Dengelenmenin çok uzağında olmamızın sebepleri!

Uğur CİVELEK
Uğur CİVELEK ARKA PLAN [email protected]

Geride bırakmaya hazırlandığımız Ekim ayı genelinde, Türk Lirası kayıplarını kısmen geri almış ve yüzde 6,5 oranında değerlenmiş. Mevduat ve kredi faizlerindeki yükseliş durmuş. Fakat kredi mekanizması hala çalışmıyor, yeni talepler karşılanamıyor ve hızla artmayı sürdüren yapılandırma başvuruları şimdilik sonuçlanamıyor. Sermaye piyasaları ise artan veya yüksek düzeyini koruyan belirsizlikler nedeniyle toparlanamıyor. Bu tabloya bakarak dengelenmenin başladığını ve en kötünün geride kaldığını iddia etmek, ne yazık ki pek mümkün görünmüyor.

Finansal piyasalar yapay zorlamaların katkısı ile şimdilik, en kötünün geride kaldığı izlenimi vermek için yoğun bir çaba harcıyor olabilir; ancak bunun kesinlikle yeterli olmadığını dikkate almak zorundayız. Zira gerek ekonomideki eğilimler ve gerek ise küresel koşullar açısından dengelenmenin çok uzağındayız; bu alanlardaki sorun ve dengesizlikleri tümü ile görmezden gelen piyasalarımızın verdiği izlenim, kesinlikle güven vermiyor. Ayrıca küresel siyasi ilişkiler açısından, çıkar çatışmalarının ciddi sıkıntılar yaratabilecek şekilde gerildiğini de hesaba katmak gerekiyor.

Yüksek düzeyli dış finansman bağımlılığı nedeniyle, küresel eğilimler ve buna bağlı olarak risk alma isteğinin tonu ülkemiz açısından özel bir önem taşıyor. Bu konuda Ekim ayı genelinde gözlenen eğilimler ve yılsonuna kadar olan döneme ilişkin beklentiler iyimser olmaya izin vermiyor. Döviz rezervlerimiz erimeye devam ediyor, net dış borç ödeyicisi olmaktan kurulamıyoruz ve etkili olan riskten kaçınma tercihi sıcak para akımlarını istemediğimiz yönde etkiliyor.

Küresel ölçekte olumsuzluğa sebep olan sıkıntılar gündemdeki yerini koruyor, yeni sorun ve uzlaşmazlıklar ise tahammül sınırlarını zorluyor. Dolar faizleri, kur dalgalanmaları, ticaret savaşları, İran yaptırımları, ödemeler sisteminin kullanımı üzerinden çok uluslu şirketlerin sindirilmesi türünden konular sistemik risk algısını besliyor. Durgunluk tehdidi güçlenirken, güvenlik harcamalarındaki yüksek oranlı artışlar ve tehlikeli olabilecek kutuplaşmalar kırılganlık yaratıyor. Gelişmesi önlenemeyen olumsuz eğilimler 2019 senesi için, iyi şeyler söylemiyor!
Biz ise Türk Lirasının kayıplarını azami ölçüde geri alarak maliyet kökenli enflasyon baskılarını geriletmeye, enflasyonla mücadele adı altında söz konusu baskıların tüketici fiyatlarına yansımasını olabildiğince geciktirmeye çalışıyoruz! Başka bir deyişle sorunların sebebini ortadan kaldırmaya çalışmadan, sonuçları manipüle ederek herkesi aldatabileceğimizi sanıyoruz! Küresel koşulların düzelmemesi durumunda, bu çabaların makroekonomik görünümdeki bozulmayı hızlandırabileceğini görmezden geliyoruz! Kredi mekanizmasının neden çalışmadığını, küresel koşullar ile içerideki sorunların bu konu üzerindeki belirleyiciliğini ihmal ederek kendi gerçeklerimizden kaçıyoruz! İstemeden ve hesapsızca yarattığımız kısır döngüyü derinleştiriyoruz.

Görünür hale gelmekte olan çelişkiler, artan kaynak sorunu nedeniyle son çare olarak Uluslararası Para Fonu’nun kapısını çalma olasılığımızın artığına işaret ediyor. Fakat Siyasi İrade, 2019 yılı Mart ayı sonunda yapılacak yerel seçimlere kadar bu ihtimalden kaçınmak için her yolu deneyecek ve sorunların ağırlaşmasına izin verecek gibi görünüyor. Bu süreçte ekonomi cephesinde neler yaşanabileceği düşünülmeden, söz konusu dönemin bir şekilde atlatılabileceği ve eğilimlerin bir şekilde kontrol altında tutulabileceği varsayılıyor! Kıt kaynakların ve zaman israfının, yaşanmakta olan kriz üzerindeki etkileri dikkate alınmıyor!
Başta IMF olmak üzere finansal kesimin, 2019 yılına ilişkin makroekonomik tahminleri ile Yeni Ekonomi Programının hedeflediği rakamlar birbirlerinden uzaklaşıyor; muhtemelen böyle olmaya devam edecek gibi görünüyor. Farklar, küresel koşullara ilişkin algılardan ve gerçekdışı ekonomik varsayımlardan kaynaklanıyor. Başka bir deyişle, akan zaman Yeni Ekonomi Programının itibarını aşındırıyor. Kredi mekanizmasının yeniden sağlıklı hale gelmesi ve ekonomideki tıkanıklıkların aşılabilmesi için gerekli olanaklara sahip olmadığımızı, bilenler ile bilmeyen veya görmezden gelenler arasındaki algıların ortak paydası sıfırlanmaya doğru koşuyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar