Demokrasiyi kurtaralım derken kaybetmeyelim de!
Demokrasimizin geçen hafta karşılaştığı siyasi tehlikenin boyutlarının sanılandan derin olduğu hükümetçe dile getiriliyor. Bunu aşmak için görevden almalar, tutuklamalar, yasaklar devreye sokuluyor. Son olarak hükümet Olağanüstü Hal uygulamaya karar verdi. Konu hemen parlamentoya getirilerek kabul edildi. Bilahare yeni kısıtlamalar, yeni uygulamalar gündeme gelirse, bunlara kimse şaşırmayacaktır.
Büyük tehlike ile karşılaşan bir demokrasinin kendisini savunmak için olağanüstü tedbirlere başvurması tabiidir. Tabii olmayan, tedbirlerin bir yandan demokratik olmaması, diğer yandan bunların kamuoyunu bilgilendirmeden, tartışmadan devreye sokulmasıdır. Yerleşik bir demokraside, demokratik hakların geçici olarak daraltılmasını, hatta yürürlükten kaldırılmasını öngören tedbir ve uygulamalara geçici bir süre için başvurulmasından önce iktidarıyla ve muhalefetiyle kamuoyunu ikna etmek gerekir. Hükümet ise sadece tehlikenin geçmediğinde, olağanüstü yetkilere ihtiyaç olduğunda ısrar etmekte, ona inanmamızı istemektedir. Mateessüf, hükümetin geçmiş icraatına baktığınız zaman, tek endişenin demokratik sistemin korunması olduğuna dair tereddüt ifade etmek gerekecektir. Bu şüphe başlıca üç nedenden kaynaklanıyor. İlkin, başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere iktidar partimiz, demokrasiden sadece iktidarın çoğunluk oylarıyla belirlenmesini anlamakta, demokrasinin aynı zamanda bir denetleme ve dengeleme sistemi olduğunu, gücünü birbirinden bağımsız olarak kullanabilen erklerin varlığının gereğini kabulde zorlanmaktadır. İkinci olarak, fiili durum ve ihtiyaçların yasa, kural ve teamüllere uyulmamasına cevaz verdiğini düşünmekte, dolayısıyla ihtiyaç duyduğunda bunları ihlal etmekte bir sakınca görmemektedir. Üçüncü olarak, iktidar partisi devlet kurumlarını parti kurumlarına dönüştürmektedir.
Çoğunlukçuluk, kuralları görmezlikten gelme ve devleti partileştirme, toplumsal barışımızı ve birçok eksikliği olmakla birlikte, onun teminatı olan demokrasimizi tehlikeye atmaktadır. Örneğin, halk bir hafta süreyle meydanlara çağrılmış ama fiilen meydanları kamu araçlarının ücretsiz taşıdığı ve farklı düşüncelere tahammülsüzlüklerini bazen zorbalığa dönüştüren parti militanları doldurmuş, her türlü eylemleri hoşgörü ile karşılanmış, desteklenmiştir. On binlerce devlet memur muğlak gerekçelerle görevinden alınmıştır. Yerlerine yapılan atamalarda liyakatın siyasi şeklinde yorumlandığından kuşku duyulmaktadır. YÖK, görevden almanın yasal zemini olmadığından, tüm fakülte dekanlarının istifasını istemek gibi acayip bir taleple ortaya çıkmıştır. Seyahat özgürlüklerine ciddi kısıtlamalar getirilmiştir. Olağanüstü hal yetkilerinin özgürlükleri daha da daraltmak için kullanılması muhtemeldir.
Demokrasiyi kurtaralım derken kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya bulunuyoruz!
Not: Hafta içinde ülkesine özveriyle hizmet etmiş E. Büyükelçi Nüzhet Kandemir, ebediyete intikal etti. Allah Rahmet Eylesin!