Deprem
Sabaha karşı 04.17… Derin bir uykudayken… Ansızın şiddetli bir sarsıntı… Yalnızım… Hemen anladım deprem olduğunu. Önceki 1998 Adana depreminden tecrübeliyim.
İnsan o anda, o kadar hızlı karar veriyor ki! Seri hareketler ve hızlı düşünme. O an odaklanmanın zirvesini varıyorsunuz. Her şeyi bir arada, bir anda düşünüyor ve sinir ağları en verimli şekilde çözüm üretiyor. Kapı altında pozisyon almak bana riskli geldi. Yatağın kenarına yere uzandım, sakinlik ve tevekkül telkin ederek kendime.
Sarsıntı uzadıkça şiddetlendi. Çatırtılar artarak yükseldi. Bir yandan istiğfar, bir yandan dua… Bunu düşünmeden, gayri ihtiyari yapıyorsunuz. Hayatta buna hazırlanmamışsanız o anda okuyamazsınız. “Okuyabildiğime” şükrediyorum. Kahramanmaraş merkezli ve 7.7 şiddetinde. Ülkemizde son yüzyılın, Erzincan depreminden sonra ikinci büyük depremi… Hiç bitmeyecek gibiydi. Sadece 1,5 dakika sürmüş ama sanki 1,5 saat gibi gelmişti. Sonra bir sırt çantasına önemli birkaç eşya ile bilgisayar ve şarjlar… Şarjsız olur mu? En hayati olan… O an kızıyorsunuz kendinize hep anlatılan deprem çantanız neden yok diye… Bu da mı devletin suçu? Bakıyorum evin dış kapısı açılmış depremin şiddetinden. İnsanlar kaçışıyor panik içinde.
Aşağı inerken merdivenlerden 6.6 şiddetinde bir artçı daha geldi. Bu paniği daha da artırdı. Dışarıda yağmur vardı. Kimse kimseye bakmadan koşarcasına lüks araçlarına koşuyordu. Müstakil bir yayla veya deniz evi daha güvenli olurdu elbette ki.
O an insanları en iyi tanıdığınız an. Hiç kimse bencilliğini de yardımseverliğini de o an gizleyemiyor. Herkes doğal halinde. Canavar nefisler de, mükerrem insanlar da apaçık fark ediliyor.
Sabah gün doğmadan tekrar binaya giriyor, kıyafetlerimi değiştiriyor ve camiye gidiyorum. Caminin yarısı, oraya sığınan kadın ve çocuklardan oluşuyor. İbadethaneler hep güven yeri olmamış mıdır insanlar için?
O sabah namazı bir başka huşu içinde kılınıyor camide. “Dert etme, dua et!” sözünü hatırlıyorum Hz. Mevlana’nın…
Arabaya binip üniversite yerleşkesinin yolunu tutarken Şems-i Tebrizi’nin “Allah’ı zikrettiren dert, O’nu unutturan maldan ve sıhhatten daha hayırlıdır…” sözünün hikmetinin derinliğinde buluyorum kendimi… Yolda petrol istasyonlarındaki ve bankamatiklerdeki gergin ve sabırsız kalabalıklara takılıyor gözüm. Bir anda anlamını yitiren zenginlikler, lüks araçlar ve çalımlı yürüyüşler. İnsanın ne kadar aciz bir varlık olduğunu o kuyruklarda fark ediyorsunuz. Üniversitedeki ofisimde, depremi unutmak için kendimi işlerime kaptırmışken ikinci bir deprem geldi. Artçıdır diye başlangıçta önemsemedim ancak dışarı çıkmanın en doğru karar olacağını geç de olsa fark ettim. Dışarda, düz zeminde bile yer kayıyordu sanki… İlki kadar şiddetli bir diğer sarsıntı…
***
Buraya kadar kişisel duygu ve düşüncelerimi paylaşmaya çalıştım. Sonraki bölümde toplumsal açıdan bu konu üzerinde tespitlerde bulunmak istiyorum.
Birincisi, bu depremde AFAD’ın daha iyi bir koordinasyon yaptığına şahit olduk. Devlet anında, en yetkili isimlerle sahadaydı. Yalova depremindeki yanlışları hatırladığımızda çok mesafe alındığı rahatlıkla söyleyebiliriz.
İkinci olarak, internet ve GSM bağlantıları genelde çok iyiydi. GSM hattından çok internet üzerinden sesli aramalar daha çok kullanıldı ve bu sayede sistem çökmedi. Sosyal medyada yine yanıltma haberler vardı ancak sanırım daha azdı. Son çıkan Bilişim Suçları Yasası’nın etkisi oldu mu dersiniz? Göçükte kalanların birçoğu konumlarını belirterek sosyal medyadan yardım talep ettiler. Sosyal medyanın belki de en yararlı kullanımı bu oldu. STK’lar daha profesyonel ve aktifti. Hepsi sessizce sahada işlerini yaptılar. Gönüllü insanlar arasında yine koordinasyon eksikliği vardı ancak kabul edilebilir düzeydeydi sanki. Devlet ve sivil toplum daha başarılı görüntü çizerken biz vatandaşlar her zamanki gibi bencil ve panik halindeydik. Çoğu kargaşa ve gecikme hep ben diyen insanlardan kaynaklanıyordu. Evi hasarlı olanların endişeleri var. Kalacak yer sorunu yaşayanlar var. Belediyeler, vakıflar, dernekler ve kamu kurumları, bunu da başarılı bir şekilde organize edebiliyorlar. Sonuçta, hayat bir imtihandan ibaret değil midir? Cevher 'har'da, insan 'dar'da işlenmiyor mu? Vatan, millet, bayrak, devlet… Hep birlikte tek yürek…
Bu vesile ile depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, ailelerine, yakınlarına ve milletimize başsağlığı ve yaralılarımıza da acil şifa diliyorum.