Değişen köy yaşamının tarımsal üretime yansıması
Güngör Uras'ın anısına...
Kurban Bayramı'nda Afyon'un Sinanpaşa ilçesine bağlı Güneyköy'deydik. İki yıl önce yine bayramda köye gitmiş ve oradaki izlenimlerimizi "Köyler kentleşirken, üreten köylü nasıl tüketici oldu?" başlığı ile paylaşmıştık. Yazı çok ilgi görmüş birçok okurumuz benzer gelişmelerin kendi köylerinde de yaşandığını dile getirmişti.
Bu bayram sadece Güneyköy'de kalmadık. Kapadokya kadar büyük olmasa da peri bacaları, kiliseleri, kaya mezarları ile ilgi çeken Frig Vadisi'ne gittik. Güneyköy'den Afyon'a oradan da Çayırbağ, Gazlıgöl, Yaylabağı güzergâhından Ayazini /Metropolis Antik Kenti'ne ulaştık. Eskişehir, Kütahya, Afyon arasında özellikle İhsaniye ilçesi sınırlarında kalan Frig Vadisi'nde yer alan Bayramaliler, Üçlerkayası, Döğer beldesinden Emre Göle kadar gittik. Yol boyunca tarım ve hayvancılıkla uğraşan çiftçilerle, köy sakinleri ile sohbet ettik.
Frig Vadisi ikinci Kapadokya olabilir
Tarımla ilgili izlenimlerimizi aktarmadan önce şunu belirtmeliyiz ki, Frig uygarlığını yansıtan ve günümüze kadar ulaşan Frig Vadisi’nin tarihi mirası doğru değerlendirilse Kapadokya kadar ilgi çeken, Afyon'a ve ülkeye ciddi döviz kazandıracak bir turizm potansiyeline sahip. Fakat gittiğimiz Ayazini Kilisesi, Ayazini Antik Kenti, Aslantaş Kaya Mezarı, Yılantaş Kaya Mezarı, Frig Vadisi boyunca diğer tarihi yapılar ve çevresi ne yazık ki ilgisizlikten, hor kullanılmaktan ciddi zarar görüyor. Yapıların üzerinde sevgilisinin adını yazanlar, askerlik tertip numarasını yazanlar, kilisenin ve diğer yapıların, peribacalarının içinde üç taşı yan yana koyup piknik ateşi yakanlar, şişeler, plastik kaplar, kirlilik, pislik dizboyu. Bu tarihi miras başka ülkede olsa milyar dolarlık turizm gelirleri sağlanırdı.
İkili yaşam tarzı köyleri üretimden koparacak
İki yıl önce köyde yaşayanların da bizim gibi tüketici konumuna geçtiklerini, köye pazar kurulduğunu, sebzenin meyvenin bu pazardan alındığını, yoğurdun, peynirin, sütün, yumurtanın şehirden geldiğini yazmıştık.
Geçen iki yılda köydeki yaşamın daha da farklılaştığını ve daha önce köyden çıkıp kente gidenlerin dönüşü ile ikili bir yapı oluştuğunu söyleyebiliriz. Eskiden beri köyde yaşayanlar ve köyüne dönen yeni köylüler.
Her çarşamba pazar kuruluyor
Güneyköy'de her çarşamba pazar kuruluyor. Bizim semt pazarları gibi. Köyde yaşayanlar ihtiyaçlarının büyük bölümünü bu pazardan alıyor. Bayram nedeniyle geçen çarşamba esnaf tatilde olduğu için pazar kurulmadı. Bu nedenle pazarcılarla konuşamadık.
Köyde sadece yaşamlar değil, konutlarda farklılaşıyor. Eskiden beri köyde yaşayanlar kerpiç ve tavanı ağaç, geniş avlusu olan, genellikle ahırla bitişik bu nedenle sineği bol, her an yıkılacakmış gibi görünen evlerde yaşıyor. Sonradan köye gelenlerin evleri; betondan yapılmış, çatılı, önünde veya arkasında hobi bahçesi, balkonunda uydu çanağı, sıvalı, pencerelerinde sineklik olan daha modern yapılar.
