Denizli “kasaba kültürüne” meydan okuyor
Werner Heisenberg “Anlama, sonuçta birçok farklı olgunun aslında tutarlı bir bütünün parçaları olduğunu kavrama yeteneğine dayanır. Gerçek anlama süreci, yüzeydeki karmaşıklığın ötesine geçerek temelde yatan bir kalıbı açığa çıkarır” diyor.
“Temelde yatan kalıbı” açıklayabilmek için “kendine benzerlik özelliği”, “rutinin yapı oluşturmadaki önemi”, “yapılarda ve süreçleri kavramada sabitleri gözlemenin etkisi” ve “zihniyeti açıklama ile tarihi nesnelleştirme arasındaki ilişkiyi” yazılarımda paylaşmaya gayret ediyorum.
Fred Alan Wolf tam olarak anlayabilmemiz için “bilgi düzlemi”, “içsel düzlem” ve “farkındalık düzlemi”nin gelişmiş olması gerektiğini söyler. Anlayabilmek için dünyadaki yeni oluşumları, değişik kaynaklardan izliyorum. Özellikle de yönetişim algısındaki değişmelere odaklanmış durumdayım. Ulaştığım genelleme zihnimde netleşti: Gelişmeleri doğru bakış açısı ve çağdaş kavramlarla izlemeyen birey, topluluk ve toplum kaynakları zengin olsa da refahı artırma ve yaymada başarılı olamıyor.
Ülkemizde, Anadolu’nun bazı büyük kentlerinde, özellikle de orta ve küçük ölçekli kentlerde “orta kültür” başka bir anlatımla “kasaba kültürü” diye tanımlanan eğilim oldukça güçlü.
Denizli’ de dışa ve dünyaya açık üretim yaparak, uluslararası eleklerin üstünde kalmayı becermiş, çok odaklı üretim aşamasına geçmiş, özgüveni gelişmiş bir iş insanımız olan Gültekin Okay Salgar yöreyle ilgili değerlendirmelerinde iki konuya dikkat çekiyor: Biri, kenti olduğundan daha iyi göstermiyor, illüzyon sahteciliğine başvurmuyor. Kentin üstün özelliklerini anlatıyor, sonra da ulaştığı yargıyı açıklıyor: “... Fakat ne hikmetse, şu 10 senedir Denizli’de çok ciddi bir yatırım yapılmadı.”
Yörede yeteri kadar potansiyel olmasına rağmen böylesi bir sonucun ortaya çıkmasına razı olamıyor; “Eğer bilinçle hareket edersek, Denizli bugünkü noktadan daha iyi yerlere gidecektir” diyerek beklentisini ortaya koyuyor.
Denizli’de tekstil sektöründe son 10 yılda ifl as eden, kapanan ya da odak değiştiren işyerlerinde yaşanan sıkıntıların, girişimciyi “sanayi sektöründen uzaklaştırdığını” da ekliyor sözlerine iş insanımız. Bu gelişmenin “alternatif sektör arayışını” hızlandırdığını, tarım-gıda, doğaltaş, ağaç işleme gibi alanlardaki kıpırdanmaların altını çiziyor. Teşvik sisteminin yöreler arasında yarattığı haksızlıklara da değiniyor.
Gültekin Oktay Salgar’ın gelecek inşası açısından asıl önemli olan değerlendirmesinde; “Denizli’deki odaların çalışmaları ve aralarındaki uyum çok önemli ve her zaman iftihar ettiğimiz bir şey. Şehrimizde başka illerde olmayan bir uyum söz konusu. Bizde kıskançlık, çekememezlik ve bencillik yok. Gerek Borsa’mızda, gerek Ticaret Odası’nda, gerekse Esnaf ve Sanayi Odası’nda elbirliğiyle bir şeylere odaklanıyoruz. Bir sorun olduğunda hepimiz bir araya gelip çözüm yolları arayabiliyoruz. İlimize gelen valiler, birtakım üst düzey bürokratlar buna hayranlıkla bakıyorlar. TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu da bunu defalarca dile getirdi. Denizli’deki bu birlikteliği çoğu yerde göremiyoruz. Bu gerçekten Denizli için sevindirici bir durum” diyor.
Dışarıdan gözlem yapan biri olarak, kim çağırırsa çağırsın gidip katkı yapmaya çabaladığım yörelerden biri de Denizli’ dir. Denizli girişimcisinin kendini sorgulama özgüveninden daha önce de birkaç kez söz ettim.
Gelişmelerin kırılan kolları yen içinde bırakmayacağını, hepimizi derinden etkileyeceğini gösteren işaretler yeteri kadar var. Sadece “moral etki” açısından bakarak, indirgemeci anlayışı kıramayanların, olumlu yanlarını abartarak anlatırken eksiklikleri ile yüzleşme özgüveni gösteremeyenlerin çok şey yitireceği bir ortama doğru ilerliyoruz.
Denizli iş insanlarının kasaba kültürüne meydan okumasını, ülkenin bütün illerine yaymalıyız. Başarılı yanlarımızı öne çıkararak moralleri yükseltmeliyiz ama eksiklerimizle yüzleşmekten de korkmamalıyız.