Demokrasimizin karşılaştığı tehlike
Seçimin ertesi günü okuyucu seçim sonuçlarıyla ilgili bir yazı bekleyebilir. Ancak gazete basımına aşina olanlar, gazetelerin büyük bölümünün bir gün önceden dizildiğini bilirler. Dolayısıyla, gazetenin son dakika haberlerine ayrılan kısmı bir yana bırakılacak olursa, diğer yazıların hepsi daha seçim bitmeden dizilmiş olur. Size seçim sonuçlarıyla ilgili bir yazı sunamayacağım. İzninizle başka sorunları ele alalım.
Ankara’dan bir manzara. Başbakanımız yanında partisinin gençlik kolları başkanı halkı selamlıyor. Bunda ne var diyebilirsiniz ama unutmuş olanlar için hatırlatalım, genç kardeşimiz daha önce Hürriyet Gazetesi’ne baskın yapan kalabalığın elebaşılığını yapmış, herkesin hizaya gelmesi gerektiğini yoksa başlarına işler geleceğini ilan etmişti. Kınanıp görevinden aff edilerek partisiyle ilişkisi kesileceğine, parti kongresinde divan üyesi olarak seçilmişti. Partiler aday listelerini Yüksek Seçim Kurulu’na verdikleri zaman, beyefendinin isminin bu defa listede yer almadığı görüldü. Olaya dışardan bakanlar, AKP’nin aslında Boynukalın nam gencin davranışlarını onaylamadığı ama muhalefetin eleştirileri karşısında geri çekilmiş gibi gözükmemek için tasfiyesini zamana yaydığını düşünmüşlerdi. Yanılmışlar! İktidar partisi siyasette başvurduğu araçlar arasında zorbalığın olmasını benimsemiş gözüküyor.
Aslında kuralsız zor kullanımı hayatımıza giderek yerleşiyor, olağanlaşıyor. Sorun sadece zor kullanarak muhalifl erini sindirmeye çalışan birkaç parti üyesinin icraatı ile sınırlı değil. Çok daha vahim bir sorun kolluk kuvvetleri ile ilgili olarak yaşanıyor. Polisimiz özellikle iktidara karşı olduğu düşünülen toplum olaylarında sınırsız ve kuralsız güç kullanımına çok yatkın. Ankara’daki üzücü canlı bomba olayının sonrasında bile gösteriye katılmak üzere toplanmış ahaliye gaz bombaları ve coplarla saldırması bunun en unutulmaz örneklerinden biri olsa gerek.
Kuralsız zor kullanma işlemlerine savcıların da destek verdiğini görüyoruz. Geçtiğimiz hafta içinde yargı kararı olmaksızın İpek Grubu’na el konulması ve AKP bağlantılı kayyumlara teslimi dünyanın da ülkemize bakışını derinden etkileyecek vahim bir örnek. Piyasa ekonomisinin egemen olduğu bir ülkede bu tür bir olay cereyan edemez. Bu tür olayların olduğu bir ülkeye de yabancı sermaye yatırım yapmaya gelmez, geleni de gitmenin planlarını yapmaya başlar. Ondan bir hafta önce de yine yargı kararı olmaksızın, savcılık talimatıyla bazı televizyon kanallarının Digitürk’ten çıkarılmaları söz konusu olmuştu.
Bütün bu olayların ortak bir tarafı var. Zor kullananlar, kendilerinin daha üst merciler tarafından desteklendiğini, yaptıkları dolayısıyla cezalandırılmayacaklarını, hatta ödüllendirileceklerini düşünüyorlar. Buna karşılık, kendilerinden hesap sorulmasından da çekiniyorlar. Böylece ülkede iktidar değişimini ne pahasına olursa olsun engellemekte menfaati olan bir zümre türüyor. Demokrasimizin karşılaştığı en güçlü tehlike budur