Dere geçerken at değiştirmek

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM [email protected]

Geçen haftaki yazımda önümüzdeki aylarda 12 aylık manşet enflasyonun hem mevsimsel sebeplerden, hem de baz etkisi nedeniyle gerilemeye devam edeceğini, küresel risk iştahında belirgin bir zayıflama ve kurlar üzerinde de bir baskı olmadığı takdirde Merkez Bankası’nın önünde politika faizlerini kademeli olarak indirebileceği uygun bir dönem olacağına değinmiştim. Hatta, sene sonuna kadar kalan 4 toplantıda 2-2-2-1 puanlık indirimlere gitme ihtimalinin giderek güçlendiğini belirtmiştim.

Velakin, artık kanıksadığımız gibi gene alınan son derece zamansız bir kararla bizzat Erdoğan hükümeti tarafından 3 yıl önce (kalifikasyonları çok da yeterli olmamasına rağmen) göreve atanan Murat Çetinkaya gene Sn. Erdoğan tarafından (hukuki açıdan da tartışmalı bir şekilde) görevden alınarak yerine Başkan Yardımcısı Murat Uysal atandı. Sn. Erdoğan karar sonrasında yaptığı açıklamada “kendisine ekonomi toplantılarında defalarca faizi indirmesi gerektiğini söyledik ama gerekeni yapmadı” şeklinde bir ifadede bulundu. Halbuki, Sn. Çetinkaya 2 hafta sonraki toplantıda faizlerde çok büyük bir ihtimalle indirime gidecekti. Hal böyle iken, görevden almanın zamansızlığı daha da göz batıyor. (Çetinkaya’nın faiz indiriminden daha çok yedek akçe dağıtımına (=para basma) itiraz etmiş olması kuvvetle muhtemel.) Eğer Çetinkaya 25 Temmuz toplantısında görevinin başında olsaydı, faiz indirimi çok daha inandırıcı olacaktı. (Zaten enflasyonun önümüzdeki aylardaki beklenen gidişatına rağmen faiz indirimine gitmeseydi, ilk eleştirenlerden biri de ben olurdum.) Ancak şimdi Başkan değişikliğinden sonra yeni Başkanın faizlerde yapacağı indirim ister istemez “Hükümetin baskısı altında bu karar alındı” gibi gereksiz bir şaibe altında kalacaktır.

Hep Hükümetin (daha doğrusu AKP-Erdoğan hükümetlerinin) önemli bir kronik sorunu olarak kadrosuzluktan veya liyakat ve donanım anlamında kadrolardaki zaafiyetten söz ediyoruz. Maalesef ki, MB Başkanı’nın görevden alınış şekli ileriye dönük olarak da bu kronik sorunun “yürütme”nin değişik alanlarında devam edeceğini göstermekte. Açıkçası hangi tecrübeli ve donanımlı bir yönetici veya bilim adamı paldır küldür görevden el çektirilme riski olan bir kamu görevini kabul etme cesaretini gösterebilir?

Bu karar sonrasında Türkiye’nin risk primi (CDS) artarken, kurda da yukarı yönlü hareketler gözlendi. Bu noktada piyasalardaki menfi tepkinin beklendiği kadar şiddetli olmamasına aldanmamak gerek. Bu karara ilk aşamada en çok tepki gösterecek kısa vadeli yabancı yatırımcıların zaten TL pozisyonları çok azalmıştı. Yerli yatırımcılar açısından ise MB’nın bağımsızlığının fiilen ortadan kalkmış olması zaten malumun ilanı gibi bir şey. Bir de döviz piyasasına son dönemlerde bazı endirekt müdahelelerde bulunulduğunu da unutmayalım.

Açık söylemek gerekirse bu davranış şekliyle Hükümetin piyasalara güven aşılayabilmesi zor. Başkanlık sisteminin birinci yılını devirdiğimiz bugünlerde iddia edildiği gibi “yürütme” fonksiyonunun çok daha etkinleşeceği ve hızlanacağı yönündeki beklentiler karşılanabilmiş değil. Aksine, pek çok konuda nihai kararların tek kişiye indirgenmiş olması nedeniyle “kolektif akıl” devreden çıkmış gözüküyor. Ayrıca yeni sistemde nihai karar vericinin özellikle iktisadi konulardaki nev-i şahsına münhasır fikirlerinin daha rahat uygulama imkanı bulma ihtimali de piyasa oyuncuları tarafından tedirginlikle izlenen ve Türkiye ile ilgili risk algısını artıran bir durum. (Tabii ki, bu risk algısını artıran en önemli fikirlerden biri de “enflasyonun sebebi faizdir” inancı.)

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019