Demokrasi kursları mı düzenlesek?
Bir iki hafta önce bir büyüğümüz, “bırakın da siyaseti siyasetçiler yapsın” buyurmuştu. O zaman “demokrasilerde siyaset siyasetçilere bırakılmayacak kadar önemlidir” diye bir yazı yazsam diye düşünmüştüm. Sonra sözün söylendiği bağlamı yeterince bilmeden beyanda bulunmayayım, haksızlık edebilirim,” deyip vazgeçtim. Ancak, Sayın Başbakanımızın Yarsav Başkanının komisyonda tekmelenmesi karşısında, “sen kim oluyorsun” diyerek onu “haddini bilmeye” davet etmesi, buna karşılık tekme atan milletvekilinden hiç söz etmemesi, ciddi bir demokrasi sorunuyla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor.
Tekme olayından başlayalım. Yarsav Başkanının komisyona gelip de söz almakta ısrar etmesinin rahatsızlık yarattığı anlaşılıyor. Şayet Yarsav başkanı kuralları tamamen ihlal ederek, komisyonun çalışmasını aksatacak bir davranışta bulunup salondan çıkarılması gerekmişse, bunun usulüne uygun olarak ve yetkili kişiler tarafından gerçekleştirilmesi gerekir. Durumdan vazife çıkarıp sokak kavgası yöntemleri kullanarak bu işi üstlenmek sıradan bir milletvekilinin yetkisinde değildir. Parlamento zaten mücadelenin sözlerle yürütüleceği bir mekandır. Herkes bu kurala sadık kalmaz ise demokratik süreç işlemez, çöker. Yarsav Başkanına atılan tekmenin demokratik parlamento terbiyesi ile en ufak bağlantısı yoktur. Olayın sorumlusuolan ve saldırganlığı ile maruf sıradan bir milletvekilinin, başta kendi partisinin başkanı tarafından kınanması gerekirken, Sayın Başbakanımızın azarladığı kişi yüzüne tekme atılan kişi olmuştur.
Şimdi, isterseniz haddini bilmek konusuna gelelim. Sayın Başbakanımız, Yarsav Başkanı için “siyaset yapacaksa, seçilsin, Meclis’te yapsın” mealinde bir açıklamada bulunmuştur. Böyle bir yaklaşım günümüzün liberal demokrasi anlayışıyla pek uyum göstermiyor. Seçmenler, demokratik yarışma sonucu kendilerine vasiler değil, temsilciler seçiyorlar. Bu temsilcilere her zaman neler istediklerini, yaptıkları neleri beğenip, neleri beğenmediklerini bildirebilirler. Nitekim, bu bilgi ve görüş alışverişini kurumsallaştırmış ülkeleri bir yana bırakalım, TBMM’nin içtüzüğü dahi, komisyonda görüşülen bir konuyla ilgili kişi ve kurum temsilcilerinin kurallara uygun olarak bir komisyona görüş bildirmesine cevaz vermektedir. Dolayısıyla, Yarsav başkanı usulleri ihlal etmiş ise, kuralara uymaya davet edilebilir ama yargıyla ilgili bir örgütün başkanı olarak görüş bildirmesi haddini aşmak değil, demokratik bir yönetimde tabii hakkıdır.
Yönetimimizin demokrasi anlayışının eksiklikleri sadece demokratik davranış kurallarını sahiplenmemesi ve vatandaşın siyasal sürece katılımını yadırgaması ile sınırlı değil. Gördüğünüz gibi, hükümetimiz iktidarın bir dengeleme-denetleme yapısı içinde sınırlanmasını kabulde zorlanıyor. Bağımsız yargı kavramıyla da barışık değil. Haberleşme özgürlüğünden, basın özgürlüğünden ve muhtemelen başkalarından rahatsızlık duyuyor. Kendine göre gerekçeleri de var: ya terörle mücadele edip güvenliğimizi sağlıyor ya da ahlakımızı koruyor. Fakat her nedense, bu gerekçeler yurt dışında pek inandırıcı bulunmadığından olacak, ülkemiz daima yarı demokrasi, otoriter demokrasi, liberal olmayan demokrasi gibi sıfatlarla anılıyor.
Hükümetimizin ülkemizi liberal demokrasi yönünde ilerletmesi için nasıl ikna edebiliriz? Acaba hükümet erbabına demokrasi kursları mı düzenlesek?