"Yeni köylüler" zirai laç pek kullanmıyor
Köye sonradan gelenler evlerinin önünde veya arkasındaki küçük bahçede kendi yiyeceği kadar sebze, meyve yetiştiriyor. Çoğu, zirai ilaç, kimyasal gübre kullanmıyor. Sadece hayvan gübresi kullanıyor.
Eski, yerleşik köylüler, böcekten, zararlıdan çok şikayetçi. Sebzeye, meyveye zarar gelmesin diye sırtlarında bir ilaç deposu bostana zirai ilaç basıyorlar.
Köye yeni gelenler gezen tavuk yetiştirmeye meraklı. Kendi tavuğunun yumurtasını yemek için küçük kümeslerde bir kaç tavuk besliyor. Köyde yaşayanlar da tavuk besliyor fakat pazardan, marketten tertemiz yumurtaları almaya özeniyor.
Yeni köylüler evde köy ekmeği yapmaya meraklı, eski köylüler, ekmek yapmaktan usanmış, fırından markete gelen somun ekmeği tüketmek istiyor.
Gelir farkı büyüyor
Eskiden beri köyde yaşayanlar düzenli bir gelirleri olmadığı için genellikle yoksul, yeni köylülerin emekli maaşı gibi düzenli gelirleri var. Şehirden gelen birikimi olanlar genellikle daha zengin.
Köyde yıllardır yaşayanlar geçimini sağlamak için sabahın çok erken saatlerinde kalkıp tarlaya gidiyor. Mazot, gübre, ilaç, tohum birçok girdiyi kullanarak üretim yapıyor. Sabahtan akşama kadar 35-40 derece güneşin altında çalışıyor.
Sonradan köye gelenler, keyfe keder yaşıyor. Kendi ihtiyaçları kadar sebze, meyve yetiştiriyor. Tavuk besliyor. Çalışma saatlerini kendileri belirliyor. Hava biraz sıcak olunca eve geçip film izliyor. İnternette, sosyal medyada sörf yapıyor.
Kıyafetleri de farklı.
Köyün eski sakinlerinin kapısında iyi kötü bir traktör var. Yeni gelenlerin kapısında otomobil, durumu iyiyse jeep var.
Köyde yaşayanlar akşamları genelde evlerinde oturur, pek dışarı çıkmaz, erken saatlerde uyur. Sonradan köye yerleşenler daha geç uyuyor. Haberleri, tartışma programlarını izliyor. Bir ayakları İzmir’de, Afyon’da. İstedikleri zaman şehre gidip geliyorlar.
Eski ve yeni köylülerin hepsi cep telefonu kullanıyor. Sadece marka ve modelleri farklı.
Yeni köylüler çocukluğunun yaşamına özeniyor. Köyde yaşayanlar ise, özellikle çocuklar, gençler kent yaşamına.
Yeni yaşam tarzı üretimi olumsuz etkiliyor
Köydeki bu yeni yaşam tarzı ile birlikte oluşan ikili yapı, tarımsal üretimi olumsuz etkiliyor. Şehirden köye dönen, eskisi gibi tarımsal üretim yapmıyor. İyi kötü bir geliri var. Onunla köyde çok rahat geçiniyor. Üretim yapmasına gerek yok. Sadece ihtiyacı olan sebze, meyveyi, tavuğu, yumurtayı hobi olarak üretiyor. Hem köyde yaşamanın hem de kentli olmanın avantajını yaşıyor. Çoğunun şehirde de evi var. Kışın zor şartlarında İzmir'e dönüyor.
Köyde yaşayanlar ise, geçmişten bu yana hep kent özlemi ile yaşıyorlardı. Çocuklarının eğitimi için akıllarında kente göçmek vardı. Şimdi köyden kente giden ve tekrar köye dönen arkadaşlarının, akrabalarının, komşularının bu rahat yaşamını görünce onların da üretme hevesi, azmi, kalmıyor. Köylerdeki bu yeni yaşam tarzı üretimi olumsuz etkiliyor.
***
Güngör Uras'ı saygı ve özlemle anıyoruz
Geçen yıl 19 Ağustos'ta yaşama veda eden Türkiye'nin en çok okunan ekonomi yazarlarından Güngör Uras abimiz bu yazıyı okusa mutlaka telefon eder daha ayrıntılı bilgiler alır ve köşesinde yazardı. Saygıyla, özlemle anıyorum.