Demokrasilerde çare tükenmez

Orhan AKIŞIK
Orhan AKIŞIK KÜRESEL PERSPEKTİF [email protected]

Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana dünya kamuoyunun ilgisini hiç bu kadar çekmemişti. Önde gelen basın ve yayın kuruluşları dışında sosyal medya da, İstanbul'dan başlayıp ülkenin diğer kentlerine yayılan hükümet karşıtı eylemlere ilişkin haberlerle dolu. Olayların nedeni gayet tabii, üç beş ağacın kesilmek istenmesi değildir. Esas neden, hükümetin son zamanlarda dozu giderek artan demokrasi ve laiklik karşıtı icraatlarına ve özgürlükleri kısmaya yönelik politikalarına karşı halkta duyulan öfke. Bu olaylar çok açık bir biçimde, demokrasinin ne olduğunun (veya ne olmadığının) Başbakan ve yakın çevresi tarafından yeterince algılanmadığını gösteriyor. İleri demokrasilerin en önemli özelliklerinden birisi de azınlığın haklarını gözetmeleri değil mi? "Yüzde 50'nin oyunu aldım, o halde istediğimi yaparım mantığının hiç bir demokrat ülkede yeri yok." Kaldı ki, o yüzde 50'nin içinde merkez sağ görüşü temsil eden ve liberal olarak tanımlanan seçmenlerin payı büyüktür. Bu kesimlerin desteği olmasaydı, AK Parti kendinden öncekiler gibi, marjinal İslamcı bir parti olarak kalmaya mahkumdu. Ancak AK Parti, kendine sunulan merkez-sağ parti olma fırsatını ve şansını kullan(a)madı. Kendileri de bunu görüyor ve bir şekilde itiraf ediyorlar. Partinin İstanbul İl Başkanı'nın birkaç ay önce söylediği gibi, liberaller ve demokratlarla aralarındaki köprüler atılıyor; ittifaklar yıkılıyor.

***
Alkol Yasası'nın gençleri koruma maksadıyla çıkarılmadığını, partinin doğal tabanını rahatlatmak için olduğunu herkes biliyor. Başbakan'ın daha sonra yaptığı açıklamalar bunu doğrulamıştır. Daha önce, "aksırıncaya, tıksırıncaya kadar içiyorlar, kimse kendilerine karışmıyor" diyen Başbakan, şimdi de "isterlerse gidip evlerinde içebilirler" diyor. Aynen, şeriat altındaki İran ve Körfez'deki Arap ülkelerinde olduğu gibi. Yeri gelmişken şunu da söyleyelim. Gelişmiş ülkelerde alkol satışının yapılacağı saatlerle ilgili düzenlemelerin olduğu doğrudur. Ancak, reklam yasağı söz konusu değildir. Başkalarına demokrasi ve laikliğin erdeminden bahseden Başbakan, kendi ülkesi için farklı düşünüyor. Bunun iki nedeni olabilir: 1) Belki de, Başbakan iddia ettiğinin aksine hiç değişmemişti; şartların olgunlaşmasını bekliyordu. 
2) Söylediği gibi değişmişti; ancak tabanın baskısına daha fazla dayanamadı. 
Bu ikincisinin doğru olma olasılığı bence daha kuvvetli. Başbakan, dini kuralların yaygınlaştırılmasını isteyen tabanla, daha fazla demokrasi ve özgürlük isteyen tavan arasında sıkışmış görünüyor. Son aylardaki gelişmelere bakarak, tabanın politikalara ağırlığını koyduğu söylenebilir. Sanki birileri,
Erdoğan'a çıkardım dediği milli görüş gömleğini zorla yeniden giydirmeye çalışıyor.
***
Hükümet son aylardaki icraatıyla hiç yoktan ülkeyi siyasi gerginliğe itti. Bunun ekonomi ve siyaset üzerinde etkileri olacaktır. Şimdiye kadar sıcak para girişleriyle büyümesini sürdüren Türkiye ekonomisinde dengeler bir anda değişebilir. Temenni edelim, ucuz atlatılsın. Siyasi istikrarın olmadığı, kendi içinde kavgalı bir ülkeye yabancı yatırımcı gelmez. Siyaseten ülke yeni bir döneme giriyor. Başbakan yardımcısı Bülent Arınç'ın hükümet adına halktan özür dilemesi yeterli değil. Başbakan sandığı gösteriyor, ancak Cumhurbaşkanı Gül'ün de belirttiği gibi, demokrasi sadece sandıktan ibaret bir yönetim biçimi değil. Olaylar, Başbakan'ın içte olduğu gibi dışta da prestijini sarsmıştır. Güvenirlik, itidal ve hoşgörü bir devlet adamında olması gereken en önemli özelliklerden. Tam da Arap ülkelerine demokrasi ve laiklik dersi verirken bunlar olmamalıydı.
***
Başbakan'ın "iki ayyaştan" sonra, ana muhalefet partisini kastederek, "onlar elli bin kişi topluyorlarsa ben bir milyon kişi toplarım; kitleleri tutmakta zorlanıyoruz" demesi büyük bir gaf. Zira bu ifade, haklı olarak bu bir milyon kişinin kimlerden oluştuğu; hangi siyasi görüş ve eğilimi temsil ettikleri sorusunu da beraberinde getiriyor. Merkez sağ görüşü temsil ettiğini ileri süren ve Cumhurbaşkanlığına soyunan bir parti lideri kitleleri sokağa dökeceğini söyleyerek gözdağı veremez. Halkı, yandaşlarını sokağa dökme tehdidiyle korkutma ve sindirme ancak faşist yönetimlerde olur.
***
Sosyal medya demokratik olmayan yönetimler için gerçekten bir bela. Ne var ki, teknoloji sınır tanımıyor. Şu tweet olmasaydı, en azından ne AKP Kastamonu Gençlik Kolları Başkanı'nın "biz yalnızca AKM'yi değil Anıtkabir'i de yıkarız" şeklindeki düşüncesini, ne de ayyaş, çapulcu gençliğin Cumhuriyet'e bu kadar bağlı olduğunu kimse öğrenemeyecekti. Yaşananlardan ders çıkarması gerekenler öncelikle şunu kabullenmelidir ki; Yüce Atatürk, değerleri ve mirasıyla her yaştan, her yaradılıştan, her siyasi görüşten vatandaşımızı tek seste birleştirmeye tarihte de yetmiştir, yarınlarda da yetecektir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Vekalet savaşları 08 Ekim 2016
Clinton farkı 01 Ekim 2016
Sorun küreselleşmede mi? 27 Ağustos 2016