Demokrasiye ilişkin kötümserlik

İlter TURAN
İlter TURAN SİYASET PENCERESİ [email protected]

Bazen öyle olaylar oluyor ki, ülkemizde demokrasinin ve bireysel özgürlüklerin yerleşmesi konusunda kötümserliğe kapılmadan edemiyorsunuz.

Büyük meselelerden söz ettiğimi sanmayın. Yoksa ben de, ülkemizde bazı gazetecilerin yazdıkları, hatta yazmayıp tasarladıkları yazılardan dolayı tutuklandıklarını; kendilerine yöneltilen suçlamaların terör kalıbına sokulduğunu, basın suçlusu olmadıklarının dünyaya açıklandığını biliyorum. Keza, yargılanan bazı kişilerin delilleri karartabilecekleri gerekçesiyle tutukluluk hallerinin devam ettiğini, halbuki davanın ilerlediğini, ortada karartılacak delil kalmadığını, insanların mahkum olmadan cezalandırıldıklarını görüyorum.

Başka örnekler de verebilirim ama herhalde maksadımı anlatmışımdır. Bunlar büyük meseleler. Ülke içinde ve dışında tartışma ve eleştiri konusu yapılıyorlar.

Benim daha küçük bir mesele dikkatimi çekti. Kısa bir süre önce, yüksek tirajlı bir gazetemizde dini sohbetler yapan bir yazar ortaya "ahlak mı, rating mi" diye sahte ikilem üzerinde kurulu bir soru attı. Sahte diyorum çünkü ahlaka aykırı programlar rating alır, ahlaka uygunları kimse seyretmez diye bir kural yok.

Bilebildiğim kadar, soruyu ortaya atan hocanın televizyondaki din ve ahlak sohbetleri bir hayli iyi rating alıyor. Ahlaki yönünün zayıf olduğu ima olunan televizyon dizilerinde oynayan bir kısım oyuncu da, filmlerin rating almak uğruna ahlakilikten uzaklaştığını, bunun iyi olmadığını değerlendiren beyanlarda bulundular.

Böylece ahlak bekçiliğine uygun bir ortam oluşturulduktan sonra, RTÜK Başkanımız devreye girdi. Duruma müdahale edeceklerini, zaten gerçekleştirilen yasal değişikliklerle kendilerine geniş müdahale yetkileri verildiğini, bunu çekinmeden kullanabileceklerini ima eden nitelikte konuşmalar yaptı. Dilerim ki yanılmış olayım ama sanki olay tasarlanarak denetim için zemin hazırlanmak isteniyor gibi bir izlenim edindim.

Olayın beni ümitsizliğe götüren yönüne hemen işaret edeyim. Tartışma sırasında kimse (dikkatimden kaçanlar varsa bilemem) konuyu bir bireysel özgürlük sorunu olarak kavramsallaştırmadı. Herkes şu veya bu oranda, devletin bir ahlak bekçiliği yapmasının gerektiğini, bunun tabii olduğunu onaylar biçimde konuştu.

Halbuki, ülkemizde çok zengin bir televizyon kanalı tercihi var. Buna yabancı kanalları da ekleyebilirsiniz. Her zevke, görüşe ve ahlak anlayışına göre yayın bulmak mümkün. Eğer, çok sayıda insan gayri ahlaki unsurları ağır bastığı iddia edilen programları izliyorsa, bu gazeteci hocanın ve RTÜK başkanının ahlak anlayışının, o programları izleyenlerden farklı olduğu gösterir.

Maalesef bir başka sonuç daha da çıkabilir: Bir takım ahlakilik taslayan zevat aslında hem programları izleyip hem de yakınarak samimiyetsiz bir ikiyüzlülüğe tevessül etmektedir.

Kamu otoritesinin toplumun ahlakını korumaya dönük girişimleri ifade özgürlüğünü kısıtlar. İşi ahlakilik olan kuruluşlar, direnme ile karşılaşmadıkça, günlük hayatımıza müdahalelerini arttırmak eğilimindedirler. Buna karşılık, demokrasi tek bir anlayışın topluma egemen kılınması değil, tercihin bireye bırakılmasını, bireyin tercihinden sorumlu olmasını öngörür.

Anlattıklarımda, böyle bir özgürlük inancının varlığını sezemedim. Kötümserliğe kapıldım. Haksız mıyım dersiniz?

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
G7 nereye gidiyor? 04 Eylül 2019