Değişen gündemi fiyatlamak
Yılın son çeyreğine farklı bir gündemi konuşarak giriş yaptık. Bir kez daha global ve yerel fiyatlamalardaki ayrışmanın dayanılmaz cazibesi üzerine kafa yorduğumuz günlerden geçiyoruz. Lira cinsi varlıklarda haber akışının etkisiyle negatif baskı öne çıkarken, küreseldeki gündem yakın zamana dek “potansiyel risk” olarak görülen gelişmelerin çözüm arayışları olarak şekillenmekte. ABD-Çin ve İngiltere-AB gündemini bu kapsamda konuşmak mümkün. Detaylandıralım.
2018’in ikinci yarısından bu yana global ekonominin en önemli sorunsalı kısaca “ABD-Çin anlaşmazlığı” olarak ifade edilebilecek olan gelişmeler ve ikincil yansımaları. Dünyanın en büyük iki ekonomisi arasındaki tepişme özellikle içerisinde bulunduğumuz yıl ile birlikte önce bölgelerindeki ekonomileri, devamında ise genele yayılır bir şekilde global ekonomiyi olumsuz yönde etkilemekte. Öne çıkan detay ise, belirsizlik kanalı üzerinden ertelenen yatırımlar ve yavaşlayan ekonomik performans. Denklemin sonucunda azalan tüketimin baskılaması ile üretim yavaşlıyor; Almanya’daki resesyonun geçici olup olmadığı tartışmasından AB’deki ivme kaybının 2020’ye ne ölçekte taşınacağı sorusuna yanıt aranıyor.
Şimdilerde ABD ile Çin arasındaki anlaşmazlık için “Faz-1” denilen bir süreci takip ediyoruz. Kasım ortasında iki ülke liderinin buluşması ile birlikte iş imzaya dökülecek. Henüz kapsamlı detaya sahip değiliz. Basına yansıyanlar, Çin’in daha fazla tarım ürünü satın alacağı –Başkan Trump’a göre çoktan almaya başladılar- ve rakamın 40-50 milyar dolar civarında olacağı, belirli başlıklarda gelişim için –IP gibi- Çin tarafının çaba göstereceği ve “kur paktı” olarak nitelendirilen bir durumun söz konusu olduğu. Son kısım üzerine epey kafa yorulabilir. Hatırlayacak olursak, ağustos ayındaki masayı dağıtma durumunun ardından ABD’nin ek vergileri devreye alacağı açıklamasına karşılık olarak Çin yönetimi yuanın piyasa değerindeki zayıflamaya ve özellikle de psikolojik açıdan tartışma konusu olan 7 seviyesini aşmasına engel olmamıştı. Bir nevi, vergi artışı ile pahalı hale gelen Çin mallarını yuandaki zayıflamaya izin vererek rekabet edilebilir düzeylerde tutmaya çalışmışlardı. ABD ise bu duruma cevaben Çin’i kendi kriterlerinin 1/3’ini karşılamasına rağmen “kur manipülatörü” olarak tanımlamıştı. O nedenle “kur paktı” konusu gelecek yıl için GSYH büyüme beklentisi yüzde 6’nın aşağısına kayma tehlikesiyle karşı karşıya olan Çin ekonomisi için önemli bir mesele konumunda. İzliyoruz.
ABD-Çin tepişmesinden 2019’da global ekonomi bir hayli çekti. Karşılığı ise genele yayılır şekilde ivme kaybı ve yavaşlayan küresel ticaret oldu. Henüz 2018’deki gibi 10 yıl sonra eksiye dönen ortalama ticaret performansı noktasında değiliz. Yüzde 0’ın hafif üstünde, yüzde 1’in ise aşağısındayız. Aralarda bir yerlerde oluşum gösteren ticaretin seyri 2020 yılına da yansıyacak gibi görünüyor. Tek bir şartla: Potansiyel davranış biçimlerine ne kadar güven olacağı bilinmeyen bir ABD yönetimi ile en önemli risk başlığını kısa vade açısından “korkulan kadar kötü olmayabilir” düşüncesi ekseninde yeniden düşünmeye çalışıyoruz. 1 > 0 mantığı ile daha kötünün olmayabileceği fikri şimdilerde belirsizlik katsayısında azalışa neden oluyor. Ancak, değerlendirmelerin sonu sürekli “yine de güven olmaz” ile bitiyor. Yani, ihtiyat havası korunmasına korunuyor da şimdilik nefes alma durumu da yok değil.
Keza Brexit konusu da önemli. Son çeyrek açısından iki önemli dış alem gelişmesinden bir diğeri olan konuda şimdilerde ibre “çıkış olacak ama anlaşmasız değil gibi” şeklinde evriliyor. Süreç içerisinde iki başbakanı koltuğundan eden parlamentodaki muhalefetin karşısına bu kez Boris Johnson Kuzey İrlanda sınırına yönelik ABD ile üzerinde uzlaşıya vardığı yeni bir paketi Cumartesi günü oylamaya sunacak. Yine 1 > 0 mantığından hareketle bu cephede de belirsizliğin azaldığını görecek olursak 2020 için umutlanma hakkımızı kullanabiliriz.
Dışarıdaki gündem öylesine yoğun ve önemliyken yerel varlıkların hikâyesi malumunuz farklılaşıyor. Esasen fiyatlamalar açısından konuşulacak pek de bir şey yok. Harekâtı takip eden bir ülkede varlık grupları nasıl fiyatlaması gerekiyorsa o şekilde eğilim gösteriyor. Tek bir farkla: Spekülatif haber akışı ciddi anlamda artmış durumda ve işlem günlerinin ikinci yarıları Başkan Trump’ın kaçta uyandığı ve nasıl bir sosyal medya mesajı paylaşacağına göre değişiyor. Değiştikçe oynaklık artıyor, belirsizlik, fiyatlamaları ve yatırımcıları baskılıyor, kısa vade beklentiler orta-uzun görünümü baskılıyor. Böylesi dönemler için bunu demek kabul ediyorum ki zordur ancak ana resmin değişmediğini düşünen kesim için olabildiğince uzun vadeli düşünmenin en değerli yaklaşım olduğunu hatırlamamız gereken günlerden geçtiğimizin altını çizelim.