Demokrasinin meziyetleri
Tunus'ta hiç beklenmedik biçimde patlayan toplum olayları, otoriter sistemlerin güçlü görünüm vermelerine karşın, ne kadar zayıf olabileceklerini gösteriyor. Birkaç saat içinde her tarafa yayılan gösteriler karşısında Tunus ordusunun halka ateş açmayı reddetmesinin altında, ordu komutasının orduyu halkla karşı karşıya getirmek istememesinin yanında, muhtemelen göstericileri pek haksız bulmaması yatıyor.
Şimdi değişimin önü açılmıştır diye sevinmek mümkün ama acele etmemek, ihtiyatı bırakmamak lazım. Ne de olsa, bir diktatörün parasını alıp kaçması; kendisini pohpohlayan Fransa'dan bile yüz bulamayıp Suudi Arabistan gibi, eminim ki hiç yaşamayı arzulamadığı bu diyarda ikamete mecbur kalması; geride bıraktığı ülkesinde artık istikrarlı bir ortamın tesis edilebileceği anlamına gelmiyor.
Böylece, diktatörlüklerin topluma miras olarak bıraktıkları bir başka zaaf ile daha karşı karşıya geliyoruz. Diktatörün gitmesi ile otoriter sistemin yerini demokrasi değil belirsizlik alıyor. Bir karışıklık döneminin başlaması muhtemel. Ne kadar süreceği kestirilemeyen karışıklıktan çıkış, çoğu zaman bir başka diktatörün işbaşına gelmesi ile mümkün oluyor.
Sizlerin de bildiği gibi, toplumsal olayların başka ülkelere sirayet etme ya da onlar için örnek teşkil etme özelliği güçlüdür. Şimdilerde pek hatırlanmaz, ama bizde 1960 müdahalesine yol açan öğrenci gösterileri, kısa süre önce Kore'de diktatör Sygman Rhee'yi öğrencilerin devirmesinden güç almıştı.
Tunus'taki olayların ve siyasal değişmenin de diğer Arap rejimlerini sarsmasından endişe ediliyor. Bu rejimlerin her biri farklı özelliklere sahip. Kimi krallık, kimi cumhuriyet; kimi sınırlı muhalefete izin veriyor, kimi vermiyor; kiminde iktidarda bir parti var, kiminde o bile yok. Ortak tarafları, toplumun siyasal süreçlere katılmasını engelliyorlar. Lider kadrosu toplumdan kopuk, refah içinde yaşıyor, toplumun nefretini kazanıyor. Toplum ise kendisini aciz, güçsüz hissediyor. Sürekli mahrumiyet içinde yaşamaktan şikayetçi. Bir gün bir ufak olay yaygın protestoları tetikliyor. Olayların çok kanlı biçimde bastırıldığı da oluyor, sistemin çöktüğü de.
Çok bakımdan aksıyor olsa da, iktidar partisinin başkanı güçlü otoriterlik eğilimleri sergilese de, demokrasi ile yönetildiğimize sevinelim. İktidarı oylarımızla değiştirme olanağına sahibiz. İktidar oyumuzu istediği için toplumdan gelen talepleri baskı altına almaktan ziyade şu veya bu şekilde karşılamaya çalışıyor. Memnuniyetsizliklerimizi muhtelif demokrasi kanallarından dile getiriyoruz, hatta gösteri bile yapabiliyoruz. Ama hiçbirimiz bir gün olayların patlak vereceğini ve yöneticilerimizin tonlarca altınla ülke dışına kaçacağını düşünmüyor. Bizim liderlerimizin başlarına gelebilecek en büyük felaket seçim kaybetmek. Seçim kaybeden iktidardan olsa bile itibardan, maldan, candan olmuyor. Daha sonra tekrar iktidara dönmesi dahi mümkün.
Demokrasi ile yönetilmeyen ülkelerin deneyimlerinden ne ders çıkaralım dersiniz? Galiba en önemli ders, demokrasinin kıymetini bilelim. Demokrasimizi daraltmayalım,onu geliştirelim, genişletelim, böylece barışımız, huzurumuzu koruyalım. Şu sıralarda yöneticilerimiz demokrasiden biraz sıkılmışa benziyorlar da, demokrasinin meziyetlerini bir hatırlayalım dedim.