"Derin teknolojiye yatırımcı olarak gönül veren bir Türk’üm"
Teknolojinin kullanımından çok, onun gelişimine hayran bir genç mühendis olarak gittiği Silikon Vadisi'nde ilk yatırımı Google tarafından satın alındı. 12 yıl önce kurduğu ‘Venture Science’ ile bugün değeri milyar dolarları aşan 10’dan fazla şirkette yatırımı var. Venture Science Kurucusu Türker Oğuz, şirketini büyütürken diğer yandan da DNA’sına işlenmiş teknolojinin gelişimine tanıklık ediyor.
Tarsus Amerikan Koleji’nde henüz ortaokul öğrencisiyken bilgisayarla tanışan Türker Oğuz için bu sadece yeni ve heyecan verici bir buluşma değil, yeni bir hayata açılan kapı oldu. Bilgisayar demek teknoloji demekti ve bunun için mutlaka iyi bir İngilizce bilgisine sahip olmaktı. Öyle yaptı Türker Oğuz ve teknoloji dünyasının derinliklerine kendini bırakırken İngilizcesini ihmal etmedi.
O günden 30 yıl sonra Türker Oğuz, uzaydan sağlığa, otonom araçlardan akıllı tarıma kadar pek çok sektörde ‘derin teknoloji’ üreten şirketlerin gelişimine yatırımcı olarak destek verdi. Bugün 1 milyar dolar ve üzeri değer taşıyan 10’dan fazla şirketin yatırımcısı. Bu şirketlerden biri de Alper Gezeravcı’yı uzaya taşıyan SpaceX Axiom. Venture Science Yatırım Sermaye kurucu ortağı Türker Oğuz ile Amerika’daki teknoloji yatırımcısı kimliğini, girişim şirketi ‘Venture Science’ı ve geleceğin dünyası üzerine konuştuk.
Georgia State Üniversitesi'nden MBA derecesiyle mezun oldu
Kısaca Türker Oğuz kimdir?
Doktor bir babanın, eczacı bir annenin oğlu olarak dünyaya gelmişim. Evimizin içinde konuşulan konular genelde tıp ve bilim alanındaydı. Böyle bir ortamda geçen çocukluk ve ilkokul döneminden sonra Tarsus Amerikan Lisesi’ni kazandım. Yatılı da okuduğum için küçük yaşta evden ayrılıp kampüs hayatına geçmiş oldum. Ankara Fen Lisesi’ni yine yatılı okudum ve ardından Boğaziçi Üniversitesi’nde bitirdim.
İnşaat mühendisi olarak mezun olduktan kısa bir süre sonra ABD’de yüksek lisans eğitimime başladım ve burslu olarak Georgia State Üniversite’sinden MBA derecesi ile mezun oldum. Kısaca Türker Oğuz, eğitimli ama Anadolu’nun ekonomik şartları paralelinde mütevazı bir ailenin evladı, ülkemizin de en güzide okullarında okuma şansına nail olmuş, genç yaşta da kendisini geliştirmek adına yurt dışı istikametine yönünü çevirmiş, orada da yerleşmiş, teknolojiye bir yatırımcı olarak gönül vermiş bir Türk’tür diyebiliriz.
Teknoloji rüyası ne zaman sizin için bir ideal haline geldi?
1985 yılında okulumuzda bir bilgisayar laboratuvarı açıldı ve sekiz bilgisayar ile programlama eğitimi verilmeye başlandı. Ben de zaten yatılı olduğum için ders sonrası o laboratuvara gider bilgisayarlar ile hem oynar hem de yazılım geliştirmeye çalışırdım. Daha sonra kendi bilgisayarım oldu ve onunla çok zaman geçirdim.
Ama bilgisayarın kutusu içinde gelen kullanım kılavuzundan başka bir kaynak veya kitabın o yıllarda Türkiye’de olmaması, dolayısıyla da yapmak istediğimiz programları nasıl yazacağımızı bilmememiz benim için ciddi bir problemdi. Halbuki aynı bilgisayarı Amerika’da kullanan yazılımcılar müthiş güzel programlar ve oyunlar çıkarmaktaydılar. İşte bu noktada bir gün bu kaynaklara sahip olan insanların olduğu bir yerde yaşamayı ve çalışmayı hedeflemiştim ve bu istek de benim için bir ideal haline gelmiş oldu.
