Değişebilen ve değişemeyen maliyetlerde yaşanan bir dönüşüm süreci
Değişen dünya ekonomisi dengelerine bir düzen arayışı bizi bugünlere kadar getiriyor. Davos ve benzeri küresel zirveler nedir bilir misiniz? Ülkelerin bir günah çıkarma seansıdır. Japonya her yıl katlettiği yüzlerce zararsız Yunus avına devam eder. Bir bölgede olan biteni yerküre üzerinde büyük bir hızla taşıyan iletişim altyapısı var. Bilgi dedikodu, talep, manipulasyon olup, önüne geleni yıkabilen bir tufana dönüşebiliyor. Gelişmiş ülkelerden Japonya deflasyondan çıkar mı? Euro Bölgesi’nde bankacılık sektörü reformist uygulamaları ve bunu izleyen sorunlu ülke İrlanda’nın ilk kez uluslararası piyasalardan borçlanmışlığı ABD’deki iyimser bekleyişler eklenerek varlık fiyatlarının üzerine konuyor yine. FED varlık adımlarını 2014’te kademe kademe azaltadursun, onun olumsuz yansımaları gelişmekte olanlara yansımakta ve bunu abartmakta gecikmeyecek. Küresel gevşek para politikaları dünya ekonomisinin kodlarına işledi artık. 2013’ten 2014’e geçerken, küresel kriz gelişmişlerden gelişmekte olanlara taşındı.Buna inanalım mı? Mümkün değil. Kaynak ülkelerdeki yapısal sorunlar olduğu gibi duruyor. Dünya Bankası’nın ekonomistleri 2009 1Ç-2013 1Ç arasındaki dönemde gelişmekte olan ülkelere sermaye akışını masaya yatırdığında VIX’in %25.7, ABD hazine bonosu verim eğrisinin %20.1, miktarsal gevşetmenin %12.8 ve kısa vadeli faizlerin %3.8 etkisi olduğuna ulaşıyor. Piyasa risk ölçütü olarak VIX’in geleceği okuma gücü tahvil alımında azatlımla birlikte faizdeki küresel risksiz ölçme yeteneğini öne çıkartıyor.
Siyasi gerginliğimiz CDS risk algımızı yükseltti. 18 Aralık 2013 13 Ocak 2014 dönemindeki 26 günde CDS primi bizim için %14.78 arttı. Çin’de de %36.92 arttı. Oysa Avrupa’da geriledi. Tüm bu kazanımları bir anda yitirilebilmek yeni bir tecrübe değil. CDS primlerimize yansıyan 30 bps’lik artış çok şey söylüyor. PPK’nın 2014’deki ilk toplantısından koridor üst limitinin %7.75’e çekilmesini bekleyen piyasa bir de şerh koyuyor; artmazsa, bu siyasilerin MB’nin bağımsızlığına dayattığı hakimiyetin eseridir. İki noktada hata yapıyoruz;
a) Başarılarımızı abartıyoruz,
b) Değişemez gerçeklerimizle esneklik gösterebilenleri ayırt edemiyoruz.
Tüketimimize güveniyoruz. Küresel sıfır faiz ortamı ve tek siyasi parti ortamından yararlanıp cari açık sorununun çözümüne eğilmek yerine mevcut kaynakları har vurup harman savurmakla geçiriyoruz en kıymetli zamanlarımızı. Kısa vadeli başarılar peşinde kalıcılığı hedefleyen reformlara uğramadıkça, politikalarımızın kırılgan beşlilerle bir çuvala girmek zorunda kalması kaçınılmaz kaderimiz oluyor bir anda. Kader kutsal kitabımızda bir kapasite olarak tanımlanır. Ölçütü aşmak da ölçütün altında kalmak da bizim elimizde. Değişmez potansiyelimizle değiştirebileceğimiz tercihlerimizin ezeli rekabeti, iman kriterlerimizin de amentüsüdür aynı zamanda. Suyun sürekliliğindeki olağanüstü gücünü unuttuğumuz her deneyimde, o derinlerde bekleyen kirli nefsin çirkin yüzünü göstermesi kaçınılmazdır.