Deprem yönetilebilir bir afet mi? Kader mi?
Öncelikle ülkemizin yaşadığı bu deprem afeti nedeniyle tüm ulusumuza başsağlığı dilerim. Bazı hamasi ifadeler kullanmak mümkün olmakla birlikte doğal afetleri kader olarak sadece ifade etmek sorunlarımızı sadece ertelemekten başka bir sonuç vermemektedir. Hiç şüphesiz ki 6 Şubat 2023 de unutulmaz unutturulmaması gereken tarihler arasına dahil oldu.
Bugün acılar bu kadar sıcakken inanın yazmak çok zor ama şunu vurgulamadan da geçemeyeceğim “Depreminde ekonomik karşılığı vardır.”
Toplumların yaşadıkları süreçleri değerlendirdiğimiz de büyümelerinin belirli evrelerden geçtiğini görmekteyiz. Bu evrelerin nihai hedefi gelişmiş ekonomi olmaya yöneliktir. Ancak bu gelişmiş ekonomi olmanın bazı gerekleri ve sorumlulukları da bulunmaktadır. Buna göre ülkede gelir dağılımının sağlanması, üretim ekonomisinin hakimiyeti, rant kaynaklı gelir elde etmenin fırsat olmadığı kuralların egemen olduğu yapıların oluşturulmasıdır.
Hiç şüphesiz deprem bir doğal afettir. Ancak insanlığın gelişimi ve teknolojik kabiliyetlerdeki artış bu konuda da çok önemli ilerlemeler kaydetmiştir. Bu konudaki başarıyı birçok ülke örnek gösterilebilir. Özellikle deprem bilimcilerinde ifade ettiği gibi ‘deprem öldürmez, konut öldürür’ anlayışı politikalara yansıtılabilseydi bugün bu afetle ilgili çok farklı konuşabilirdir.
Depremle ilgili bazı evreleri sıralamak isterim
Depremi tanımak, fay hatlarının yerlerinin belirlenmesi ve sürekli takibi
Fay hatlarına uygun yerleşim alanlarının oluşturulması
Bina yapı özelliklerinin bulunulan bölgenin gerektirdiği güvenlik seviyesinde imal edilmesi Deprem gerçekleştiğinde daha önceden planlanmış organizasyonların devreye girmesi yani hangi bölgeye hangi kurtarma ekipleri gidecek önceden bilinmelidir. Uzak bölgelerden transferlerin vakit kaybı ve kaos yarattığı görülmektedir. (Bu konuda sivil vatandaşlarında daha önceden eğitilmiş olarak yedek güç olarak bulunması)
Deprem sürecinde temel ihtiyaçlar konusunda (Battaniye, kazak, kaşkol, temel gıda vb.) üretim yapan kurumların acilen sevkiyatlar yapma mecburiyeti getirilerek oluşan maliyet sonraki yılın vergi matrahından düşülerek yönetilmesidir. Bu durumu askerlikteki yedek askerlik veya taşıt araçlarının sefer görev emrinin olması örneği düşünülmektedir. Hiç şüphesiz toplum olarak hassasiyetin yardım yapma isteği bu konuda bir destektir ancak lojistik ve organizasyonun olmaması bazı aksaklıkları kaçınılmaz hale getirmektedir.
Deprem sonrasında da enkaz altından çıkarılması konusunda önceden kimin nereye gideceği belli olan aksiyon planlarının devreye girmelidir. Bu durumlarda saatlerin ve dakikaların önemi herkes tarafından bilinen bir gerçektir.
Depreme bağlı ev kaybı yaşayan ve barınma sorunu yaşayanlar kamu binalarına sevk edilse bile yeni konutlarına geçene kadar otellere ve özellikle yazlık konutlara hızlıca devreye alınmalıdır. Burada da her otelin ve yazlık sahibinin bir sefer görev emri olduğunu bilmelidir. Bu konuda devlet ödemede otel ve yazlık sahibine yapmalıdır. Kamu finansmanında muhakkak deprem fonu oluşturularak bu fona kaynak olmak üzere KDV ve ÖTV’den pay almalıdır. Yukarıda süreçten bir ders çıkarmak ve bu afetin bundan sonrada ülkemizde yaşanacağı gerçeği ile karşı karşıya olduğumuzu unutmayarak önlem paketi içinde olmasını tavsiye etmekteyim.
Şimdi deprem süreci ile ilgili yukarıda ifade ettiğim konular içinde belki de kök sebeplerin başında deprem bölgelerinde depreme uygun olmayan inşaat faaliyetlerinin önlenmesidir. Bu durumda ne yazık ki RANT EKONOMİSİ sürecinin bir sonucu olarak tüm paydaşların bilerek ve isteyerek suçunun olduğu bir süreçtir. Birey konut alırken, müteahhit konut yaparken, devlet izin ve denetlemelerini yaparken rant ekonomisi çerçevesinde bu süreci yönetmemelidirler. Ne yazık ki ülkemiz tarım toplumundan sanayi toplumuna geçiş konusunda planlı ve yönetilir yapılar kurmadığımız için;
-Vatandaş fırsatçılık yapıyor
-Müteahhit haksız kazanç elde ediyor.
-Devlet, siyasi olarak denetlemeyerek ve imar afları ile seçimde oy elde ediyor.
Tüm bu 3 olmaz bize depremi ve sonuçlarını çok ağır bir fatura olarak ödetiyor.
Buraya kadar vurguladıklarım çerçevesinde 6 Şubat depreminin ekonomiye etkileri konusunda bazı başlıkları vurgulamak gerekirse, klasik bir cümle olacak ama hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Yani 2023 ve sonrası için konulmuş tüm ekonomik hedefler değişecektir. Türkiye’nin geçmişte yaşadığı önemli depremler aşağıdaki tablo 1 de gösterilmektedir.
Depremin ekonomiye etkilerinin başında büyüme hedefi, enflasyon hedefi, kur hedefi ve tabi ki faiz hedefi bunlardan bir kaçını oluşturuyor. Ayrıca sanayi, tarım, ihracat, turizm, kamu finansmanı gibi konular ayrıca değerlendireceğim. Bu arada yaşanılan sürecin belki de seçim takvimini de değiştirmesi, ihtimal dahilin de olacaktır. Ancak tüm bu olumsuzluklardan umarım olumluluk çıkarmak adına yaşadıklarımızı sadece kadere bağlamadan eksik ve yanlışlarımızın belirlenerek, bunların tekrarlanmaması için yapılacak politikaların önceliklendirilmesi kazancımız olur.