-Venture Science’ı kurma fikri nasıl gelişti. İlk yatırımınızı nereye yaptınız?
Girişim sermayesi dünyasına ilk baktığımda alınan yatırım kararlarının aslında finans dünyasının diğer kesimlerinde oldukça çok kullanılan matematiksel yaklaşımlardan ziyade daha çok geniş ve pek yapısal olmayan bir şekilde alındığını gördüm.
MBA derecemi alırken karar teorileri alanında aldığım eğitim ve çalışmalarım aklıma gelince, “Girişim sermayesi sektöründe de acaba kantitatif modeller kullanılabilir mi?” sorusu aklıma geldi. Bu alanda modeller geliştirmeye başladım. 2012’de bu modelleri bir ‘demo day’ etkinliğinde kullanıp oradan gittiğimiz bir firmaya yaptığımız çekirdek yatırım, firmanın 18 ay sonra Google tarafından satın alınması ile ilk meyvemizi vermiş oldu. Bu sonuçtan aldığımız ivme ile Venture Science firmasını kurmaya karar verdim.
Firmamız kurulduktan bir müddet sonra da Selahattin Önen aramıza ortak olarak katıldı ve kendisiyle beraber aktif çalışıp stratejimizi hayata geçirmek suretiyle çalışmalarımıza devam ettik. Ortaklığımız, hatta zaman zaman yatırımlarınızda beraber çalıştığımız diğer yatırım ortaklarımız, firmamız Venture Science için müthiş bir değer ve ehemmiyet taşımaktadır. Bu yıl firmamız 12’nci senesinde olup çalışmalarımıza ilk günkü heyecan ile devam etmekteyiz.
Şu anda portföyümüzde 30 civarı firma aktif
Venture Science bünyesinde kaç girişim var ve güncel durumları ne durumda?
Şu anda portföyümüzde 30 civarı firma aktif. Bunların 14’ü oldukça büyümüş, 1 milyar dolar değerlemeyi geçmiş, ‘unicorn’ tabir edilen firmalar. Diğerleri daha küçük ama o yolda olan firmalar. Portföy firmalarımız yazılım ağırlıklı firmalar olmakla beraber, tematik baktığımızda gıda teknolojileri, tarım teknolojileri, otonom sürüş sistemleri, drone sistemleri, uzay teknolojisi firmaları, sağlık teknolojileri gibi alanların öne çıktığını görüyoruz. Bizim firmalarımızın tamamı ‘deep tech’ dediğimiz ciddi kompütasyonlar yapan firmalar. Yapay zekâ hemen hepsinin içinde yıllardır var. Zaten biz bir yatırımı değerlendirirken ancak içinde derin teknoloji barındıran firmalara yüksek puan veriyoruz.
Başarısız yatırımlar sizin için ne ifade ediyor?
Bizim yatırımlarımız uzun vadeli yatırımlar. Meyve almamız her ne kadar daha uzun sürse de borsa veya tahvilde yaşanan dönemsel sarsıntılardan pek etkilenmemekteyiz. O yüzden yatırımcılara tavsiyem yatırım fırsatlarını incelerken kısa, orta ve uzun vadeli yatırımları bir portföy altına almaları ve münferit yatırımlarda bir koyup kaç alırım sorusu yerine, hangi yatırım sınıfına ne kadar pay ayırmalıyım sorusuna daha çok zaman ayırıp, portföylerini de sene içinde dönem dönem tekrar dengelemeleri olacaktır.
Bir konuşmanızda ‘Sektör DNA’sına yatırım yapıyoruz’ dediniz. Sektör DNA’sı tam olarak ne anlama geliyor?
