel gücünü nasıl artırırız? Yeni üniversitelerin öğretim üyesi sayısını ve niteliğini, diğerlerini zayıflatmadan nasıl yükseltiriz? Bilim adamı, araştırmacı ve öğretim üyesi yetiştirme gücümüzü nasıl geliştiririz?” olmak durumunda.
n Dershane ihtiyacını yaratan bir neden de üniversite öncesi kademelerde de okullar arasında büyük kalite farkının olması. Bu farkları azaltmadan dersaneleri devreden çıkarmak mümkün değil. Bunun için bölgeler, iller, okullar arasındaki derslik, labratuvar, öğretmen sayısı farklarının azaltılması gerek. Bundan daha önemlisi öğretmen kalitesinin hem yükseltilmesi, hem de aralarındaki farkların azaltılması gerek. Dershane sorununun çözümüne okul ve öğretmen sayısını artırmanın yanısıra öğretmen kalitesini artırmanın yollarını arayarak başlamalıyız.
n OECD’nin lise düzeyendeki gençlerin bilgi ve beceri düzeyini diğer ülkelerle karşılaştıran PISA araştırmasına göre Türkiye OECD içinde son sıralarda yer alıyor. Üniversite sınavlarında sıfırcı gençliğin sayısı her yıl daha da artıyor. Üniversite sınavında ortalama doğru yanıt sayıları, utanacak kadar düşük düzeyde. Özetle gençlerimiz 12 yıl boyunca okul-dershane çarkında ezilmelerine rağmen son derece yetersiz bir eğitim almış oluyorlar. Eğitim sistemimiz, çocuklarımızın 12 yılını büyük ölçüde boşa harcatıyor. Bu durumda okullarda verilen eğitimin kalitesinin uluslararası düzeyde rekabet edecek hale nasıl getireceğimizi tartışmadan, dershane tartışmasının kimseye bir yararı olmayacak.
n En acı ve acımasız taraf ise toplum, ülke ve çocuklarımız için bu kadar hayati bir sorunun, politik mihrakların bilek güreşinin bir parçası haline gelmiş olması.