Demokrasinin asgari koşullarını sağlıyor muyuz?
Bir kitap
“Ben İran’da doğdum ve hayatımın ilk yılları son şah Rıza Şah Pevlevi’nin diktatörlüğünde geçti; ebeveynlerimin bizleri özgür bir ülkede büyütmek için nasıl yanıp tutuştuklarını hatırlarken acı duyuyorum. Daha çocuk denecek bir yaşta okumak için Londra’ya gönderildim ve üniversite eğitimimi İngiltere’de tamamladım” diyor Profesör Fathali M. Moghaddam. Profesör Fathali M. Moghaddam, ABD’de Georgetown Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde öğretim üyesi.
Babası 1978-1979 yıllarında İran’da patlayan devrimi görecek kadar yaşamamış. Profesör Moghaddam şöyle devam ediyor: “Babam devrimden sonra İranlıların tadına doyamadıkları o bir anlık özgürlük coşkusuna tanıklık edemedi. Ancak o neşe dolu zamanlarda annem hayattaydı ve ben yeni kavuştuğumuz özgürlüğümüzü onunla birlikte doyasıya kutlayabilmek için İngiltere’den apar topar geri döndüm. Her ikimiz de umut doluyduk, fakat çok geçmeden umutlarımız yerle bir oldu. Humeyni’nin başa geçmesi ve diktatörlüğü bu sefer din maskesi altında yeniden canlandırması yenilir yutulur lokma değildi; adeta demirden leblebiydi. Devrimden sonra İran’da 5 sene daha kaldım; İranlıların bu yeni diktatörü de er geç başlarından atacaklarına olan inancımı yitirmemiştim. Annem, özgür ve adaletle yönetilen bir toplum umuduyla İran’da öldü. Bu kitap, işte o umut dolu ruhla yazıldı.”
Sözünü ettiği kitap: “Diktatörlüğün Psikolojisi.” Kitap, Hakan Kabasakal tarafından dilimize çevrilmiş ve 3P yayıncılık tarafından yayınlanmış. Aşağıda paylaştıklarım, bu kitaptan alıntıdır.
“Demokrasinin Asgari Koşulları”
Profesör Moghaddam, diktatörlüğün ve demokrasinin kesin tanımlar olarak değil, bir sarkacın iki aşırı ucu olarak dikkate alınması gerektiğini öne sürüyor. Bir hükümetin demokratik olup olmadığını değerlendirmek ve bir sonuca varmak için dört kriter öneriyor.
1-Şehir meydanı testi: “Bir yurttaş yaşadığı şehrin meydanına çıkıp, tutuklanma, hapse atılma ve fiziksel şiddete uğrama korkusu olmadan özgürce konuşabilir mi?”
2-İktidarı seçim sandığında göndermek: “Acaba yurttaşlar, politik rakiplerin yarıştıkları hür, adil ve düzenli olarak yinelenen seçimlerde iktidardaki güçlü liderlerin aleyhinde oy kullanabiliyorlar ve iktidarı bu şekilde değiştirebiliyorlar mı?”
3-Azınlık hakları testi: “Toplum şehir meydanı testinden geçmiş olabilir, ayrıca yurttaşlar düzenli aralıklarla ve adilce yapılan seçimlerde sandıkta iktidarı değiştirebilirler, ancak toplumun çoğunluğu azınlıklara karşı ayırımcı politikaları destekler yönde oy vermiş olabilir. Peki çoğunluğun sözünün geçtiği böyle bir toplum demokratik olarak nitelenebilir mi? Cevabım kesinlikle hayır olacaktır, çünkü böyle bir toplum azınlık hakları testinden kalır.”
4-Bağımsız yargı: “Şehir meydanları testi, iktidarı seçim sandığında değiştirme testi ve azınlık hakları testi ancak bağımsız yargının varlığında tam anlamıyla uygulanabilir.”
Profesör Moghaddam, şöyle diyor: “Tüm toplumlar bir dereceye kadar açık ve bir dereceye kadar kapalı oldukları gibi, aynı şekilde bir dereceye kadar demokratik, ya da diktatörlük olabilirler. Burada asıl mesele söz konusu toplumun, sarkacın açıklık ve demokrasiden yana olan kutbuna mı yoksa kapalılık ve diktatörlükten yana olan kutbuna mı daha yakın olduğudur. Bugün diktatörlükle yönetilen bir toplum yarın demokratikleşebilir ve aynı şekilde bugünün demokrasisi diktatörlüğe kayabilir.”
Bir yorum
Demokrasiyi ve diktatörlüğün değişik renklerini bizzat yaşamış bir bilim adamının kitabından alıntılar aktardım. Toplumuzu bu kriterlere göre değerlendirirsek, acaba demokrasinin neresinde yer alırdık? Örneğin, bol biber gazlı, bolca coplu, Demir-Perdeli devrin “Berlin Duvarı”nı kıskandıracak yaratıcılıktaki yeni demir duvarları ile meydanlarımız yukardaki “şehir meydanı testi”ni geçebilir miydi? Ya da sürekli ötekileştirilen “yüzde 55’lik azınlık” ile, “azınlık hakları testi”nde notumuz ne olurdu? Ya da bunca düzenlemeden sonra, “yargımız bağımsız mı?” sorusunu sormaya gerek duyar mıydık? Acaba “İleri demokrasi”, demokrasinin ne tarafında konuşlanmıştır? Ne dersiniz?