Dünyanın en başarılı şirketlerinin çok küçük bir coğrafyada bir araya geldiği Silikon Vadisi dediğimiz San Francisco körfez bölgesine baktığımızda bu işleri yapanların genelde mühendis kökenli olduklarını ve firmaların da tüm elemanlarını hissedar yapan bir yapıda olmalarını, bu sayede de herkesin işine dört elle sarılarak çalıştıklarını görüyoruz. Bütün bu oluşumu besleyen Stanford ve Berkeley gibi dünyanın belki de en iyi iki üniversitesinin bu coğrafyanın tam ortasında olması.
Artı, kapital. Bütün bu boyutlar bir araya geldiğinde bu firmalarda çalışanlar hangi seviyede olurlarsa olsunlar dinlediğinizde sanki aynı lisanı konuşup aynı teknolojik mevhumlardan bahsederler. Bir kültür oluşmuştur ve dışarıdan da gelip bilgisiyle, emeğiyle bu kültüre katılmak isteyeni de büyük bir güven ile kabul ederler, sonradan değerlendirirler.
Konu oldukça uzun ama işin özüne baktığımızda dünyanın trilyon dolar değerlemedeki firmalarının tesadüfen oluşmadığını görüyorsunuz ve bunun yapıtaşlarını merak ediyorsunuz. İşte biz de belki benim tıp kökenli bir aileden gelmem ile söylediğim DNA terimi ile bu yapıtaşlarının bir araya geldiği firmalar ile karşılaşmak, onlara yatırım yapmak isteriz.
Kendinizi diğer yatırım firmalarından hangi konularda farklı görüyorsunuz?
Biz öncelikle teknoloji yatırımcısıyız. Teknoloji tabii çok geniş bir yelpaze. İş dünyasındaki her sektöre etki etmekte. Yatırımlara başlamadan önce biz içinde daha önce bulunmadığımız temalar veya sektörler belirleriz. Böylelikle her yatırım temamız bir diğerinden farklı olur, bir sektör düşüş yaşasa bile diğer sektör pek zarar görmez. Mesela uzay teknolojileri ile sağlık teknolojileri birbirlerine korelasyonu az olan sektörler. Birçok girişim sermayesi firması ise bir ana sektör belirler sadece o sektörde 10 yıl yatırım yapar. Biz ise altı ay bir senelik süreçlerde yeni temalar belirleriz, daha küçük fonları daha kısa zamanda yatırıma dönüştürürüz. Hedeflediğimiz bir alanın içinde de en iyi firmalara yöneliriz.
Yeni dönemde hangi sektörler radarınızda?
Biz bu dönemde iki sektörde özellikle büyük bir büyüme bekliyoruz. Bunlardan birincisi uzay endüstrisi. Uydudan fırlatma sistemlerine, lojistik sistemlerden data merkezlerine, savunma sanayinden özel müteşebbis alanlara, tarıma, jeolojik planlamaya ve daha birçok önemli alana uzay çalışmalarının müthiş bir ekonomik etkisi olduğunu görüyoruz. Bu konular ileride belki faydası olacak gibi fütürist konular değil, bilakis, içinde yaşadığımız dönemde hem özel hem devlet nezdinde ihalelerin verildiği ve hızla büyüyen bir ekonomik realite sunmakta.
2030 yılında kendinizi nerede görüyorsunuz?
2030’a neredeyse beş yıl kaldı diyebiliriz; zaman hızla geçiyor. Venture Science’ın yatırım yaklaşımı zaten belli bir kantitatif modelde, o yüzden bu modelin devam etmesi, yatırım temalarımızın insan hayatını daha derinden etkileyecek henüz bakir konuları da içine alarak büyümesi, tabii hem mevcut yatırımlarımızın piyasa getirisi üzerinde seviyelerde tamamlanması, hem de yeni yatırımlarda çap ve kapasitemizin artarak devam etmesi aklımıza gelen ilk konular. Yine 2030 ile beraber de yeni nesil yatırım uzmanlarının VentureScience’a katılması ile beraber de bir sonraki neslin artık yavaş yavaş bayrağı teslim alması uzun vadeli planlarımız.
Başarımdaki en büyük unsur İngilizceyi çok sevmem
Ulaştığınız noktaya gelirken en çok hangi özelliğinizin katkısı oldu?
