Deli gömleği

Orhan AKIŞIK
Orhan AKIŞIK KÜRESEL PERSPEKTİF [email protected]

Amerikalı iki ünlü iktisatçı Robert Mundell ve Marcus Fleming tarafından literatüre kazandırılan Impossible Trinity, yani İmkansız Üçleme teoremine göre bir ekonomi; para politikası, döviz kuru ve kambiyo rejimi üçlüsünden yalnızca ikisini kontrol edebilir. Üçüncüsünü ise piyasanın kontrolüne bırakmak zorundadır. 2001'den beri Türkiye'de de olduğu gibi, serbest kambiyo rejimi altında para politikasından taviz vermek istemeyen ülkelerin, serbest döviz kuru sistemini uygulamaktan başka seçenekleri yoktur.

Değerli okuyucularım bu girişe bakıp haklı olarak, finansal-ekonomi ağırlıklı bir yazı bekleyebilirler. Ancak böyle bir niyetim olmadığını baştan ifade etmeliyim. Bu yazıda, Harvard Üniversitesi'nden ünlü iktisatçı Dani Rodrik'in "Küreselleşme Paradoksu" başlıklı kitabından(1) imkansız üçlemenin siyasete uygulanması ile ilgili ilginç bir bölümü sizlerle paylaşmak istiyorum. Aslında konu yeni değil; Rodrik'in 2000 yılındaki bir makalesine dayanıyor. Mundell- Fleming teoreminden esinlenen yazar, bir ülkenin ulus-devlet, küreselleşme ve demokrasiden oluşan üçlüden ancak ikisini seçebileceğini; üçünü aynı anda gerçekleştirmesinin imkansızlığını söylüyor. Dolayısıyla, küresel ekonomik ilişkiler içinde ulus-devleti korumak isteyen ülkelerin tek bir seçeneği var. O da, demokrasiyi unutmaları. Rodrik, bu seçeneğe ABD'li yazar Thomas Friedman'dan aldığı ilginç de bir isim takmış: altın deli gömleği. Bu gömleği giyen ülkelerde ekonomi büyürken siyasetin etkisinin giderek azaldığı söyleniyor. Altın deli gömleği iktidar partilerinin siyasi ve iktisadi politika seçeneklerini azaltmakla kalmıyor, aynı zamanda iktidar ve muhalefet arasındaki politika farklılıklarını da törpülüyor.

Sözü kaldığı yerden Rodrik'e bırakalım: "Oyunun kurallarının küresel ekonominin gereklerince belirlendiği böyle bir sistem içinde, ülke içindeki grupların ulusal ekonomik politikaların oluşturulması üzerindeki kontrolleri kaçınılmaz biçimde sınırlanacaktır. Küresel ilişkiler içinde ulus-devleti ayakta tutmanın yolu ancak, demokrasinin bir tarafa itilmesiyle mümkündür."

Rodrik'in bahsettiği demokrasi anlayışının siyasal hakların yanında sosyal hakları da içerdiğini söylemeye gerek yok. Bu tür yaygın bir demokrasi sermaye ve malların ülkeler arasında serbestçe yer değiştirebildiği, işgücünün ise ulusal sınırlar içine hapsedildiği küresel ekonominin gerekleriyle çatışıyor. Zira küresel ekonomide ulus devletin işlevi, ülkeyi uluslar arası yatırımcılar için cazip kılacak düzenlemeleri yapmaktan ibaret. Özelleştirmeler, gümrüklerin sıfırlanması, vergilerin azaltılması, sendikaların güçsüzleştirilmesi, sosyal hakların budanması, devletin küçültülmesi, işgücü piyasalarına esneklik kazandırma adına işsizliğin artmasına göz yumulması bunlar arasında akla ilk gelenleri.

Bu modeli uygulayan bir ülke var mıdır ? diye düşünürken aklıma Çin geldi. Geçen yaz ard arda meydana gelen grevler ve işçi intiharlarıyla uluslararası kamuoyunun dikkatini bir anda üzerine çeken bu ülke, güçlü devlet yapısıyla Rodrik'in önerdiği bu şablona tıpatıp uymasa da bazı açılardan benzerlikler taşıyor. Küresel ekonominin en önde gelen aktörlerinden Çin'in son otuz yıl içinde baş döndürücü bir hızla büyümesi bu gömleği giymeden imkansız olurdu, gibime geliyor. Tabii, Çin bu modelin tek örneği değil. Bugün AB'nin ekonomileri görece zayıf ülkelerinde uygulanan ekonomik politikalara karşı ortaya çıkan geniş halk muhalefetinin

arkasında, giydirilmeye çalışılan bu deli gömleğinin etkisi var.

Rodrik'in modelinde küreselleşme ve ulus-devlet birlikteliği tek seçenek değil. Hem demokrasi hem ulus-devlet isteriz diyenlerin küresel ekonomik ilişkilerin dışına çıkmaları gerekiyor. Bu tür bir yapılanma düşünce düzeyinde var olsa da, pratikte geçerli değil. Günümüzde küreselleşmeden kendini uzak tutmuş ülke hemen hemen yok gibi. Kaldı ki, küreselleşmenin dünyayı henüz etkisi altına almadığı 80'li yıllardan önce kaç tane devlet tam anlamıyla demokratik bir sisteme sahipti? Rodrik'e göre, küresel ekonomik ilişkiler içinde demokrasiyi korumanın tek bir yolu var. O da, ulus-devletlerin etkinliklerinin devletler-üstü kuruluşlar lehine önemli ölçüde azalması. Yazar, Amerikan siyasi modelinin bu konuda bir örnek olabileceği görüşünde. Bir diğer örnek Avrupa Birliği. Henüz siyasi birliğini gerçekleştirememiş AB'nin ilerde bu yönde bir yapılanma içine girip giremeyecegini şimdiden söylemek zor. "Öğrencilerime siyasetin imkansız üçlemesini anlatıp, seçeneklerden birini seçmelerini söylediğimde, açık biçimde tercih, küreselleşme ortamında demokrasi oluyor", diyen Rodrik şöyle devam ediyor: "Eğer küreselleşme ve demokrasinin sunduğu imkanlardan aynı anda yararlanabileceksek, ulusdevletteki siyasilerin işlerini kaybetmeleri kimin umurunda?"AB ülkeleri bu konuda ne düşünüyorlar ? Fransız ve Alman siyasilerinin Birleşik Avrupa fikri yeni değil. Bu düşünce, özellikle Almanya'da 1960'lardan beri gündemde olan bir konu. Aklıma vaktiyle, zamanın İngiliz dışişleri bakanı Jack Straw'un söyledikleri geliyor: "devletlerin ve halkların çıkarlarının açık biçimde birbirine bağlı olduğu bir dünyada bağımsızlık ve hükümranlık gibi kavramları tekrar gözden geçirmeliyiz."

(1) Dani Rodrik (2011), The Globalization Paradox, New York: W.W. Norton & Company

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Vekalet savaşları 08 Ekim 2016
Clinton farkı 01 Ekim 2016
Sorun küreselleşmede mi? 27 Ağustos 2016