Demokratikleşme sürecimiz uygulamada başarılı olmayabilir
12 Eylül günü gerçekleşen halkoylamasıyla anayasamızda çok sayıda değişikliğin kabul görerek kesinleşmesinin ülkemizde köklü bir demokratikleşme dalgasını başlattığı, aralarında Sayın Başbakanımızın da yer aldığı iktidar partisine mensup siyasi liderler yanında bazı düşünürler ve basın mensubu tarafından ısrarla dile getiriliyor. Türkiye'nin daha demokratik bir ülke olmasını, Türk demokrasisinin kalitesinin yükselmesini çoğumuz gönülden benimsiyoruz. Ancak ben şu soruyu sormadan edemiyorum: Türkiye'deki demokratik performans eksiklikleri, salt anayasa hükümlerinin yetmezliğinden mi kaynaklanıyor, yoksa başka nedenleri de var mı? Anayasaların yol gösterici işlevleri malum fakat demokratik yönetim sürecinin diğer veçheleri üzerinde durmadan salt bu sürecin derinleşmesi ne derece mümkündür?
Anayasada demokrasiye katkıda bulunacağı iddia edilen maddelerin (ben şahsen hepsinin demokrasinin ilerlemesine katkı yapacağından emin olamıyorum) hayata geçirilmesi için uyum yasaları çıkarılması gerekiyor. Bu hususu hükümet de dile getirildi. Yeterli çoğunluğa sahip olduğundan, hükümetimiz gerekli gördüğü her yasayı çıkaracak güçtedir. Dolayısıyla, hükümetin sergileyeceği hızlı ve etkin çalışma iradesini bekleyip görmemiz lazım. Endişem odur ki, hükümet yargı ile ilgili yasaları hızla parlamentodan geçirecek, diğer alanlarda gerekli olan yasalarla ilgilenmeye vakit bulamayacaktır.
İkinci bir sorun, mevcut yasalarda anayasayla çelişkili olabilecek hükümlerin varlığıdır. Bu hükümlerin ayıklanması iki ayrı yoldan gerçekleştirilebilir. İlkin, kurulacak heyetler veya her bakanlık kendisi, ilgili yasaları tarayarak, değiştirilmesi gereken hükümler olup olmadığını tespit edebilir. Bilahare bunların parlamento tarafından değiştirilmesi cihetine gidilebilir. İkinci olarak, uygulamada anayasaya aykırı olduğu düşünülen hükümlerle karşılaşıldıkça, anayasa yargısına başvurularak onların iptali için dava açılabilir. Sözünü ettiğimiz iki yoldan ilki tercih edilse dahi, bazı hükümlerin gözden kaçacağı, diğerlerinin farklı yorumlanabileceği; dolayısıyla anayasal yargıya yine görev düşeceği akla gelmektedir.
Çok daha ciddi üçüncü bir sorun var. Halihazırdaki demokrasi uygulamalarımızdaki aksamaların önemli bölümü yasaların yetmezliğinden değil, bazen uygulayıcıların bilgi eksikliğinden ama daha sık görevlilerin bilinçli olarak bireylerin demokratik haklarına saygı göstermemelerinden kaynaklanıyor. Bunun en inandırıcı kanıtı, sizlerin de her gün izlediğiniz gibi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Türk devletine karşı açılan davaların bolluğu ve devletimizin dava kaybetmesinin adiyeden olaya dönüşmüş olmasıdır. Hrant Dink davasında gönderilen savunmanın Dışişleri Bakanımız tarafından kabul edilemez bulunması, davayı temyiz etmeme yönünde alınan karar, içinde bulunduğumuz durumun vahametinin göstergesidir.
Demokratik performansımızı yükseltmek, uygulama alanında gerçekleştirebileceğimiz iyileştirmelere bağlıdır. Bunun için eğitime önem verilmelidir. Ancak, demokratikliğe ters düşen uygulamaları yapanların bir bölümü, yaptıklarının yanlış olduğunu, kanunsuz olduğunu bilerek bu işleri yapıyorlar. Bu sıkıntıyı aşmak için hukuksuzluğu çok daha etkin biçimde cezalandıran, devletin ödediği tazminatları hatalı davrananlara rücu ettiren; tabir caizse, demokrasi jandarmalığı yapan bir sistem kurmamız gerekiyor. Bunu başaramazsak, demokratikleşme sürecimiz uygulamada başarılı olamayacaktır.