Belki okuyuculara ilginç gelecektir ama benim başarımdaki en büyük unsur benim İngilizce’yi çok sevmem, yabancı dile yatkın olmam ve bu konu üzerinde çok emek vermem diyebilirim. Tahsil hayatım hep fen ağırlıklı geçse de kendi iç dünyamda belki de en ağırlık verdiğim konu İngilizce oldu. Kelimeler insanların yazılımı demek. İnsan, kelime ve cümleler ile ikna oluyor veya anlaşmazlığa düşüyor.
Amerikalılar Türkiye’ye yatırım konusunda sizden referans alıyor mu?
Bizim duyumlarımızın öncelikle pozitif olduğunu belirtmek isterim. Yani Amerikalılar Türkiye’ye yatırım olsun, turizm olsun oldukça sıcak bakıyorlar. Münferit yatırımlarda henüz bir referans görüşmesinde henüz bulunmadık ama daha çok genel sorular geliyor. Burada bazı sektörlerin daha ileri gittiğinin fark edildiğini görüyoruz, mesela medya sektörü ve dizilerimizin dünyanın dört bir tarafında izlenmesi, o sektörün ciddi adımlar attığını gösteriyor. Zaten medya-film sektörü Amerika’nın da çok ağırlık verdiği bir sektör. ‘Deep tech’ dediğimiz alan daha akademik. Orada da akademik gelişmeler ile paralel çalışmalar önümüzü açacaktır.
“Dünyanın diğer ülkelerinden farklı bir çalışma azmine sahibiz”
Takip edebildiğiniz kadar sormak isterim; Ar-Ge konusunda Türkiye neden geride kalıyor ve mental farklılığımız nerede yoğunlaşıyor? Zihinsel devrimi nasıl kodlarsınız?
Ben dünyanın tüm ülkelerinde beyin gücünün eşit bir dağılımda olduğuna inanıyorum. Fakat Ar-Ge dediğimiz konuda ancak birçok faktörler bir araya geldiğinde güzel sonuçlar alınıyor. Bir başlangıcın mutlaka sonunu getirmek lazım ve çalışırken de en yüksek standartlar ile çalışmak önemli. Hedefi yüksek tutmak kolay bir konu değil, hele oturmuş bürokratik şirketler sürekli kâr etme baskısı altında iken. Ama en azından harcanan zaman ve bütçenin yüzde 5’ini, hatta yüzde 10’unu ‘moonshot’ projelere ayırmak, çözülmesi zor problemlere yönelmek, bizi mutlaka ileri götürecektir.
Türkiye dünyanın diğer ülkelerinden farklı bir çalışma azmine ve inancına sahip bir yer, kendi ülkem olmasının dışında ben bunu net görüyorum. Avrupalı her yaz bir ay bilgisayarını kapatıp tatile çıkarken, tatil bayram demeden haftanın yedi günü aktif çalışma temposunu; ben bir Amerika’da gördüm, bir de bizde var. Zaten başarılarımız hep dünya çapında, işte olimpiyatlarda az sayıda madalya almış olsak da başarımızın getirdiği ses ortada. Ar-Ge de farklı değil.
Yol katetmek için Atatürk’ün izinden gitmemiz yeterli.Ben önümüzdeki yıllarda Türkiye’den çok ciddi teknolojilerin çıkacağına inanıyorum ve bu bağlamda tüm Türk girişim ve yatırım ekosistemini saygıyla selamlıyorum.
Türk girişimlere tavsiyeler...
Türk girişimlere vermek istediğiniz tavsiyeler neler olurdu?
En önemli tavsiye, kendilerini hem yazılı hem de sözlü olarak iletişim alanında geliştirmeleri olacak.
Tabii ki mühendislik önemli, ürün, muhasebe, pazarlama vesaire önemli. Ama bunlara vakıf olmak zor değil, yeter ki emek verilsin. Ama İngilizceyi mükemmel öğrenmeye çalışsınlar, kendi dilimiz ve çok da zengin bir dil olan Türkçemizi de güzel kullanan yazarları bol bol okusunlar. Diğer konuları zaten hallederler. Önemli olan pozitif iletişim kurabilmek.