Demet demet çelişki!
Her bakımdan ilginç bir haftayı geride bıraktık: Gerek ülkemiz gerekse dünya ekonomisine ilişkin veriler olumsuz eğilimlerin gücünü koruduğunu teyit etmesine rağmen, finansal piyasalar bu gerçeği görmezden gelmeye ve her şey iyiye gidiyormuş havasını yaratmaya çabaladı. Belli ki ekonomilerin küçülmesi, işsizliğin tırmanmaya devam etmesi ve enflasyon rakamlarının beklentilerin üstünde çıkması yanı sıra faaliyet gelirlerinin erimeye devam etmesi her halde iyi sayılıyor ve böyle devam etmesi arzu ediliyor. G-20 zirvesi bildirisinde serbest piyasa anlayışına aykırı böyle yapay yönlendirmelerin olmamsı için etkili düzenlemelerden bahsedilmesi de önemsiz bir detay olmaktan öteye gidemiyor!..
Mart ayı ihracatımızın bir yıl öncesinin aynı dönemine göre yüzde 35 daralması ve enflasyonun ekonomik durgunluğa rağmen beklentileri aşarak yüzde 1,10 düzeyinde gerçekleşmesi önemli değil! ABD ekonomisinde net 633 bin kişinin işini kaybetmesi ve işsizlik oranının yüzde 8,5'e çıkmasında önemli değil! Küresel sorunlar küresel çözüm gerektirir diyen G-20'lerin birlik görüntüsü vermek adına sorunları bile konuşamıyor olması, mecburen yüksek gelir gruplarından daha çok vergi almanın yollarını aramak zorunda kalması da önemli değil! Peki bunlar önemli değil ise daha önemli ne olabilir? Statükonun, mevcut yapının herşeye rağmen korunması... Peki bu kafa ile bunu başarabilirler mi? Orta vadede kesinlikle hayır.
İç piyasalarımıza baktığımızda iyimserlik dozunun diğer gelişmekte olan ekonomilere göre daha yüksek olduğu dikkat çekiyor; sebebini araştırdığımızda karşımıza çıkan gerekçeler bahane olmaktan öteye gidemiyor ve güven vermiyor. IMF ile anlaşılamayacak olması kısmen de fiyatlanmış olsa veya borç konusu Türkiye'yi en olumsuz etkilenecek ülkeler listesinde üst sıralara çıkarmasa belki susacağız... Belli ki korku dağları bekliyor, kaybedecek çok şeyi olanlar çaresizleşiyor, fakat şimdilik direnmekten vazgeçmiyor.
G-20 zirvesinde birlik görüntüsü verebilmek adına sadece sıkıntı yaratmayacak konular gündeme giriyor. Küresel yoksullaşma nedeniyle geniş kesimleri sakinleştirmek ve azalan vergi gelirlerini telafi etmek adına yüksek gelir grupları potaya alınıyor; üst düzey yöneticilere yönelik ödemeler ve primler konusunda yine kurallar getirilmesi ve vergi kaçağının önlenmesi adına vergi cennetleri konusunda bir şeyler yapılması gündeme geliyor. Fakat bu toplantıya katılan Başbakanımız'ın IMF ile anlaşma konusunda birşartı var; nereden buldun konusunu tartışmayacakmış!.. Bu durumda bütçe açığınının kontrolden çıkması nasıl önlenecek? Varlık Barışı uygulaması sonrasında, nereden buldun konusuna karşı olmanın sebebi ne olabilir?..
Belli ki ülkemizde adaletin yerini keyfiyet alacak ve bu yöndeki uygulamalar çetişlenecek: Siyasi iradeye yakınlık ve uzaklık durumuna göre yaklaşımlar farklılaşacak, bıyıklı yabancılarımızın görece iri olanları artık rahat uyuyamayacak! Zira geçtiğimiz hafta içinde gözaltına alınan ve hesapları bloke edilenler, bazı kesimleri için ciddi bir gözdağı anlamına geliyor olabilir: Bir yandan küresel düzeyde gizliliğin azalması diğer yandan içeride keyfiyetin artması herhalde finansal piyasalarımızın şimdilik hesaba katamayacağı bir tehdit olarak etkisini hissettireceği günü bekleyecek!
Gerek ülkemizde gerekse küresel düzeyde gelir dağılımının aşırıya kaçan ölçüde bozulmuş olması çözümsüz sorunlar yaratıyor ve insanlığın geleceğindeki ipotek hızla taşınamaz hale geliyor. İlk olarak faaliyet gelirleri ve talep daralıyor, devamında ise rekabet gücü iyice olumsuzlaşıyor ve sorunlu krediler artıyor; tüm ekonominini daralması ve yaprak dökümünün hızlanması kaçınılmazlaşıyor. İkinci olarak ekonomi ile finansal piyasalar arasındaki etkileşim sıfırlanıyor; serbest piyasa anlayışının özü tükenirken sadece sorun üreten bir şekil kalıyor. Son olarak da para ve maliye politikalarından oluşan ekonomi siyaset etkinliğini kaybediyor, alınan önlemler faydasından çok daha büyük yan tesirler üretir hale geliyor. Mevcut durumlarını koruma derdine düşen etkili ve yetkili çevreler, bunları konuşamadığı için çırpındıkça batıyor ve birbirlerine tavır alacakları bir döneme koşuyorlar. İnsanlık açısından önemli kavramlarıda bu süreçte yıpratıp tüketmekten çekinmiyorlar. Güven bunalımını aşmak için seferber olanların hem kendilerine hem de birbirlerine güvenemez hale gelmeleri de içinde bulunduğumuz korku tünelinin bir cilvesi haline geliyor. Sadece finansal piyasalara bakanlar ise bu gerçekleri bilmiyor, arka planda yaşananları hiç kavrayamıyorlar.
Bildiğimiz bir şey var, küresel ekonomi daralmaya devam edecek ve işsizlik artacak; mevcut statükoya koruma çabası terkedilmedikçe bu durum değişmeyecek; çok yönlü istikrarsızlık dalga dalga genişleyecek. Etkili ve yetkili çevreler, yanlış yaptıklarını ve bindikleri dalı kestiklerini farketmeye, birbirlerine girmenin çözüm olmayacağını görmeye başladığında iş işten geçmiş olacak! Ülkemizde Türk Lirası'nın değerlenmesi, Merkez Bankası'nın döviz satım ihalelerini durdurması ve menkul kıymetlerde kaybın kısmen geri alınması işlerin düzelmeye başladığı anlamına gelmiyor, gerçeği değil de hayal ve temennileri fiyatlayanlar, orta vadede gidecekleri yeri seçme şansına sahip olamazlar!..